Toplumlar değişen yaşam şartlarına ve zamana göre; tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu olarak adlandırabileceğimiz evrelerden geçmiştir. Yaşanan tüm bu toplumsal değişim evrelerinde eğitim en büyük etkiyi sağlamıştır.

Tarım, insanın beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra tarıma dayalı sanayinin ham maddesi olması ve dışa bağımlılığı önlemesi gibi yüce bir hedefe hizmet edenlerin sektörüdür. Tüm dünyanın önemini daha iyi kavradığı bugünlerde tarımın değişen ekonomik koşullara uyum sağlayabilmesi için teknoloji ve eğitimle daha iç içe olması ve hak ettiği değerin verilmesi gerekmektedir.

Ziraat mühendisliği; doğa dostu, gelecek nesillere bırakılması gereken temiz ve sürdürülebilir bir dünyada tarımsal üretim faaliyetlerinin gerçekleşmesini sağlayacak olan bugünün ve geleceğin önemli mesleklerinden biridir. Özellikle ülkemiz için son derece önemli bir mühendisliğe hevesle başlayıp daha sonra gerek istihdam, gerek idari ve gerekse baskın çevre şartlarından dolayı mesleğe olan inancının kırıldığını, mesleki potansiyellerini gösterme fırsatı da tanınmadığına ne yazık ki şahit oluyoruz. Bu durumu anlatan bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Vaki zamanında, dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalarlar.

Yumurtayı kümese getirdiklerinde, diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünürler. Zaman geçer, yumurtayı getirenler de unuturlar, onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanırlar.

Günün birinde kuluçkaya yatan bu tavuğun altındaki o yumurta kırılır. İçinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıkar. Herkes şaşkın, mutludur; böylesini ilk defa görmüşlerdir. Anne tavuk, yavrusuna dersler vermeye başlar: “Bak yavrum, yerden bulduğun böceği şöyle ye! Arpayı, buğdayı böyle ye!”

Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretir yavrusuna; tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da… Büyük yumurtadan çıkan ilginç gagalı yavru tavuk, annesinin her söylediğini yapmakta, büyüdükçe de güzelleşmektedir. Oldukça uzun kanatları vardır. Diğer tavuklar onun kanatlarına kıskançlıkla bakmaktadır.

Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü, gökyüzünde çoook yukarılarda süzülerek ihtişamla uçan başka bir canlıya ilişir.

“Anne bu ne?” diye sorar.

Anne tavuk:

“Ha o mu? O kartal yavrum, kuşların padişahı.”

“Ne de güzel uçuyor!” deyip iç geçirir yavru tavuk.

“Evet yavrum. Ama sen sakın ona özenme! Asla onun gibi olamazsın. Senden önce baban, deden, amcan hepsi ona özendi ama hiçbiri onun gibi uçamadı. Sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın.” O günden sonra küçük tavuk, ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çeker ve her defasında: “Keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim.” diye hayıflanır.

Ve bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gider. Onu bir tavuk gibi defnederler. “Oysa ölen bir kartaldır!”

“Ziraat mühendisliği kutsal bir meslektir! Tarım sektöründe kartal olmasına rağmen tavuk muamelesi gören, her türlü zorluğa karşı mesleğini yapmaya çalışan, iç çekmeyen, hayıflanmayan, imkân sağlandığında mesleği ve ülke tarımını kartal misali yükseklerde temsil edebilecek kapasitede kutsal insanlar da var!”

Son söz: “Dün kaçırdığımız fırsatları bugün artık kaçırmayalım!”