Sadece edebi bir kişilik değildir Emine Işınsu. Bir aynadır da... Kimi onun roman karakterlerinde bulur kendini ya da o karakterleri örnek alır, kimi de ona baktıkça görür kendini… Benim gibi.. Ya çokça hayranlıktan ya da hakikaten bir paralelliğin oluşundan, bilemiyorum, onun geçtiği yollara baktıkça ardında kendi silik siluetimi görüyorum. Ya benzer yönler buluyorum, ya benzer yönler bulmak istiyorum. Emine Işınsu, edebiyatımızın değerli bir ismi olan annesi Halide Nusret Zorlutuna’nın onu büyütürken okuduğu şiirlerle kalemini beslerken; milliyetçiliğini de babası Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna’nın askeri kişiliği ile doyurur. Yazı hayatına şiirle başlamıştır. Benim de henüz çok çok başında olduğum yazın yolculuğum, şiirle başlamıştı. Annemin kalem tutuşturduğu ellerimi, elleriyle sararak yazdırdığı ilk şiirimin derece almasıyla…

Annem kelimeleri bir nakış gibi işleyerek şiirleştirirdi. Beni de öyle ince ince işledi. Kağıdıma düşen gölgesi ile yazardım kompozisyonları, cümleleri öyle bir dizer, öyle sözler söyler, öyle bir şevk verirdi ki… Ben sınıfta kompozisyonu okurken yüreğimde mehter marşı çalardı… Babam da evde milliyetçi şarkıları, şiirleri hiç susturmazdı. Sabahlara, ya Şeyh Şamil’in Katarina Petro’yu çılgına çeviren nidasıyla ya da Dede Korkut öğütlerini seslendiren gür bir sesle uyanırdık. Sonra Işınsu’nun satırları suladı içimdeki çocuğu, toprağına sarılan bir çiçek misali büyüttü. Ve yavru bir kuş gibi yuvasında beslenen yüreğime, kalem ve kağıdı kanat yapıp uçmayı öğrendim… Henüz Işınsu’nun gezdiği diyarlara gidecek kanar güçlü kanatlarım yok, ama ben onunla gezdim o diyarları, o diyarlara gidecek inancım var. Yaşamanın en temel ihtiyacı inançtır. Işınsu, satırlarında ağırladığı okuyucularının inancını perçinledi.

Kah “AK TOPRAKLAR” dan zafer muştularını saldı nesillere;

Kah “AZAP TOPRAKLARI” nda “ÇİÇEKLER BÜYÜR” diyerek, yurt dışı Türklerin yaşadıklarına bir pencereden baktırdı ve gönül coğrafyasını suladı;

Kah Ülkücü şehitlerin inançlarını “SANCI” larla yüreğimize taşıdı. **O, Dursun Önkuzu’nun etrafına toplanan ve gittikçe büyüyen kalabalığı “vefa” ile besledi…**

“Erenle ölmez efendi, suret değiştirirler” diye yazdı, hem kağıda hem suret değiştirdiği ruhlara…

Satırlarında karşılaştığım, “Bilge Kağan’ın öğütleriyle, uzay çağı arasında bir denge kurmak istiyoruz; var mı başkası..?” sözü; lise çağlarımda, bana ileride yazacağım tezin hayalini kurdurttu, gerçekleşeceğinin inancını verdi.

“Turan’ı düşünürdüm, çok küçükken... Şey gibi annemin kucağı gibi sıcak, babamın kolları gibi uzun ve sağlam; beni tuttuğu gibi kaldıracak, havaya zıplayıp eğlendirecek ama düşmeden yakalayıverecek.” Diyordu “TUTSAK” kaldığım o düşte...

Biz, “TUTSAK” romanının satır aralarında, “Türkiye büyüyüp TURAN olacak” sloganlarına eşlik ederek oluk oluk aktık …

*O imanına sığınıp yazdığı yazılarda, yaratıldığı ırkı hep gözetiyordu… Onun vatan toprakları gönül coğrafyasıydı; Türk’ün var olduğu, yurt kurduğu, kanı ile suladığı topraklar…

“Yiğidin düştüğü yerde, bir millet canlanır.” diyerek, milletin can bulacağı yerin, şuheda ile karılan topraklar olduğunu söylüyordu.

“Bak çiçekleri dalından koparıp vazoya koyuyorlar, çok yaşasınlar diye bizim hanım, suyun içine aspirin atıyor. Hiç çiçek, vazoda yaşar mı? İstediğin kadar aspirin doldur. Onları, vazoya ölümüne koyuyorlar, can çekişmesi uzun sürsün diye aspirin atıyorlar...” diyordu “CANBAZ” da… Çünkü o çiçeklerin toprağından koparılıp yabancı sularda boğulmasına karşıydı. Çiçeklerin toprağına sarılarak büyümesi taraftarıydı. Çiçekleri, vatan üstüne serilen gök kubbeden dökülen yağmurlar büyütsün isterdi. “Bilge Kağan, ‘kendine dön!’ demiş, Atatürk önce, ‘Türk övün!’ diye başlamış... Bu sözlerdeki derin manayı, şu yaşa, şu tahsile ulaşmış gençler niçin anlamazlar? Yabancı dünyanın çocukları, ‘kendileri olmak’ istemiyorlardı, mesele bunca basit.” diyerek sitem edişi, bu yüzdendi…

Yine “CANBAZ” romanında yazdığı, “Türklüğü bir bütün olarak düşünmek lazım, çocuk kendimizi tanımalı, insanımızı tarih içinde bilmeli ki, eğer hizmet edecekse bu memlekete, sağlam bassın ayakları. Eskiyi ,tam yerine yerleştiremezse kafasında, yeninin doğru olanına, nasıl adımlar atabilir?...” sözleriyle ülküsünü kalem, nesilleri kağıt edip yazdıklarına ilham olan milliyetçiliğini en net biçimde ifade ediyordu…

***O kendi “TÖRE” since bir “eyvallah” bıraktı dünyaya; yazmaktan, kalemin bir ucundan tutmaktan, yazılanı okumaktan aciz olan beylere sitemkar; yazan, kalemin bir ucundan tutan, okuyan ve vefalı olanlara ise şükran dolu bir “eyvallah” …

***

“Anlar dahi bu dünyadan geldi geçti

Kervan gibi kondu göçtü.

Anlar dahi ecel aldı, yer gizledi, Fani dünya yine kaldı.” –Emine Işınsu

Emine Işınsu, “El birliği, gönül ve fikir birliği ile saf, pırıl pırıl heyecanla, bütün duygularını seferber ederek ve koşma hatta uçma ümidiyle” diyerek çıktığı bu yolculukta, vefalı yüreklerde suret değiştirerek yürüyecektir… Ruhu şad olsun.