Amerikan Merkezi Bankası FED Haziran ayında %5.4 dolar bazında enflasyon açıklamıştı. FED yetkililerinden gelen açıklamalara göre alışagelene göre bir hayli yüksek olan bu enflasyonun hızlı bir şekilde azalmayacağı görülmekte. Yurtdışı piyasalar bugünlerde enflasyonun geçici mi kalıcı mı olduğunu dahi konuşuyor. Reuters’in yaptığı bir ankete göre ekonomistlerin %70’den fazlası küresel enflasyonun geçici olduğunu belirtse de yeni virüs varyantlarının ekonomileri sokacağı zorunluluklar belirsizliğini koruyor. Aynı ankete göre dünya ekonomisinin %6 civarında büyümesi bekleniyor. Bu da güçlü bir büyüme.

FED’in 0.25 seviyesinde tuttuğu faiz oranı ise enflasyonu göğüslemekten uzak görünüyor. Bu durum ister istemez ABD Merkez Bankası’nı faiz artırmaya zorluyor.

Küresel olarak fiyatları etkileyen unsurların en önemlisi tedarik zincirlerindeki sorunlar. Tedarik zincirlerindeki üreticilerde salgın nedeniyle başlayan üretimin dengesizliği devam ediyor. Bu da enflasyonun yukarıda kalmasına destek oluyor.

Bir diğer konu da salgın döneminde insanların hareketsizliği ve ticaretin yavaşlatılması ile mecburen ötelenen tüketim. Salgın biraz gevşeyince birikimli olarak ötelenenlerle beraber tüketim talebi artıyor. Talep, arz ile karşılanamayınca ister istemez fiyatlar yükseliyor.

Bu dinamiği en basit şekilde özetledikten sonra Türkiye’ye bakalım. Türkiye, ithalat yoğun bir ekonomi. İthal mal tüketimi yanında, ithal mala dayalı bir üretim yürüten Türkiye bundan önce de dolar enflasyonu ile bir maliyet yükselmesi yaşıyordu. Ancak bu oranlar geçtiğimiz yıllarda %1-3 ‘ler seviyesinde idi. Bugün ise hammadde ve maliyetlerde bunun neredeyse iki katı bir enflasyon artışı öngörülmek zorunda.

Buna ek olarak dünyayı etkileyen enflasyonel sebepler yani talep artması, tedarik zinciri sorunları gibi konular elbette Türkiye için de geçerli.

Bununla beraber Türkiye’nin ithal ettiği bir diğer kalem de para, yani borç döviz. Enflasyon-faiz ilişkisi nedeniyle borçlanma maliyetlerinin de yükseleceği düşünülebilir.

Peki bu enflasyon halka ne kadar yansıyor. Bir iyi, bir de kötü haberim var. Türkiye’de haziran ayı enflasyonu, tüketici fiyatlarında %17.53 iken üretici fiyatlarında %42.89. İyi haber bu enflasyonun tamamı tüketiciye yani vatandaşa yansımıyor. Kötü haber, üretici- tüketici fiyat artışları arasındaki farkı üretici sönümlüyor, göğüslüyor, çekiyor. Aslında 2020 yılı da böyle geçmişti. 2020 yılında ÜFE %25.15 iken TÜFE yani tüketici enflasyonu %14.60 idi. Üretici, maliyetleri %25.15 artarken bunun ancak %14.60 kadarını tüketiciye yansıtabilmiş. Bugün ise bu fark daha da artmış. Özetle, üretici kârından veriyor veya başabaş hatta zararına üretmeyi göze alıyor, günü döndürüyor. Üreticiler, sanayiciler bu duruma daha ne kadar dayanabilir? Bunu deneyip görmek büyük ve geri dönüşü yıllar alabilecek bir kumar. Bu anlamda üreticilerin bu anormal koşullarda her türlü desteği hak ettiğini söylemek gerekiyor.

Vatandaş olarak ise 2 yıldır küresel ekonomide hiçbir olağanüstü durum yokmuş gibi düşünemeyiz. Salgın yaşamın her alanını olduğu gibi ekonomileri de etkiliyor. Dünyadaki bu yüksek büyüme- yüksek enflasyon ikilisi küresel sistemin bir parçası olan Türkiye’yi etkiliyor. Yüksek büyümeye eyvallah ama yüksek enflasyona hayır diyemeyeceğiz. Bunun bilincinde olarak, yarın öbür gün satın almak zorunda kalacaklarımızı gecikmeden satın almalı, gereksiz harcamalardan kaçınmalı, mümkünse birikim yapmalıyız. Her birimiz gemimizde birer kaptanız, dünyanın hali ise malûm.