Tarımda hep günün sonuna bakılıyor. Güne nasıl başlandı, gün içinde neler yaşandı ve günün sonuna nasıl gelindi diye meraklanan yok. Çözüm üretmek, katkı vermek ve bir şeyleri düzeltmek istiyorsak günü yaşayanla bir olmak gerek. Ayağınız tarlaya değecek, çiftçi ile hasbihal edeceksiniz.

Köylü ve çiftçi meselesi zannedildiği gibi sadece kırsalda kalkınma olarak anlaşılmamalıdır. Burada bahsetmek istediğim şuurlu bir canlandırma, manalı bir canlandırmadır. Çiftçiler öyle bilinçlendirilmelidir ki onlar hiçbir zaman istismar edilmesin, sömürülmesin…

Çiftçilerimiz de Avrupa ülkeleri çiftçileri gibi haklarını bilsinler ve kendilerini savunabilsinler. Bu yüzden ısrarla her platformda belirtiyorum: Çiftçilerimize destekten öte bilgi, teknik eğitim ve teknolojiyi gerekirse damar yolu açarak vermeliyiz.

HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR

Son günlerde tarımsal girdilerden olan gübrenin satış fiyatındaki artıştan sıkça bahsedilmektedir. Çiftçinin en çok kullandığı gübreler: DAP, üre, amonyum sülfat, 20-20 taban gübresi, 15-15-15 taban gübresi diyebiliriz. Gübre ham maddeleri (doğal gaz, fosfat kayası, amonyak, fosforik asit vb.) büyük oranda ithal edilmektedir. Piyasalardaki ham madde fiyatları, döviz kurunda yaşanan artışlar, girdi maliyetlerini doğrudan etkilemektedir.

Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır. Bir çiftçi çocuğu olarak tarımsal girdilerin bu durumuna çiftçilerimiz için hayırdır diyorum. Çünkü bu fiyat artışları, çiftçilerimizi maliyet analizi yapmalarına zorlayacak, tarımsal eğitim ve matematiğe yöneltecektir. Bundan sonra sadece gübre değil bütün tarımsal girdiler hovardaca kullanılmayacaktır.

Çiftçi gübre kullanırken ne toprak, ne de bitki yaprağı tahlili esas alıyor. Âdeta iki bilinmeyenli bir denklem, bilimsel hiçbir şey yok. Çiftçiler gübre konusunda alışkanlıklarından asla vazgeçmiyor.

Kime göre ve neye göre bu gübre miktarları belirleniyor? Bakanlığın bu alanda desteğine rağmen maalesef çözüm üretemedik.

Bu olayları iyi okumak lazım. Artan girdi maliyetleri üreticilerimizin bu noktaları daha hassas değerlendirmesine ve hesaplamasına vesile olacaktır. Şer bildiklerimizde hayır vardır.

YERLİ VE MİLLİ KAVRAMLARI ÖNEMSİYORUZ

İnsanlar da aynı ağaçlar gibidir. Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır. Ülkemizde maalesef, “yerli ve milli” kavramlarından bahsedildiğinde bazı insanlarımız tarafından dalga konusu oluyor.

Yüksek kültür formuna kavuşan yerliler milli olur. Milli kültür eleğinin altında düşenler yerli, üstünde kalanlar millidir.

Ayrıca her yerli de milli değildir. Aspendos da aynı şekildedir. Truva atı yerlidir ama milli değildir. Bu tanımlamalara göre bu kavramları dalga konusu yapanların yerli ve milli durumları nedir?

YILMAZ ÖZDİL’İN SALÇA SÜRÜLMÜŞ EKMEĞİ

Koyunların anladığı makamdan kaval çalmanın gerektiğini çok iyi bilenlerdensiniz. Maalesef, sizin adınıza çok üzgünüm sevgili Özdil, size bu sektörden ekmek çıkmaz.

Sevgili Özdil “Düşünmek ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır.” demiş Farabi. Uzun konuşanı kısa dinlemek lazım diye… İnsan kendi ruhuna ağır gelecek kadar uzun konuşmalar yapmamalı ve yazılar yazmamalı…

Ülkemiz tarımı için bir kişi; çiftçi tarımı terk etti, tarım nüfusu çok yaşlı gibi cümleleri kuruyorsa bu kişinin tarımdan uzak olduğunun göstergesidir. Köyde yaşayan nüfus yaşlı olabilir. Ancak araziyi işleyen nüfus gençtir, kardeşim. Örneğin Konya merkezde 1,3 milyon insan yaşıyor. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğunun kırla bağlantısı devam etmektedir. Bu hiç de azımsanacak düzeyde falan da değildir. Ekim ve hasat zamanı köyüne gider tarlasını, bağını, bahçesini işler, hasadını eder, satışını yapar sonra da kent merkezine döner. Kır-kent ilişkisinin yoğunluğu ilden ile farklılaşır. Orta Anadolu’da çok yüksektir bu ilişki. Bu nedenle kırsalda istihdam ayrı, toprağı işleyen ayrıdır.

Uygulanan bir politikanın değerlendirmesi yapılırken verilere ve bu verilerin zaman serisine bakmak gerekir. Bir politikanın negatif yönleri de olduğu gibi pozitif yönleri de olur. Burada asıl mesele pozitif yönlerinin fazla olup olmadığıdır. Her münferit olayda politika değiştirilirse bu memnun olana da haksızlık olacaktır.

Sevgili Yılmaz Özdil, kötüler o kadar çok değil. Dünyada kötü sayısı iyi sayısından fazla olsaydı, sokaklarda yürüyemezdik.

Serdar Ortaç’la kadehlere vurmaktansa: Salçalı ekmek yediğiniz günlerin anısına İzmir Tarım ve Orman İl Müdürü Mustafa Bey’i ziyaret ederek kahvenizi yudumlarken İzmir tarımı hakkında sohbet edebilirsiniz. Sonrasında bir çiftçimizi de ziyaret ederek is tutmuş demliğinden çaylarınızı içerken bir yandan da ayaklarınızı toprak yüzeyine bırakabilirsiniz. Ayaklarınızı toprağa bırakın ki, tarıma olan negatif algınız ve yanlış bildikleriniz gidiversin. Ekmeğinize sürdüğünüz o salçayı üretenleri yerinde dinlemiş olursunuz.

Sevgili Özdil, yüzde 60’ı, 70’i betonlaşmış şehir merkezlerinde masa başında oturup, fincanda çayınızı yudumlayarak, yaşamadığınız, hissetmediğiniz bir düzene, bir sektöre eleştiri yapamaz, çözüm üretemezsiniz!

Burası sizin mahalleniz değil, bildiğiniz mahalle hiç değil. Tarım sektörü stratejik bir üretim sektörü olup, aynı zamanda iktisadi bir üretim sektörüdür. Diğer sektörlerde olduğu gibi bu sektörde her zaman istenmeyen bu tür mağduriyetler maalesef yaşanıyor. Ama bu çiftçilerimizin genel görünümünü vermez. Bu tür mağduriyetlerin yaşanmaması için daha çok çalışmalıyız!

Sevgili Özdil, Tarım Bakanlığında güzel şeyler de oluyor. Tarım Bakanımız Bekir Pakdemirli’nin yaptığı en önemli işlerden birisi elektrikli traktördür. Yaşanılan süreç önemli değil ama sonuç çok güzel olacak. Pil teknolojisi ve yazılımı ile bağımsız bir teknoloji imkânına kavuşuyoruz. Bu kamu-özel diyaloğu ile ortaya çıkan bir değer. Sayın Bakanımızın vizyonu, tarım bürokratları ve özel sektörün gayreti ile hayat bulacak… Diğeri ise Dijital Tarım Pazarı (DİTAP). Lansmanındaki ifadeler karşılık bulursa çiftçilerimizin yüzü gülecektir.

Tarım Bakanlığı bu yıl kırsal ekonomik altyapı yatırımlarının desteklenmesi kapsamında akıllı tarım uygulamalarına destek veriyor. Akıllı tarım alanında müthiş projelere imza atılıyor. TAGEM, bu işin başını çekiyor. Bundan sonra hedef, üretilen teknolojinin ihracatı.

Burada bir kapasite var, bir başarı var. Bakanlık çalışanlarının, bürokratların, taşra teşkilatlarının gayretlerini görmezden gelmek, odaların, üretici birliklerinin, tohum birliklerinin emeklerini görmezden gelmek doğru değil!

Herkes tarım sektörünü şahlandırmak için el birliğiyle çalışıyor. Elbette bu mağduriyetleri en aza indirmek, hatta yok etmek en büyük arzularımızdır. İstemediğimiz bu mağduriyetler, bu münferit olaylar tüm sektörün genel görünümünü göstermiyor.

Sevgili Özdil, gördüğüm kadarıyla bu konulara hâkim değilsiniz. Salçalı ekmek yemiş olabilirsiniz ama ayağınız toprağa değmemiş, ayakkabınız çamur olmamış, yazınızın içeriğinden belli ki bizim o taraflara yolunuz hiç düşmemiş.

Sağdan soldan duyduklarınızı yazmakla, dedikoduyla, yapılanları kötülemekle ve yapılanları görmezden gelmekle bu ülke tarımı kurtulmuyor. Hangi şartlarda olursa olsun çalışmak gerek! Tarım sektöründeki pozitif gelişmeleri de görmek gerek!

Artık dur, sevgili Yılmaz Özdil, artık sen de dur. Kırmızı ışıkta dur diyoruz.