Muhataplarımızın, NATO üyeliği üzerinden bizi tehdit etmeleri artık mümkün değildir, bir anlamı da olmayacaktır. Ancak, terör örgütü PKK-PYD üzerinden bizi hedef almaları ve Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan yeni dengeleri bozmak için yeni kalleşliklere yönelmeleri bizi şaşırtmayacaktır. Dikkatli ve kararlı olmak gerekiyor.

              Estiler, savurdular, meydan okudular, rest çektiler, tehdit ettiler, hatta beyin ölümünün gerçekleştiğini bile söylediler. NATO’nun 70’inci yıl toplantısı öncesindeki havayı ciddiye alacak olsaydınız, liderlerin son defa bir araya geldiklerini ve Londra’da fişin çekileceğini zannederdiniz. Oysa Londra, bir turnusol kağıdı oldu. Kimin nerede durduğunu, kimin hangi kirli hesabı yaptığını bütün dünya bir defa daha gördü.

HAYATİ GÖREVLER ÜSTLENDİK

                NATO eğer bugün hâlâ ayaktaysa ve bir işlevi varsa, bu Türkiye sayesindedir. 70 yıllık geçmişinde en hayati görevleri hep Türkiye üstlendi. Hiçbir sorumluluktan kaçmadı ve üzerine düşenleri büyük bir fedakârlıkla yerine getirdi. Kore ile başlayan, Afganistan, Bosna ve Kosova’ya ulaşan görevlerde hep en öndeydi. Bugüne kadar uluslararası barışın sağlanması amacıyla, Birleşmiş Milletler ve NATO kararlarıyla, 63 bin 686 Türk askeri, 13 defa yurt dışında görev yaptı. Büyük ve güçlü bir ordumuz var. Özellikle Avrupa’nın güvenliğinde ne kadar hayati bir rol oynadığımızı, Suriye’deki gelişmeler sırasında bütün dünya bir defa daha gördü, izledi ve anladı.

NATO, TÜRKİYE’YE MUHTAÇ

         Londra’da bırakın NATO’nun dağılmasını, Türkiye’nin devre dışı bırakılmasını; tam tersine kararlılık vurgusu yapıldı. Türkiyesiz olmayacağı teyit edildi. Türkiye’nin rolü ve önemi, NATO içindeki varlığı ile sınırlı kalmıyor. Bugün NATO’nun tehdit olarak gördüğü, başta Rusya olmak üzere, Çin ve İran gibi ülkelerle en iyi ilişki kurabilen, bırakın düşmanlığı birçok NATO üyesi ülkeden çok daha ileri dostluk geliştiren tek ülke Türkiye’dir. Dünya dengeleri değişmiştir. Türkiye NATO’ya bağımlı değildir, mahkûm hiç değildir. Ortaya çıkan tablo şudur: Eğer bir sorgulama yapılacaksa, eğer NATO’ya bir ömür biçilecekse, bunu yapabilecek birkaç ülke vardır ve bunların başında da Türkiye gelmektedir. Dolayısı ile Türkiye, NATO’ya muhtaç değildir, NATO Türkiye’ye muhtaçtır. Nitekim, Londra toplantısında bunu çok net gördük. Bütün ön yargılarına rağmen, Türkiye’ye karşı en küçük bir adım atamadılar. Tersine Türkiye’yi ikna etmek, hoş tutmak ve kızdırmamak için çabaladılar.

OYUNLARI BOZDUK

         Bu durum başta Fransa ve bazı Avrupalılar olmak üzere, NATO üyesi ülkelerle bütün sorunların giderildiği anlamına gelmiyor. Hatta, olan sorunların aynı yerden ve daha ağırlaşmış olarak devam ettiği bir gerçektir. Türkiye’nin oyunları bozması, özel menfaatleri tarumar etmesi ve NATO’da ağırlık koyması karşısında çok daha kızgın ve saldırgan olmaları kuvvetle muhtemeldir. ABD müesses nizamı ile Başkan Trump iki başlı olmaya devam ediyorlar. Türkiye, Trump’ı muhatap alsa da, müesses nizamın düşmanca tavrında bir gevşeme yoktur. Terör örgütü PKK-PYD hâlâ muhatap alınmaktadır. Fransa’nın kalleşlikleri, Macron denilen adamın soytarılıkları bir azgınlığa dönüşmüş durumdadır ve bunların yeni sorunlar çıkarması kaçınılmaz görünüyor.

DOĞU AKDENİZ ÇOK ÖNEMLİ

          Türkiye, NATO zirvesinde bazı ülkelerin terör örgütü PKK-PYD ile iş birliği yapması konusundaki rahatsızlığını bir defa daha ortaya koymuştur. Bu terör örgütünün NATO tarafından hedefe konulması noktasında bir gelişme olmasa da, resmi olarak muhatap alınmasının önü kesilmiştir. Diğer taraftan, Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarımızın korunmasına engel teşkil edebilecek en küçük bir gelişme yaşanmamıştır. Baltık planının vetosunda ısrar edilmesi NATO’yu bir çıkmaza sürükleyebilirdi ki, Türkiye şimdilik bu yolu tercih etmemiştir. Ancak gerekirse neler yapabileceğimiz gösterilmiştir.

ELİMİZ GÜÇLÜ

         Muhataplarımızın, NATO üyeliği üzerinden bizi tehdit etmeleri artık mümkün değildir, bir anlamı da olmayacaktır. Ancak, terör örgütü PKK-PYD üzerinden bizi hedef almaları ve Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan yeni dengeleri bozmak için yeni kalleşliklere yönelmeleri bizi şaşırtmayacaktır. Barış Pınarı Harekâtı ve buna bağlı olarak oluşturduğumuz güvenli bölge ve Libya ile yaptığımız anlaşma elimizi çok güçlendirmiş ve bizi avantajlı duruma getirmiştir. Dolayısı ile Libya ile olan anlaşmanın bozulması için her türlü fırıldağı çevirme ihtimaline karşı çok dikkatli olmak gerekiyor. Fransa, Yunanistan, İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin oluşturduğu şer cephesi, Libya hükümeti üzerinde büyük bir baskı oluşturmuş, tehditler başlamıştır. Atina’nın, Libya Büyükelçisi’nin sudan bir bahane ile ülkeyi terk etmesini istenmesi, tam anlamıyla bir skandaldır ve aslında Yunanistan’ın çaresizliğini ortaya koymaktadır.  Bu baskının aşılması için Türkiye’nin çok daha kararlı ve aktif olması şarttır. Türkiye’nin hak ve çıkarlarının korunmasında şu ana kadar çok doğru işler yapılmıştır. Bunun devam etmesi ve çok daha ileriye taşınabilmesi için tam bir birlik içinde hareket etmek gerekiyor. MHP’nin milli meselelerdeki kararlı duruşu hiçbir şart altında değişmez. Dileğimiz ve beklentimiz, CHP ve yancılarının hiç olmazsa bu meselede Türkiye düşmanlarına malzeme vermek ve onların işlerini kolaylaştırmak yerine, Türk milletinin beklentilerine uygun hareket etmeleridir.