Avrupa Birliği, 10-11 Aralık’ta gerçekleştirilecek liderler zirvesine hazırlanıyor. Gündemde, seçim sonrası ABABD ilişkileri, iklim değişikliği, terörle mücadele, Kovid-19 salgını gibi birçok konu yer alıyor. Zirvenin en öne çıkan konusunun ise Doğu Akdeniz’deki gelişmeler kapsamında Türkiye ile ilişkiler olacağı bekleniyor. 1 Ekim’de düzenlenen zirve toplantısında da Türkiye gündemde önemli bir yer işgal etmiş, Türkiye’ye yaptırım uygulanması tartışmalarından bu yönde bir karar çıkmamıştı. AB’nin yaptırım söylemi önümüzdeki toplantının da önemli bir unsuru hâline gelmiş durumda.

AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı sıkça dile getiriyor. Ancak aslına bakılırsa, bu rahatsızlığın tüm AB üyelerinin ortak kaygısı olmayıp Yunanistan, Güney Kıbrıs ve son zamanlarda onlara hamilik yapmaya kalkışan Fransa’nın sesini en çok yükselten ülkeler olduğu görülüyor. Doğu Akdeniz’de yer alan Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın, Türkiye’nin varlığından rahatsızlık duyması elbette anlaşılabilir. Zira onlar, Türkiye’nin bölgede yeni kaynaklar keşfetmesinin an meselesi olduğunu ve bu kaynakların Türkiye’nin egemenliğinde kalacağını bildikleri için kaygılanıyorlar.

Rum-Yunan ikilisi, Türkiye’yi “Mavi Vatan” sınırlarından uzaklaştırmak, ufacık bir alana hapsetmek ve gasbettikleri sahanın zenginliklerinin üstüne konmak derdindeler. Fransa da, Yunanistan ve ekürisine arka çıkarken Fransız şirketlerinin bu kaynaklardan maddi gelir elde edebileceğinin farkında. Nitekim Güney Kıbrıs yönetiminin sözde münhasır ekonomik bölgesini 13 parsele ayırmış ve Türkiye’nin egemenlik sahasıyla çakışan 6’ncı parselde Fransız şirketi Total’a arama ruhsatı vermişti. Dolayısıyla Fransa’nın, Rum-Yunan ikilisine destek vermesinin bir boyutunu ekonomik çıkarlar oluşturuyor.

Fransa’nın giderek artan seviyede Türkiye karşıtlığına soyunmasının daha karmaşık ve çok boyutlu başka sebepleri de var. Öncelikle Fransa, Türkiye’nin Libya ve Akdeniz’de artan gücünün kendi çıkarları ile çeliştiği için Türkiye’nin etki alanını sınırlandırmaya çalışıyor. Libya’yı ve sahra altını kendi “oyun alanı” olarak gören Fransa, Türkiye’nin Afrika’daki artan gücünden de çekiniyor. Bölge ülkelerinde Fransa’ya karşı artan itirazların arkasında Türkiye’nin olduğunu da düşünen Fransa, Libya’daki kuyruk acısını unutabilmiş değil. Türkiye’nin Libya’daki varlığının kendisine pahalıya mal olduğunu düşünen Fransa, “arka bahçesi” saydığı Kuzey Afrika’da Türkiye’yi istemiyor.

Fransa, Avrupa Birliği içinde de öne çıkmak, Birliğin başat gücü olmak istiyor. Tüm AB ülkelerini Türkiye’nin Avrupa için tehdit oluşturduğuna ikna etmeyi başarabilirse, bu tehditle en çok mücadele eden ülke olarak kendi konumunu da güçlendireceği yönünde hesaplar yapıyor. Eğer Türkiye AB’den dışlanabilirse, bunun AB için bir kazanç olduğunu ve bunun temin edilmesinde büyük rol oynadığını ileri sürerek AB’nin ana yönelimini belirleyen başat aktör olduğunu ilan edecek.

Bu noktada Fransa’nın başat konumdaki Almanya ile bir rekabet içerisinde olduğunu, bu rekabette Almanya’yı geri düşürmek için Türkiye’yi araçsallaştırdığını söylemek mümkün. Almanya’nın, yaptırım baskılarına rağmen 1 Ekim zirvesinde yaptırım değil müzakereden yana tavır alması, Fransa için bir hüsran olmuştu. Eğer önümüzdeki zirveden de yaptırım kararı almazsa Fransa bir gol daha yemiş olacak. Macron’un tüm AB üyelerini Türkiye’ye karşı kışkırtmasının bir sebebi de bu.

Fransa’nın iç siyasetinde yaşanan kargaşanın da Macron’un Türkiye karşıtlığını kaşımasına sebep olduğu da biliniyor. Fransa’ya ve Avrupa değerlerine “düşman” bir Türkiye imajı çizmek, Fransız hükümetinin artan baskıcı ve ayrıştırıcı politikalarının da bahanesi olarak öne sürülüyor. Son günlerde özgürlükleri kısıtladığı gerekçesiyle çok tartışılan güvenlik yasasını savunmak durumunda kaldığında Macron’un Türkiye’ye atıf yapmasının temel sebebi de bu.

Kısacası, AB liderlerini Türkiye aleyhine bir cephe hâline getirmek ve bu cepheye liderlik etmek için çırpınan Macron Fransası, tehdit olarak öne sürdüğü Türkiye’nin cezalandırılması için yaptırım kartını elinden düşüremiyor. Macron gibi bir basiretsiz, AB’nin gündemini zehirleyebilecek mi yakında göreceğiz.