Zilletin ortakları her fırsatta erken seçim türküleri söylüyor ama bunun tribünlere oynamak dışında hiçbir anlamı da, önemi de yoktur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde erken seçim müessesesini işletmek istisnai bir durumdur. Artık bunu anlamış olduklarını zannediyorum, zira anlamamaları ayrı bir felakettir. Türkiye’de erken seçimler genel olarak parlamento aritmetiğinin hükümet kurmakta oluşturduğu sıkıntılara dayalı olarak gündeme gelirdi. Yeni sistemin en büyük özelliklerinden birisi de yönetimde istikrarın tam olarak sağlanmış olmasıdır. Aynı şeyi ittifaklara bağlı olarak temsilde adalet için de söyleyebiliriz. Güvenoyunu doğrudan millet veriyor ve yönetim 5 yıl için belirleniyor. Bu durumda erken seçim istemek abesle iştigaldir ve hatta milletin aklıyla alay etmektir.

İKTİDARI DİPÇİKTEN BEKLİYORLAR

Neden bu abes yolu ısrarla yürümeye uğraştıkları aslında gayet açıktır. Normal şartlarda zillet güruhunun bırakın iktidar olmayı, yanından bile geçmesinin mümkün olamayacağı bellidir ve kendileri de bunu biliyor. Bütün ümitlerini bir olağanüstülüğe bağlamışlardır. Bu durum yeni de değildir. Olağanüstülük beklentilerinin başında darbeler geliyordu. CHP’nin FETÖ ihaneti dâhil, bütün darbelerin ya arkasında, ya yanında veya bizzat içinde olmasının sebebi budur. Milletten alamadıkları iktidarı, dipçikten beklemişlerdir. Artık darbe ihtimali kalmamıştır ve bunun CHP ve yancılarında nasıl bir ümitsizlik doğurduğunu ibretle izliyoruz. Başka olağanüstülükler aramaya başlamışlardır. Gezi benzeri toplumsal hareketlilik hedefliyorlar. Sokaklardan medet umuyor, sık sık bu meyanda çağrılar yapıyorlar. Soros’un turuncu devrimleri heveslerini arttırmıştır. Devlete isyan çağrıları yapma alçaklığını gösteren terörist Selahattin Demirtaş’a olan muhabbetleri bu yüzdendir. Ancak ne Türk milleti bu oyuna gelir, ne de böyle bir kalleşliğe izin verilir.

FELAKETLERE SARILDILAR

Geriye kaldı felaketler. Şimdi bütün ümitleri, bütün hesapları Türkiye’yi sıkıntıya sokacak bir felaketin yaşanmasıdır. Bir yerde sel baskını olsa, deprem meydana gelse ellerini ovuşturup sevinç naraları atıyorlar. Bekliyorlar ki, hükümet işin içinden çıkamasın ve bir kaos ortamı oluşsun. Ancak bir türlü istedikleri olmuyor. Kovid-19 salgınına dört elle sarıldılar. Hükümetimiz dünya çapında başarılı bir mücadele verirken yalanlarla, karalamalarla, akla ziyan açıklamalarla milletin moralini bozmak, bir panik havası oluşturmak için şeytanın aklına gelmeyecek şeylere tevessül ettiler. Yine bekledikleri olmadı, yine sukutuhayale uğradılar.

HİÇBİR ŞEY TESADÜF DEĞİL

Belli ki vazgeçmeyecekler ve şanslarını tekrar tekrar deneyecekler. Sonuç almak için feda edemeyecekleri hiçbir değerin olmadığını artık çok iyi biliyoruz. Türkiye düşmanları ile açık veya örtülü iş birliği de bunun içindedir, Türk milletini manipüle edebilmek için her türlü oyunu tezgâhlamak, her iftiraya yönelmek de buna dâhildir.

Fitne ve fesat çıkarmak için ellerinden geleni yaparken, toplumun hassasiyetleri ile oynamayı da ihmal etmiyorlar. Başörtüsünden tutun, güvenlik güçlerimizin moral değerlerine saldırmaya kadar her yola başvurduklarını ve tamamen zıvanadan çıktıklarını ibretle izliyoruz. Ne Fikri Sağlar denilen adamın başörtülü hanımlara yönelik iftiraları, ne de İçişleri Bakanımızın kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile yılbaşı akşamı verdiği fotoğraf üzerinden bir karalama yapmaya uğraşan Özdil’ini Kandil’e kiralamış olanların yazdıkları bir tesadüftür.

Siz bakmayın birilerinin sureti haktan görünmesine, bunlar tamamen oyunun parçalarıdır. Birinin bıraktığı yerden diğeri devam ediyor. Hepsinin hedefi aynıdır ve sonuç alabilmek için yapamayacakları hiçbir şey yoktur.

KİM BİLİR DAHA NELER DUYACAĞIZ?

Cumhur İttifakı karşısında çaresiz durumdalar ve bütün güvendikleri dağlara kar yağıyor, her tutukları ellerinde kalıyor. Çaresiz sağa sola saldırıyor, Türk ve Türkiye düşmanlarından himmet bekliyor, felaket ve hastalıklara yatırım yapıyorlar. Terörist Demirtaş’a sahip çıkan, Kandil katilleri ile aynı dili kullanıp aynı şeyleri söyleyen bir zihniyetten, bu ülkenin faydasına olacak bir şey beklemek abesle iştigaldir. Kim bilir daha neler görecek, neler duyacağız? Kontrollerindeki medya organlarındaki manşetlere, yazılara, yorumlara bakmak, işlerin nerelere kadar götürüleceğini anlamak için yeterlidir.

Her türlü kini kusuyor, her türlü ihaneti savunuyor, her türlü rezilliği yapıyorlar, sonra da dönüp hiç utanmadan sıkılmadan basın özgürlüğünden, demokrasi ve hukuktan bahsediyorlar.

Bu güruha göre, basının özgür olmasının göstergesi vatan-millet düşmanlarının görmezden gelinmesi, ihanet ve hakaretlerin sineye çekilmesi ve hatta teşvik edilmesidir.

Bunlar ne istiyorsa, ne düşünüyorsa, işlerine nasıl geliyorsa tek ve değişmez doğru odur. Onlardan farklı düşünür, doğruları yazar, ülkenize- milletinize sahip çıkarsanız, her türlü hakarete uğrarsınız.

Bırakın tahammül etmeyi, ellerinden gelse size hayat hakkı bile tanımazlar. Aksi hâlde her şey yanlıştır ve her türlü hakaret de, saldırı da, iftira da mubahtır. Bunlar zaten böyleydi, şimdi daha da azgınlaştı, daha da arsızlaştılar.

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ve aynı şeyi söylüyoruz.

Cumhur İttifakı’nın Türk milletine uzun uzun yaptıklarını anlatmasına, hizmetlerini sıralamasına gerek yok. “Biz gidersek, bunlar gelecek” demeleri, zaten fazlasıyla yeterlidir.