İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem sonrası İzmir tarihinin en büyük kentsel dönüşüm sürecini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başlattığını duyurdu. Güzel haber, kardeşlerimize sağlam ve güvenli konutlar inşa edilecek. El birliğiyle güzel İzmir’imizin yarasını hep birlikte tek yürek olarak saracağız.

Depreme ilişkin son verilere baktığımızda 114 canımızı kaybettik. Kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Acımız tarif edilemez… Acımız çok büyük…

Ülkemizde yaşanılan depremler sonrası akla ilk “kentsel dönüşüm” gelir. Kentsel dönüşüm konuşulur, kentsel dönüşüm tartışılır...

Nedense “kırsal dönüşüm” hiç aklımıza gelmez!

Peki, yaşanılan depremler sonrası kırsal dönüşüm de gerekli değil mi?

Yedi bölgede kırsalımız depreme ve doğal felaketlere ne derece dayanıklı, hiç düşündünüz mü?

Yoksa kırsalımız çok mu sağlam?

Yakın zamanda Bingöl’de yaşanan 5.7 şiddetindeki depremde hasar gören köyleri ne çabuk unuttuk. Depremin ardından vatandaşlar bir taraftan deprem psikolojini üzerlerinden atmaya çalışırken, diğer taraftan da normal hayatlarındaki gibi hayvanlarına bakmaya, onlara kalacak yer ayarlamaya çalışmaları ve süt sağmaya devam etmeleri gözümün önünden film şeridi gibi geçti.

Kırsal kesimdeki barınma sorunuyla ilgili hafızalarımızdan silinmeyecek bir başka örnek! Doğu ve güneydoğuda terör olaylarında ve sınır dışımızdaki yapılan operasyonlarda şehit düşen kardeşlerimizi son yolculuklarına uğurlarken ortaya çıkan manzaraları hiç düşündünüz mü?

O şehitlerimizin babaevlerinin sıvasının olmaması, duvarlarının naylonla kaplı olması yürek burkarken, bu durumlar sizce kırsaldaki barınma sorununu bütün çıplaklığı ile ortaya koymuyor mu?

Bu şehitlerimizin kırsaldaki evlerini ne de çabuk unuttuk!

Kentleşme konusunda ne kadar geliştiğimizi gösterme gayretinin bir sonucu olarak insanların temel gereksinimlerinden biri olan barınma (konut) düzeyinde sınırlı görülmesi de bizi yanıltan bir başka durumdur.

Dolayısıyla kentleşmeyi tek başına bir gelişme ve gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirmenin sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Tam anlamıyla kentleşmenin gerçekte amacı sağlıklı kentleşmenin yanında, kırsal alandaki yaşam koşullarının da iyileştirilmesi olarak düşünerek yaptığımız veya yapacağımız hareket tarzımız bizim için gelişmişliğe katkıda bulunabilir.

Kırsal kesimin temel sorunlarının başında altyapı eksikliği yani yol, su ve elektrik gelmektedir. Bunların yanında özellikle sağlıklı ve güvenli olmayan barınma (konut) koşulları gelmektedir.

Ülkemizde kırsal kalkınma yanlış anlaşılmakta olup akıllarda tarımsal üretimin arttırılması, bu ürünleri işleyen sanayinin geliştirilmesi ve yatırımlarının desteklenmesi olarak anlaşılmaktadır. Hiç şüphesiz bu kırsal kalkınma anlayışı, sağlıklı bir anlayış değildir.

Unutmayalım kırsal kalkınma zamandan, mekândan ve kültürel alandan mutlaka etkilenir. 1923 ve 1945’lerdeki kalkınma programlarımız ile 2020 yılı kalkınma hamlelerimiz farklı, doğu kırsalı ile Ege kırsalının kalkınma için gerekli öncelikleri ve ihtiyaçları farklı, ormanlık bir alanda yaşam sürenlerle, deniz kıyısında yaşam sürenler veya tarım ve hayvancılık yaparak yaşam süren kırsal toplulukların ihtiyaçları ve sosyal yaşamları farklıdır.

Milyonlarca insanın hayatını iyileştirmenin en etkili yolu, özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarımı ve kırsalı desteklemektir. Çıktı olarak yeni işler yaratabiliriz, gelirlerimizi arttırabiliriz, yetersiz beslenmeyi azaltabiliriz ve ekonomimizi büyümeye giden bir yolda ilerletebiliriz.