Altılı masan mı var, derdin var. Her gün başka bir kriz, her gün başka bir mesele… 

Olay günü Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’ya gideceğini öğrendiğimde, “yandı gülüm keten helva, davulcu ne yapsın, tokmak başkasında” diye ülkem adına buruk bir gülümseyişle defterime not düşmüştüm; “Gidiyor gidiyor, Rifkin’in peşinden gidiyor, Alamanya treni kalktı, Kemal’in adaylığı elden gidiyor!”
Gönül gözümüz açık olsa, hiç şaşırmaz günler öncesinden Liderim Devlet Bahçeli Beyefendi’nin samimiyetle ifade ettiği “Aday okul arkadaşım olsun” lafz-ı hikmeti etrafında döner dururdum.
Eh ne yapalım bizim de kabiliyetimiz ve kapasitemiz bir yere kadar…
Biz o gün Sayın Bahçeli’nin latife ettiğini düşünmüştük… Fakat etmemişler efendim, bilgeliği ile yine bizlere ders vermişler…
Velhasıl durum mizah konusu edilemeyecek kadar mühim!

*** 

Varlık pozisyonumuza, kültürel birikimlerimize, devlet tecrübemize ve geleceğe matuf hedeflerimize baktığımızda önümüze şu gerçek çıkar; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti; büyük bir devletin adı, Türk milleti de; büyük bir milletin adıdır.”  
Esasen bu büyüklük kendine yakışır bir seyir gerektirirken, Türkiye neden bu kadar çok dış müdahalelere, engellemelere ve çelmelere maruz kalmaktadır?
Türk dünyası ve kültürel etki alanı bir tarafa, bugüne ve geleceğe dönük bir değerlendirme yapıldığında, hem kalkınma hem de dünyaya “huzur” getirebilme potansiyeli taşıdığı için Türkiye’nin her daim hedefte olması çok normaldir. 
Türkiye’nin yeri, Asya ile Avrupa; Hristiyan dünya ile Müslüman dünya arasında olduğu gibi Doğu ve Batı arasında da köprü olarak tarif edilmektedir. Fakat bu durum, birbirine taban tabana zıt ve alternatif medeniyetler arasında bir sınır; bu medeniyetlerin karşı karşıya geldiği bir çatışma noktası veya bu medeniyetlerin biteviye savaştığı bir meydan olarak da görülmelidir.
İşte sırf bu sebeplerle bile Türkiye dünyadaki birçok ülkeden daha önemli ve birçok ülkeden de daha dikkat çekicidir. Son iki yüzyıldır da müdahalelere, taarruzlara ve operasyonlara maruz kalması da aslında hep bu sebeplerdendir.

*** 

Fakat ille de şu son operasyon!
Sağır sultanın bile bildiği mahkeme gününde “altılı masanın en güçlü adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’ya gönderilmesi, hatta giderken pasaport kuyruğunda beklemesinin cilalanarak basına geçilmesi” aslında tam bir komedi senaryosudur. 
Ama biz bu konuda gülmek şöyle dursun, milli onurumuz gereği vah bile diyemiyoruz!
“Boynumuz yiğit boynu, bükerse vatan sevdası büker!” diyerek yolumuza devam ediyoruz.

***

Masa Üstünde Testi, Almanya biletini kim kesti?
Geçtiğimiz gün yaşananlar ve yaşananları siyasi şova dönüştürenlerin neşesi politik hayatımızda tam da bir ‘taca atılma’ hikâyesidir. Bu olayda taca atılan da hiç şüphesiz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ta kendisidir.
Aday olmak için yanıp tutuşan Sayın Kılıçdaroğlu eğer taca nasıl atıldığını merak ediyorsa; önce Almanya’ya gidiş biletinin kimler tarafından alındığına sonra da Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu’nun kucaklaşmasına bakmalıdır.
Ama ne kucaklaşmaydı değil mi? Ben bugüne kadar böylesine bir acıdan sevinç çıkaran, üzüntüden böylesine gülen başka insanlar görmedim. “Yaşasın planımız tuttu! Cezayı aldık” fotoğrafıydı bu. 
Görünüşe göre İP’li Meral Akşener, CHP’li Ekrem İmamoğlu’nu siyaseten baştan çıkarmış, böylelikle de hem CHP’ye hem de Kemal Bey’e operasyon yapmıştır.

“Acı tatlı söz eder ha ha ninna
İşmar eder göz eder ha ha ninna
Oğlanın ne suçu var ha ha ninna
Her ne eder, kız eder ha ha ninna”
 

Masa Üstünde Testi türküsünü bilirsiniz, Van yöremize ait güzel bir türküdür. Birileri onu söylemeye dursun, biz de Kemal Bey’e Ferdi Tayfur’dan “Almanya Treni” şarkısını tavsiye edelim…

(Bu arada masanın altındaki gizli ortağın da hiç sesi çıkmıyor. Nedendir dersiniz?)