Bbundan tam 47 yıl önce, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Türklüğünün var olma mücadelesinde önemli bir dönüm noktası yaşandı. 16. yüzyıldan beri adanın egemeni olan Türk milletini adadan çıkarıp atmak, adayı sanki Rumlara ait bir yermiş gibi göstererek Yunanistan’a ilhak etmek ve Türkiye’nin dibinde yeni bir Rum devleti kurmak hayalinde olanlar 47 yıl önce bugün büyük bir hüsrana uğradılar. Kıbrıs’ın kuzeyinde bir Türk devletinin hayatta olduğu ve var olmaya devam edeceği işte o gün tüm dünyaya ilan edildi.

Kod adı Atilla Harekâtı olan Kıbrıs Barış Harekâtı, 15 Temmuz 1974’te Yunanistan’ın desteği ile Rum yönetiminde yaşanan askerî darbenin hemen ardından gerçekleştirildi. Zira iktidarı ele geçiren askerî cuntanın 1963’ten beri devam eden hak ihlallerini tırmandıracağı, Enosis hayali uğruna daha fazla Türk kanının akıtılacağı belliydi.

RUM TARAFI KABULLENEMEDİ

1960’ta Türk, Yunan ve İngiliz taraflarının garantörlüğünde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, federasyon olarak inşa edilmişti. Federasyonun yönetim kademesinde, Rum ve Türklerin nüfusu dikkate alınarak Cumhurbaşkanının Rumlardan seçilirken yardımcısının Türk olması, kabinenin ve kamu çalışanlarının %70’inin Rum ve %30’ünün Türklerden oluşması gibi hükümler yar alıyordu. Ancak, Rum tarafı Türklerin ortak olduğu bir federasyonu en başından beri kabullenemedi.

Irkçı ve Türk düşmanı Rum örgütleri, ülkeyi terörize etmek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Türkleri dışlamak için derhâl faaliyete geçmişlerdi. Rumlar, Akritis Planı ile Türklerin varlığını ve onlara tanınan hakları sınırlamak ve en nihayetinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan ile birleştirmek için kolları sıvadı, silah kuşandı. Dolayısıyla, 1960’ta kurulan iki federe devletli federasyon aslında 1963’te Rumlar tarafından fiilen yıkıldı.

Adanın sosyolojik ve tarihî geçmişi ile mevcut şartlarını dikkate almayıp tüm adaya el koymaya kalkan Rumlar, Türkiye’nin 1960 antlaşmaları uyarınca garantör olduğunu ve antlaşmaların ihlali durumunda müdahalede bulunma hakkının olduğunu da görmezden geldi. Belki de Türkiye’nin Rumların oldubittisine seyirci kalacağı, Kıbrıs’taki Türkler için adım atmaktan imtina edeceği, adım atmak istese de bunu yapacak gücünün olmadığını hesap etti. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs’ta garantör olmak için attığı imzanın arkasında duracağı, adadaki mezalime başkaldırıp Türk kesiminin hak ve menfaatlerini temin edeceği 20 Temmuz 1974’te görülmüş oldu.

47 YIL SONRA

20 Temmuz harekâtı, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna İlişkin Temel Antlaşma”nın kapsamında yer alan garanti antlaşmasının 4’üncü maddesine göre Türkiye’ye tanınan meşru bir hakkın kullanımıydı. Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasasını ortadan kaldırdığı gibi Türkleri haklarından mahrum ettiği ortadayken, Türkiye’nin antlaşmalarda kendisine tanınan bir hakkı kullanmasında elbette bir beis olamazdı. Ne var ki BM Güvenlik Konseyi Türkiye’nin attığı bu yerinde adımı işgal olarak değerlendirme gafletine düştü, Türkiye’yi temelsiz şekilde eleştirdi. Kim ne derse desin, hangi uluslararası örgüt hangi kararı alırsa alsın, Türkiye 1974’te yaptığı o kritik hamlenin hep arkasında durdu. Kıbrıs Türklüğünü ve 15 Kasım 1983’te bağımsızlığı ilan edilen KKTC’yi haklı davasında hiçbir zaman yalnız bırakmayan Türkiye, 1974’te Kıbrıs’a barışı getiren taraf oldu.

Barış Harekâtı’ndan 47 yıl sonra bakıldığında, KKTC’nin güçlenerek varlığını devam ettirdiğini görüyoruz. Artık, Ersin Tatar ile birlikte, federasyon masalını bir kenara atıp Kıbrıs’ta bağımsız iki devletin var olduğunu, federasyonun zaten ortadan kalktığını ilan eden bir irade mevcut. Bugün KKTC’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında giden üst düzey heyet de bu iradenin arkasında durulduğunun, Türkiye’nin KKTC için her şeyi yapmaya hazır olduğunun bir nişanesi.

Kıbrıs Türklüğü başta olmak üzere tüm Türk dünyasının 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlu olsun!