Dünyada Kovid-19 vakaları yaklaşık 19 milyona ulaştı. Adeta bu virüs salgından çıkarak, kriz haline gelmeye başladı. Küresel boyutta olduğu, genelleşmiş ve belirsiz olduğu için bu krizden çıkmak uzun zaman alabilir.

Bu süreçte birbiri ile taban tabana zıt bilgiler, fikirler ve yorumlar içeren iletiler insanları hatalı davranışlara yönlendirmekle kalmadı, şüpheye ve kararsızlığa düşürdü. Bunun doğal sonucu olarak hem birey hem de o bireyle birlikte bütün toplum olumsuz bir şekilde etkilendi. Bilgi kirliliği insanların bilgiden yararlanmalarını engelledi ve yanlış yönlendirdi.

Bu salgın hastalığa neşteri vurup bir an önce hastalık yayılımının önünü keseceğiz/ kesiyoruz derken, virüs yayılımında tekrar patlama oldu. Sağlık çalışanlarımızın özverili çalışmaları inkâr edilemez ama en büyük şansımız genç nüfusa sahip olmamızdı. Rehavete kapıldık, maske kullanımını bıraktık, sosyal mesafeyi de rafa kaldırdık. Tatil planlarımızı uygulamaya geçirdik. Halayımızı çektik, horonumuzu teptik. Bize bir şey olmaz diyerek kucaklaşıp bayramlaştık. Kısacası yapmamamız gereken her şeyi yaptık!

Bütün umutlar Kovid-19 aşısının bulunmasına kaldı. Koruyucu/önleyici aşı ya da ilacın üretilmesinin uzaması ekonomide depresyon yaşatabilir. Dolayısıyla mevcut Kovid-19 süreci ile önümüzdeki süreç içerisinde düşüncem, zor anlar yaşayabileceğimiz yönündedir. Bu krizin sebebi görüntüde Kovid-19 gibi düşünülse de bu aslında sadece buz dağının görünen yüzü. Kovid-19 etkisiyle çok ciddi darboğazlar oluşabilir. Bu salgının etkileri ekonomi, sosyal yaşam, sağlık ve eğitime etkilerinin yanında siyasi sonuçlar yaratma olasılığı da olabilir. Bir nevi Kovid-19, bardağı taşıran son damla olacak gibi görünüyor.

Salgının görülmesiyle birlikte aşı çalışmalarına da başlanılmıştı. Çünkü milyarlarca doların döndüğü bir sektör, 170 civarında çalışmanın olduğu ancak 10 çalışmanın daha önde gittiği biliniyor.

AŞI ÇÖZÜM OLACAK MI?

Kısmen çözüm olabilir ama büyük resme baktığımızda, cevabımız hayır olacaktır. Bu virüs bize yüzyıllar boyunca toplumların belası olan eski salgınları hatırlattı. Bir taraftan Kovid-19 salgınının etkisi devam ederken; diğer taraftan Çin’de “bunyavirüs” ü gündeme geldi. Jiangsu eyaletinde görülen bu virüsten şu ana kadar 7 kişi öldü. Virologlar, insanlara kenelerden geçtiğini düşünüyorlar. Bu salgınlar bundan sonraki süreçte de hayatımızda olacaktır. Her salgında koruyucu/önleyici aşı ya da ilacın üretilmesinin beklenilmesi uzun zaman alabilir? Aşının bulunması süreci ekonomi, sosyal yaşam, sağlık, beslenme ve eğitime etkileriyle bizleri yıpratabilir.

PEKİ BU AŞAMADA NELER YAPABİLİRİZ?

Koronavirüs salgınına karşı bir model oluşturabiliriz. Bu model “vücut direncini güçlendirici, sağlıklı beslenme” modeli olabilir.

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam biçiminin geliştirilmesi ile hastalıkların önlenmesi, toplumlarda çok büyük bir öneme sahiptir. Ülkemiz bireylerinin ve toplumun beslenme bilincinin arttırılması, sağlıklı beslenmenin yaşam biçimine dönüştürülmesi gerekmektedir. Önceliğimiz bu yönde olmalıdır. Toplumun bu virüse karşı sağlıklı yaşaması ve gelişmesi, bireylerin vücut direncinin artması ve sağlıklı olmasına bağlıdır.

Bu salgında hep Sağlık Bakanlığı ön planda oldu. Aslında Tarım Bakanlığı da Kovid-19 sürecinde önemli bir işleve sahiptir. Ne yazık ki ne akademisyenler ne STK’lar ne de Bakanlık çalışanları bu süreçte; Kovid-19 salgınından korunmanın tıbbi yöntemler dışındaki en önemli etkenlerin, her insanın temiz ve sağlıklı su ile gıdaya ulaşmasını, bütün sektörlerin kalbinin tarım olduğunu, doğru veya dolaylı olarak diğer sektörlerin gelişmelerini tarıma borçlu oldukları yeterince anlatılamadı. Nedense geri planda kalmak tercih edildi.

Koruyucu/önleyici aşı ya da ilacın piyasaya çıkacağı zamana kadar; Sağlık Bakanlığıyla, Tarım Bakanlığı üniversitelerden destek alarak ortak hareketle bu salgına karşı insanların vücut direncini güçlendirici, sağlıklı beslenmelerini sağlayacak bir yol haritası çıkarmalıdır. Bu yol haritasında Kovid-19 sürecinde beslenmenin önemi, tüketiminin arttırılması gereken besinler ve besin ögeleri, tüketiminin azaltılması gereken besinler ve besin ögeleri vb. başlıklar altında iki Bakanlık ve akademisyenler bir araya gelerek uygulama kitapçığı çıkarıp, sosyal medyada kamu spotu olarak paylaşılmalıdır. Bu işin insanlara dolaylı olarak kazanımı, vücut direncinin güçlendirilmesinin yanında ne yediklerini ve ne içtiklerini bilmelerini sağlamak olacaktır. (Devamı yarın)