Türkiye’nin orta halli bir ili kadar nüfusu var… Yıllarca, bahçıvan, vinç operatörü, belediye personeli futbol oynuyor, haberleri yapıldı… Kulüpler düzeyinde değilse de, çıkarttıkları milli takım ile başarılı olabilen bir ülke… Türkiye’ye hep ters gelen, üstelik bir de ülkeye giriş sırasında yarattıkları gerilim nedeniyle, en üst düzeyden ‘nota’ verilen bir ada devleti… Maçtan önce savunmanın pas koordinatörü Mahmut Tekdemir ile hücumun etkili yönlendirip, sonlandırıcısı Cengiz Ünder’in de sakatlıkları eklenince… Gruptaki ilk üç maçını kazanan, hele ki, üç gün önce Dünya Şampiyonu Fransa’yı yenen Türkiye için hiçbir mazeret söz konusu olamazdı. Tek hedef, kazanmaktı. Fransa maçının yıldızları, iki değişiklikle sahaya çıktı. Taktik diziliş aynıydı.

Türkiye’yi karşı daha fazla kazanmanın psikolojik üstünlüğüne, ülkeye girişteki futbol dışı tavırlarına, saha içi sertliğini de ekleyen İzlanda maça baskılı başladı. Son şampiyona etkili tek şut attırmayan Milliler, ev sahibinin hızlı atakları karşısında zor anlar yaşadı. Fransa maçında savunmada kalıp, kaptığı topları hızla rakip alana taşıyarak sonuç alan milliler, oyun kuramadıkları gibi, kendisiyle aynı taktiği uygulayan ev sahibine önlem alamadı. İzlanda, orta alanda pas arasına girerek kaptığı her topla Mert Günok’un karşısına dikildi. Tüm savunmanın uyuduğu bir anda duran topla öne geçti. Devamında da maç ev sahibi ile Mert Günok’un arasında geçti.

Üç gün önce oynadıkları maçta Mbappe, Pogba, Griezmann, Grioud karşısında üst düzey dikkat ile hata yapmayan Milliler, bol ‘sonn’lu İzlandalılar karşısında bir türlü oyuna giremediler. İkinci golden sonra kenardan gelen işaretle oyun liderliğine soyunan İrfan Can Kahveci, Ozan Tufan ile birlikte orta alanda etkili olmaya başladı. Bu hamle A Milli takımı öne çıkarttı. Öne çıkmak pozisyonları, bir köşe atışından da golü getirdi.

İkinci yarı daha fazla ‘futbol’ gereğini gören Şenol Güneş, Yusuf Yazıcı’yı Kenan Karaman’ın yerine alarak, topun hakimiyetini hedefledi. İkinci yarının başındaki ev sahibinin bir iki cılız atağından sonra üstünlük Türkiye’ye geçti. Baskı giderek arttı. Kazanma hırsı arttı. Sertlik arttı. Duran toplarla gol arandı, bir iki şut denemesi de yapıldı. Grubun en yaşlı takımı deneyiminin getirdiği dikkatle oyunu kilitledi ve istediğini aldı. Neden mi böyle oldu? Belki de, Şenol Güneş’in dediği gibi bir ‘fırçaya’ takılıp, ‘küçük işlerle uğraşmamak’ futbol oynamak gerekiyor.