Dünyada yaklaşık olarak 15 milyon Yahudi ve yaklaşık 2 milyar da Müslüman var. Peki nasıl oluyor da bu azınlık olarak var olan Yahudiler, diğer çoğunluğa göre daha güçlü ve daha zengin..? *Baktığımızda insanlığa fayda veren buluşlara imza atmış birçok bilim adamı Yahudi’dir. Yine dünyaca ünlü birçok sanatçı Yahudi’dir. Birçok yönetmen, birçok iş adamı… Hem de en zenginlerinden… Bu başarının ardındaki tarih perdesini araladığımızda, yıllarca oradan oraya sürülen, birbirinden ayırılan ve bir toprak sahibi olamayan vatansız Yahudileri görüyoruz. Sürüldükleri topraklarda eziyet gören, aşağılanan, öldürülen Yahudiler…

Ama birbirlerinden asla vazgeçmiyorlar, çalışkanlar, zanaat ediniyorlar ve işlerinin en iyisi oluyorlar. Zenginleşiyorlar… Dünya tarihine baktığımızda Yahudilere kucak açan, huzur vadeden tek devlet, Osmanlı Hanedanlığı yönetimindeki Türk Devleti’dir. Tabii ki Türk devlet felsefesinin temeli “hoşgörü, merhamet, huzur” politikasıdır, bu durum bu felsefeden kaynaklanıyor. Yahudiler de onlara tek kucak açan devlete ihanet etmiştir ama tabii ki sırtımızdan vuran Araplar karşısında Yahudilerin yaptığı gözümüze gayet normal geliyor. Tarihsel ilerleyişe baktığımızda; Yahudilerin onlara vadedildiğine inandıkları, Kudüs’ü merkeze alan ve Türkiye’nin de vatan topraklarını kapsayan bölgeye hâkim olmak için faaliyetler başlattıklarını görüyoruz. Bu faaliyetlerin adı da siyonizm olarak karşımıza çıkıyor.

Bu arada belirtmek gerekir ki Kudüs’ün tarihine baktığımızda da refah ortamının oluştuğu tek dönem 400 yıllık Türk hâkimiyeti dönemidir. Yahudiler siyonist arzuları doğrultusunda, II. Abdülhamid’den bölgeyi satın almak istemiş ancak reddedilmiştir. II. Abdülhamid, şehitlerimin kan döktüğü bir karış vatan toprağını dahi satmam demiştir ama bölgede huzur içinde yaşayan Araplar, onlara huzur veren Türk Devleti’nden huzursuz olup huzuru İngilizlerin tuzak vaatlerinde aramıştır. Tabii İngiltere, Osmanlı tarafından reddedilen Yahudilere de Araplara verdiği sözleri vermiş yani her iki tarafa da ihanet karşılığında bölgede özgür bir devlet vadetmiştir. Böylece 4 asırlık huzur ortamı kana bulanmıştır ve o kan hâlâ akıyor. Şimdi tarihe takılıp bize dün ihanet ettiler; bugün ne hâlleri varsa görsünler demek de elbette ki olmaz. Çünkü her şeyden evvel orada çocuklar ölüyor, bu bir insanlık meselesi. Sonra o topraklar da Türk kanı ile karılmış, şühedanın emanetidir. Ve elbette İslam için kutsal topraklar… Yani bölge hem insani, hem milli, hem de manevi açıdan bizim için çok önemli… Bölgede yaşanan zulme kör olamayız, o zulmü başka zulümlerle kıyaslayarak taraflaştıramayız. **Yani Çin’in zulmettiği Doğu Türkistan için doğrulup, Kudüs’te okunan ezan sesiyle saf tutabiliriz.**

Ama öncelikle bir durup düşünmeliyiz… Tarihin geldiği bu noktada, dün perişan olanlar bugün padişah olmuş… Dün dünya Yahudileri ezerken; bugün neredeyse Yahudiler dünyayı yönetiyor. Bu nasıl oldu..? Başta da dediğim gibi “birlik ve çalışkanlık”la, tabii bunlara bir de ideallere olan sadakati ekleyelim. Yıllarca oradan oraya sürülen, bir toprağı olmayan vatansız Yahudiler, toprak sahibi olamayınca toprak satın alabilir hâle gelmek için ticarete yönelmiş. Bu alanda ehlileşmiş. Bakıyoruz, büyük şirketler hep Yahudilerin… “Kahvesi olmadan asla” yaşayamayanların küresel bir bağımlılık sergilediği, popüler kültürün temel taşı hâline gelen Starbuck’s Yahudilerin mesela… Bizi kütüphanelerden koparıp kendine bağlayan, aklımıza takılan her soruyu danıştığımız Google bile Yahudilerin. Ve zalime karşı ses oluyoruz dediğimiz sosyal mecralar da ya Yahudilerin ya da destekçilerinin… Şimdi “nasıl oluyor da Yahudilere, Hazreti İsa’yı çarmıha gerdiği için, Mesih’imizi öldürdüler diyerek düşman olan Hristiyanlar, Yahudileri destekliyor..?” dersek, işte tam olarak bu zenginlikle cevabını verebiliriz. Ezildiler, hor görüldüler, sürüldüler, yer yurt sahibi bile değildiler ama birdiler ve kendilerini geliştirdiler. Bilimde, felsefede, sanatta ve ticarette… Her alanda yer aldılar… Vatan için zenginleştiler ve arzuladıkları toprakları satın aldılar. Durmadılar, o toprakları korumak, genişletmek için silahlandılar, güçlendiler…

*Peki biz Müslümanlar olarak ne yaptık..?*

İslamiyet’i böldük, mezhep savaşları ile birbirimizle savaştık. Kadının eteği, kadının peçesi, kadının namusu, en sonunda da kadının dini dedik. Cennetteki hurilere odaklandık, dünyayı zebanilere bıraktık. İlmi İslam’ı bölmek için kullandık, bilime şeytan icadı dedik. Zenginleşmeyi haram, fakirleşmeyi helal görerek Müslümanları muhtaç ettik. Yani Allah’ın sadaka verin, diye emrettiği dinin mensupları olarak, fakire “Allah versin” demekle yetindik. “Gelişelim, zenginleşelim, hiçbir Müslüman muhtaç olmasın, bir olalım, ezdirmeyelim” demedik. Zenginleşenler de kendilerine Müslüman oldu… İslam sancağında, Kur’an pusulası ile Peygamber ardında saf tutamadık. Hak dinin mensupları olarak, bu dünyayı hak yola doğrultmak için birlikte savaşmadık, birbirimizle savaştık. Türk Devleti, Osmanlı Hanedanlığı devrinde bu birliği sağladı, hilal cihanı aydınlattı ama buna da tahammül olmadı, ihanetle kopup Haçlı ile saf tuttular. Kendi aydınlıklarına sırt dönüp karanlığa teslim oldular.

***Şimdi meydanlarda oluk oluk akıp sesimizle arşı inletsek de, milyarlarca tweet atsak da, esefle kınasak da gündemi oyalamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Yıllardır aynı terane, ne değişti..?! Hiç. Oraya gidip şehit olmaktan başka bir ihtimal gelmiyor Müslümanların aklına… Elbette ki şehitlik en kutlu mertebedir. Ama bu koşullarda, ahirette cenneti garantileme arzusundan başka bir niyet değil, yani “kolay Müslümanlık”. *Allah yolunda ölmeden evvel Allah yolunda bir olmak lazım. Bize lütfedilen bu hayatta, lütfedenin kurallarını dünyaya hâkim kılmak için çalışmak lazım, gelişmek lazım… Yoksa ölüme koşmak kolay, Müslümanlar Hak yolunda hakkı ile yaşarsa mazlum kalmaz ama ölürse zalime kalan dünyada mazlumların yaşı dinmez… *Biz birlikte yola çıkmadık, zalime yol açtık ve yol kenarına dizilip zalimi yuhladık, biz zalime zalim demekten başka ne yaptık..?