Çizgi film kıvamındaki devrimci Kemal Kılıçdaroğlu, ABD’ye sinyal üstüne sinyal gönderiyor ve gerçekten enerjisini hiç kaybetmedi. Muhteşem bir gayreti, çabası vardır. Ama bu gayret ve çabası sürekli vatan hainlerini kurtarmak, onları savunmak ve onları korumak için harcanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğü, birliği ve kardeşliği için harcadığı zerre enerjisi yoktur.

          Sürekli PKK, FETÖ, DHKP-C etrafında dönüp duruyor ve onların avukatlığını yapıyor. Bir gün çıkıyor, terörist Demirtaş için “Suçu nedir serbest bırakın” diyor. Öbür gün PKK-FETÖ ortak noktası olan Osman Kavala için “Suçu nedir serbest bırakın” diyor. 15 Temmuz darbe girişiminden 3 ay sonra Adana’da miting düzenleyip, mitinge katılanlara teker teker isimlerini tekrarlatarak FETÖ ve PKK ortak noktası olan gazetecilerin serbest bırakılmasını istemişti.

          Şu anlaşıldı ki, Allah korusun Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı, CHP de bu ülkede iktidar olursa terör örgütü ve PKK, Türkiye’de altın yılını yaşayacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunlara müjde üstüne müjdeleri devam ediyor.

          En son müjdesi ise “İktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde barış akademisyenlerinin tamamını iade edeceğiz. Farklı düşünceden diye bir adam üniversiteden mi atılır? Böyle rezalet mi olur?” açıklaması olmuştur.

          Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevine tekrar iade edeceğim dediği barış akademisyenleri kim mi? Direkt PKK gönüllüleri, PKK avukatları, PKK dostları derseniz tam ve eksiksiz bir tarif yapmış olursunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu son günlerde ataklarını hızlandırdı yine…

          Önce “HDP’yi terör örgütünden dolayı suçluyorlar” diyerek atağa geçti, sonra “Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve askeri öğrenciler neden içeride?” diyerek atağını sürdürdü, şimdi de “Barış akademisyenlerinin tamamını iade edeceğiz” diyerek atak fırtınasına devam etti.

          Kemal Kılıçdaroğlu’nun “görevine iade edeceğim” dediği barış akademisyenlerinin Türk devletinin emniyet güçlerinin terör örgütü PKK’ya yönelik temizlik operasyonu yapmasına karşı durup, altına imza attıkları basın açıklamasını tekrar hatırlayalım mı?

“Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!

          Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.

          Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

          Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.

          Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükûmetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

          Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”

          Bu açıklamanın tamamını koydum ki, PKK’ya sahip çıkmalarını ve ihanetlerini bütün hâlde görün diye…

          Türk devleti, hendek ve çukur kazarak eylem yapan, askerimize ve polisimize kurşun sıkan, onları şehit ve gazi eden, halkı canından bezdiren terör örgütüne yönelik operasyon yapıyor ama bu kansız ve soysuzlar “Türk devleti katliam yapıyor” diyor. Ve bunlara CHP’nin başındaki zat sahip çıkıyor.

          CHP içinde bir tane helal süt etmiş, bir tane Atatürk’ü seven, bir tane vatan, bayrak sevdalısı kalmadı yahu?

Bu rezaletlere niçin susuyorsunuz?

          Kemal Kılıçdaroğlu’nun sahip çıktığı barış akademisyenlerinin desteklediği PKK, “Hendek ve Çukur” olaylarında 793 askerimizi, polisimizi şehit etmişti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun prensi terörist Demirtaş ise “Hendek kazanların ellerinden öpüyorum” diyerek PKK’lı teröristleri azmettirmişti.

          Allah bu ülkeyi CHP’nin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun zihniyetinden korusun da… Diyelim Kemal Kılıçdaroğlu bu ülkede Cumhurbaşkanı oldu, tüm üniversiteleri PKK’ya bu şekilde sahip çıkan akademisyenlerle mi dolduracaktır? Taliban Afganistan’da ele geçirdiği şehirlerde tüm cezaevlerinin kapılarını açıp, suçluları serbest bırakıyor ya Kemal Kılıçdaroğlu da aynı onlar gibi ne kadar PKK’lı, FETÖ’cü, DHKP-C’li var hepsini serbest mi bırakacaktır?

          Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarına bakarsak zaten vaatlerinin en başında olan budur. Sürekli “Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve askeri öğrenciler neden içeride?” diyen… Gelir gelmez onları serbest bırakacaktır. Ama Allah’a şükür aklı başında herkes CHP’nin Türk-İslam düşmanı bir parti hâline geldiğini görüyor ve Türkiye’nin asla CHP’ye teslim edilmemesi gerektiğini her gün yeni bir örnekle daha iyi anlıyor.

          Umarım CHP’lilerde mevcut CHP’nin terör örgütlerine yuva olduğunu anlamaya başlar ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ihanetlerine artık bir dur der… CHP içinde terörist Demirtaş bile Atatürk’ten daha çok anılıyor ve sahipleniliyor. Bu rezalet hâli görmeyecek misin artık CHP’li kardeşim?..