Toplumsal hareketliliği ifade eden göç, gerek sebepleri gerekse sonuçları açısından sosyal hayatımızda güncelliğini koruyan bir süreç olarak devam etti. Toplumsal değişimin önemli dinamiklerinden biri olan iç göç, ülkemiz sınırları içerisinde kırdan kente, kentten kente, kentten kıra ve kırdan kıra akım yönleriyle ortaya çıkan bir yer değiştirme hareketidir. Aslında ulusal, uluslararası bakımdan da göç hareketi çok boyutlu incelenmesi gereken bir demografik harekettir.

Kentleşme son 50 yılda ülkemizde büyük bir hız kazanmıştır. Hiç kuşkusuz bu durum, kentleşmenin somut göstergesi olmuştur. Kırsal alandan ve mahalleden-köyden kentlere doğru, hızlı bir göç olayı başlamıştır. Bu kente göç süreci yalnızca ülkemize has bir özellik değildir. Gelişmekte olan ülkeler de aynı süreç içerisindedir. Asya, Afrika hatta Güney Amerika’daki ülkelerde toplumsal değişimin en belirgin özelliği kentleşme hareketidir.

Son yıllarda gerek kentlerin itici faktörler ile boğulmaya başlaması, gerekse kırsal göçün önlenmesine yönelik (tarımsal destek, hibe, gençlere yeni istihdam sağlama vs.) çalışmalar neticesinde kırsal alanların yeni çekim alanları hâline dönüşmeye başladığı görülmektedir. Diğer taraftan teknolojik gelişmeler, özellikle az gelişmiş bölgelerin de kalkınma göstermesi ve yeni istihdam olanaklarının ortaya çıkması iç göç hareketinde başka dinamikler de göstermiştir. Öte yandan tarımda sürdürülebilir büyüme, ekonomik kriz, özellikle bir buçuk yıldır mücadele ettiğimiz ulusal salgın (Kovid-19) gibi nedenler, tersine göçe neden olan faktörler arasında yer almaktadır.

Ülkemizde köyden kente göç eden genç nüfus için bu süreç çok zor olmaktadır. Büyük kentlerdeki kırsal nüfus öncelikle işsizlik ya da geçim sıkıntısı nedeni, ucuza barınma-konut yetersizliği ve kültürel, psikolojik sorunlar bu nüfusu güç durumda bırakmaktadır. Kentleşmenin dengeli olmayıp birkaç kentin aşırı derecede kalabalıklaşması da sorunların ana kaynağını oluşturmuştur.

Son zamanlarda özellikle salgın sürecinde kentlere göç olayının tersi, yani kentlerden köylere ya da kırsal alanlara tersine göç hareketi başlamıştır. Ülkemiz için yeni bir olaydır diyebiliriz. Tarihte açlık, bunalım ve doğal afet-felaket durumlarında bazı kentler nüfuslarını boşaltmışlardır. Roma İmparatorluğu’nun son günlerinde nüfus köylere akın etmiş. Yine Rusya’da 1917’den 1922’ye kadar kentlerden köylere göç olmuştur.

Ülkemizde kentten köye yerleşmenin en yaygın biçimlerinden birisi de memur ve işçi emeklilerin yaşamlarının geri kalan kısmını köylerinde geçirme istekleridir. Kent yaşamından bıkmış, yorulmuş bu kişilerin köye yerleşmelerinde en büyük etmen köydeki mal varlıklarına sahip çıkmalarıdır. Sağlık sorunları ve çocuklarıyla kentte anlaşamamak, geçmiş yaşantılarını, doğup büyüdükleri yerleri özlemeleri, kent yaşamından bıkkınlık da kırsala göçlerin diğer nedenleri arasındadır. Köy kökenli olanların büyük çoğunluğu geri dönme eğilimi içendedirler. Örneğin gazeteci Orhan Bey’e şimdi sorsanız “Ankara nasıl? Bu şehirde kalacak mısın diye?” “Ne Ankara’sı? O, otuz yıl önceydi. Şimdi her şey değişti, çekilmez hâle geldi. Kars’a döneceğim. Yaylalar, ballar, peynirler, buz gibi sular, ayranlar beni bekliyor” diye cevap verecektir.

Büyük kentlerde yaşam şartları artık giderek zorlaşmaktadır. Pahalılık dar gelirli ailelerin kente yerleşmelerini âdeta engeller duruma gelmiştir. Ev kirası, doğal gaz, elektrik, su, ulaştırma giderleri, çocukların okul masrafları derken bir de eşlerin birlikte çalışamaması gibi nedenlerle aileler köye olmasa bile ilçe, kasaba gibi yerleşim yerlerinde yaşamayı tercih eder duruma gelmişlerdir. Esasen ilçe ve kasaba gibi küçük yerleşim yerler de kırsal niteliklerini korumaktadırlar. Bu nedenle onların buralara gidişlerini kırsala yönelme olarak nitelendirmek doğru olur.

Ulusal salgınla bir buçuk yıldır mücadele hâlindeyiz. Son olarak kısmi kapanmaya girdiğimiz bugünlerde kırsala yönelimin görünen yüzü sağlık olsa da asıl neden ekonomidir (ikinci evleri yazlığına, otele gidenlere bir sözümüz yok). Kırsaldan, çiftçilikten kopmayan/kopamayan, ikinci mesleğini çiftçilik olarak görüp devam eden, şehirlerde yaşayan dar gelirli ailelerin köyde çiftçilik yapan anne-babaya yardım edip, dönüşte de köyden temel gıda ihtiyaçlarını temin etmeleri gelenekseldir. Megapol kent otogarlarında, kırsaldan dönüşte çuvallar içinde getirilen gıda görüntüleri her yıl haberlere konu olmaktadır. İkinci bir durum, uzun zamandır bir arada olamayan aile bireyleri bayramda bir arada olacak, dedeler-neneler torunlarıyla özlem giderecektir. Kısmi kapanma kırsalda hem sağlık hem maddi hem de manevi olarak kazanç sağlayacaktır. Bu süreçte köyle, çiftçiyle bağlantısı olmayan dar gelirli ailelerin şehirde beton yığınları arasında yaşam sürmesi de zor gibi görünüyor. Kırsal, çocuklarına her zaman kucak açmış, çocuklarını bağrına basmıştır. Annem ve babam Yozgat’ta bir kasabada yaşıyor. Ben de köyde yaşamış çiftçi çocuğuyum, hâlen de çiftçilik yaparız. Mevsimine göre fasulye, nohut, mercimekten, un, bulgur, yarma ve yufkama kadar anacığım gönderir. Köyle bağlantınız var ve şehirle aranızdaki mesafe 3-5 saat ise köye gidip gelen kişilerle yoğurdunuz bile gelir. Aslında şehirde yaşayan kırsal ailelerin birçoğunun temel gıda maddeleri çiftçi anne-baba, kardeş ve akrabaca karşılanır. Nedense kimse bu döngünün farkında değildir. İyi ki çiftçi bir ailem var! Aksi hâlde bu şartlarda asgari ücretle, tek maaşla şehirlerde yaşamak o kadar da kolay değil!

Dolayısıyla su, yol, gaz, elektrik, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçların kırsal kesimlere yayılarak götürülmesi, ulaşım, iletişim ve internet imkânlarının hızlanarak kırsal kesime girmesi büyük kentlerin çekiciliğini azaltacaktır. Dengeli bir kentleşme politikası izlenip yeterince uygulandığı zaman, kırsala hareketlenmenin daha fazla yoğunlaşması beklenebilir.

Kentten tekrar köylerine dönen çiftçi çocukları, geleceğin toplumsal dinamiklerini de gerçekleştirebilirler. Yapılacak destek ve hibe gibi düzenlemelerle özellikle kentsel düşünce, köylerin kalkınmasında kuşkusuz önemli rol oynayacaktır.

Son söz: Tarım sektörümüzün geleceğinde bu tersine göç etkili olacaktır. Ayrıca tarım sektöründe her düzeyde (beyin ya da kol gücüyle çalışan) tüm emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun. Gıdamızın, ekmeğin tarladan soframıza uzanan yolculuğunda çok değerli payı olan gıda ve tarım işçilerine, kırsalda yaşayıp üretim yapan tüm çiftçilerimize bu anlamlı günde teşekkür ederim.