Sayıları yüz binleri aşmış durumda, bu sayıya her yıl yaklaşık beş bin kontenjan açılıyor ve her yıl yaklaşık 4 bin mühendis daha ekleniyor. Ülkemizde YÖK verilerine göre, 1329’u devlet üniversitelerinde olmak üzere, 1784 ziraat mühendisliği-tarım bilimleri öğretim programlarının yer aldığı 36 adet ziraat– tarım bilimleri fakültesi bulunmaktadır.

Bütün meslek dallarının (birkaç meslek dalı hariç) istihdam mağduru olduğu ülkemizde ziraat mühendisleri, işlev ve istihdam mağduru konumunu her zaman muhafaza etmektedirler. Mezun olan pek çok ziraat mühendisi: Atanmak mı daha iyi? Yoksa özel sektörde çalışmak mı? Belki de akademisyenlik için uğraşmalıyım. Biraz yabancı dil çalışayım, bu arada ALES’e bakayım. Bayilik ve danışmanlık sınavı ne zamandı? Uzun uzun düşünür, genelde bir sonuca varamaz. En güzeli devlete kapağı atmak, atanmak denilir. Aslında KPSS’ye de girmiş fakat sınav sonucu da yeterli gelmemiştir. Şimdi oturup yeniden Türkçe, matematik, tarih, coğrafya, vatandaşlık dersleri bir de güncel olaylara mı çalışayım? Kafalarda Türkçe, matematik, tarih ve coğrafya ile test oluyorum. Peki benim mesleki yeterliğimi neden soran, sorgulayan yok? Eminim mezun olan pek çok ziraat mühendisi bu durumdadır.

Ziraat mühendislerinin asli görevleri, arazi ve hayvancılık alanındaki ağırlıklı çalışmalarıdır. Fakat gel gör ki büyük çoğunluğu, evrak ya da büro memurluğu yapmaktadır. Ne yazık ki sistem bunu gerektirmektedir. Sistem değişmelidir diye elli defa yazdım. Elli birinci olarak tekrar yazıyorum. “Bu sistem değişmelidir.” Acı olan gerçek; çoğu ziraat mühendisine de arazide çalışmak artık cazip gelmiyor. “Kapağı devlete atan mühendislere araziye çıkılacak denildiğinde ya tansiyonları düşüyor ya da şekeri çıkıyor.” Her şey devlete atanıp kadro alana kadar!

BU SİSTEMSEL KABIZLIK TEDAVİ EDİLMELİ!

Çiftçilerin “bu mühendisler de bir şey bilmiyor” muamelesi çok üzücü bir durum. “Onların işi bu, işlerini adam gibi öğrenselerdi” der gibi düşünenlere de ziraat fakültesi akademisyenlerinin öğretmede yetersiz kaldığını ve öğrenme ortamlarının sadece bina yapıp, tabela asmak olmadığını hesaba katmaları gerektiğini de karar verici ve yöneticilere hatırlatmak gerekir. Bu bağlamda sevgili hocalarıma “ziraat mühendisi binada değil; tarlada, bahçede ya da hayvancılık işletmesinde uygulama yaparak yetişiyor!” sözünü hatırlatmak isterim.

Mühendis, teoriyle, pratiği-uygulamayı birleştirendir. Ancak ziraat mühendisleri için, yetiştirme sisteminin tezatlıkları, bu alanda öğretici konumundaki akademisyenlerin uygulama yönünden eksiklikleri ve teorik ağırlıklı eğitimin yansıması, maalesef ziraat mühendisliği mesleğini olumsuz etkilemektedir. Gerçekte ziraat mühendisi olmayı başaranlar ancak diplomayı aldıktan sonra alanlarına uygun bir yerde çalışma imkânı bulup, kendi kişisel gayretleri ile mesleklerini öğrenmeyi ve uygulamayı başarabilenlerdir. Hizmet içi öğretimde ise en yakın çalışma grubundaki, meslek adamlarına büyük görev düşmektedir. “Ziraat fakültelerinde ziraat bilgisi veriliyor belki ama ziraat mühendisi yetiştirildiği tartışmalıdır.”

“Ziraat mühendislerinin vasıfsız mühendis konumuna düşürülmesi vicdanları rahatsız etmelidir.” Bir tarafta tarımsal firmalar ve işletmeler ziraat mühendislerini ucuz iş gücü olarak değerlendirmekte diğer tarafta odalar, birlikler, sendikalar ve dernekler onları üye sayısını çoğaltma aracı olarak görmekteler.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ülkemizde ziraat mühendisine değer vermede, uygun çalışma ortamı bulmada ve istihdamda zorlanılıyor olunması, bu alandaki sistemi yeniden kurgulamak gerektiğini bizlere açıkça göstermektedir.

Görünürde birçok mezunun çalışma isteği Tarım ve Orman Bakanlığıdır. Ancak gün gelir polis olurlar, gün gelir öğretmen olurlar, gün gelir Bakanlıkta işçi olurlar. Ziraat mühendisleri en kapsamlı kalabalığa sahiptirler; içlerinden, doktor, doçent, profesör gibi unvan alanlar çoktur. Ama “aralarından tarım bakanı çıkarmakta çoğunlukla güçlük çekerler.”

Ziraat mühendisi adayı kardeşlerime ve mezun olan meslektaşlarıma sesleniyorum, bu gidişe dur demek biraz da sizin elinizde. Bu mesleği sevin, severek okuyun! Sevmiyorsanız bırakın, okumayın, seçmeyin! Her şeyinizi Tarım Bakanlığına atanmaya bağlamayın! Bakanlığa atanıp keyfime bakarım demeyin, o gözle de bakmayın! Oturduğunuz yerden para kazanmak niyetindeyseniz olmaz bu iş, bu mesleği seçmeyin! Bakanlıkta para yüzünden gözü dönmüş, hiçbir iş yapmayan, akşama kadar klavye emziren (kadın-erkek) yeterince mühendis var zaten, bari siz öyle olmayın!

ZEKİ İNSANLAR NEDEN HATALAR YAPAR?

Zeki olmak çok iyi bir şey. Kıvrak zekâya sahip olanlara diyecek bir sözüm yok! Düşünün “siz leb diyorsunuz, karşınızdaki direkt-doğrudan Çorum diyor hatta nohuttan yapılan leblebi çeşitlerini sayıyor.” Zeki insanlar, yeri geldiğinde risk alabiliyor ve daha fazla para kazanıyor, olgu ve olaylardan yola çıkarak çeşitli analizlerde bulunuyor, daha başarılı olabiliyor hatta daha zengin olabiliyor.

Fakat madalyonun bir de diğer yüzü var. İki üniversitede yürütülen çalışmalarda zeki insanlar için “hep haklı çıkmaya ve hızlı çözümlere öyle alışmış oluyorlar ki düşünmeden yanlış cevap verdiklerinin farkında bile olmadıklarını belirtiyorlar.” Düşünün ki zeki bir insansınız. Liderlik konumundasınız, bakansınız, bürokratsınız. Ve belki de farkında olmadan birçok hata yapıyorsunuz. Çalışan her insanın hata da yapabileceğini de unutmayalım.

“Personeliniz sadece emir alıyor ve kendi başına düşünemiyorsa; sizce nasıl başarılı olabilir?” Bu düşünce ve uygulama tarzı birçok zeki liderin, bakanın ve bürokratın yaptığı hatalardan biridir maalesef.

Son söz: “Bir taşı her zaman parlatabilirsiniz ama bir kez onu öğütürseniz şeklini yitirecektir.” Personelinizden hep sizin dediklerinizi yapmalarını istiyorsanız, uyum olsun diye herkes sadece emir almaya alışmışsa, hiçbir zaman sorumluluk almak istemeyeceklerdir. O zaman sizler olmadığında zor kararları kim alacak? Mesleki inisiyatifi (gerekli karar vermeyi) kim kullanacak, konuşalım?