Bağımsızlığının ardından geçen 30 yılda her alanda önemli atılımlar gerçekleştiren Kazakistan, geçen hafta yaşanan halk ayaklanması ile sarsıldı. Siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda 30 yıl öncesine kıyaslandığında çok daha güçlü ve müreffeh olduğuna işaret eden onlarca veri olmasına rağmen, fiyat artışları bahanesiyle sokakları karıştıracak çok sayıda kişi varmış meğer. Henüz neyin ne olduğu, kimin bu kriz ortamına sebep olduğu, kimin kaostan medet umduğu netleşmiş değilse de bazı tespitleri yapmak için yeterli veri ortaya çıkmış durumda.

Öncelikle, yaşananların sebep ve sonuçları ne olursa olsun, Kazakistan’ın istikrarlı ve gelişen bir ülke olduğu kanaati bu süreçte ciddi yara aldı. Halk hareketlenmesinin LPG fiyatlarına zam yapılmasıyla başlaması ve kısa sürede şiddet içerikli gösterilere dönüşmesi, ekonomik ve siyasi yapının kırılgan bir nitelik taşıdığı algısına sebep oldu. Enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olan Kazakistan’da protestoların enerji fiyatlarındaki artıştan kaynaklandığı söylemi, yönetimin zenginliği yönetici elitlerin elinde tuttuğu ve halka yansıtmadığı yönündeki algıyı pekiştirdi. Bu durum ise halkın ayaklanmasını meşru ve masum göstermek isteyenlerin işini kolaylaştırdı.

“LPG zammı” gerekçesiyle başladığı savunulan protestoların, zamlar geri alındığında hatta hükümetin görevine son verildiğinde bile sona ermediği gibi daha da şiddetlenmesi, meselenin sadece ekonomi ile açıklanamayacağını ortaya çıkardı. Hareketlenmenin zamların protesto edilmesi gibi barışçıl bir sebeple başladığı iddiası doğru olsa dahi, bunu siyasî ranta çevirmek için fırsat bekleyenlerin ve istikrarsızlıktan medet umanların olduğu da bu süreçte ortaya çıktı.

Sokaklardaki çatışmaların Kazak emniyeti ve ordusu tarafından kontrol altına alınamaması ve Cumhurbaşkanı Tokayev’in Rusya’nın egemenliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) ülkesine çağırması ise, belki de Kazakistan’ın bundan sonra yaşayacağı en uzun vadeli ve köklü değişime yol açtı. Tokayev’in 100 bin mevcutlu bir ordusu ve yeterli polis gücü yokmuş gibi KGAÖ’den yardım talep etmesi, Tokayev’in Kazak ordusuna güvenememesi ya da kendi silahlı güçlerini aciz bulmasından kaynaklanmış olabilir. Lakin gerekçesi her ne olursa olsun, yabancı askerlerin kamu binalarının korunması ile görevlendirilmesi, Kazakistan’ın egemenliğini zafiyete uğratan bir gelişme olmuştur.

Üstelik Rusya’nın 30 yıl önce bağımsızlık kazanan cumhuriyetlerin bazılarında sınırların değişmesi gerektiği yönündeki söylemleri hatırlanırsa, Rus askerinin ülkeye ayak basması daha da kritik hale geliyor. Rusya’nın sınır değişikliğini gündeme getirdiği ülkelerden Gürcistan (Abhazya ve Osetya) ve Ukrayna’nın (Kırım ve Donetsk) içinde olduğu durum malum. Rus askerine kapı açılması sebebiyle, bu iki ülkeden sonra üçüncü olarak anılagelen Kazakistan’da Rusya’nın nüfuzunu artırması ve bu gerçekleşirse, Kazakistan’ın Rusya, Çin ve Batı’yı dengede tutmak yönündeki 30 yıllık çabasının heba olması muhtemel. Zaten Moskova Rus askerini göndererek Tokayev’in arkasında duracağını göstermekten ziyade Kazakistan’ın Rusya’ya muhtaç olduğu algısını oluşturmak istiyor.

Rus askerlerinin Ukrayna veya Gürcistan topraklarındaki mevcudiyetinin bu seferkinden farklı olduğunu da not etmek gerek. Kazakistan’a gönderilen askerlerin KGAÖ bünyesinde alınan çok-taraflı bir kararla gerçekleştiğinin ve KGAÖ’nün 30 yıllık tarihinde ilk defa bir ülkeye asker gönderme kararı aldığının altını çizilmeli. Azerbaycan ile savaştığı dönemde Ermenistan’ın KGAÖ’den beklediği desteği alamadığı ancak Kazakistan’a yaşanan iç karışıklık esnasında apar topar asker gönderdiği göz önüne alınırsa, Rusya’nın bu gelişmeyi Kazakistan’a karşı bir silah olarak suiistimal ettiği açık.

Umalım ki bu gelişmeler Kazakistan’ın genel yönelimini değiştirecek ve 30 yıllık kazanımlarını heba edecek bir noktaya ulaşmasın. Bu noktada Kazakistan’ın güveneceği ve dostça yardımını bekleyeceği ilk ülkenin Türkiye olduğunu, Türk Devletleri Teşkilatı’nın da bu noktada dost ve kardeş Kazak halkının yardımına koşacağını belirtmeye lüzum dahi yok.