Ermenistan, alışılagelen mütecaviz ve saldırgan tavrını devam ettiriyor. 12-14 Temmuz tarihleri arasında Tovuz bölgesinde yaşanan Ermeni saldırıları sonrasında aralarında bir generalin de bulunduğu 12 Azerbaycan askeri şehit düştü.

Onca uluslararası kınamaya, BM Güvenlik Konseyi ve Avrupa Konseyi kararlarına rağmen Azerbaycan topraklarındaki işgalini sürdüren Ermenistan, bölgede gerginliği arttırmak için provokatif eylemlerde bulunmaktan çekinmiyor.

Ermenistan, SSCB’nin dağılma sürecinde Moskova’nın da desteğini alarak Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte birini işgal etmişti. Hiçbir hukukî dayanağı olmayan ve iyi komşuluk ilişkileri kurma, güç kullanmama ve egemenliğe saygılı davranma ilkeleri ile katiyen bağdaşmayan bu işgal, Ermeni ırkçılığının somut bir tezahürü olmuştu. Aradan çeyrek asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen Ermeni işgali maalesef sona ermiş değil.

Azerbaycan’ın haklı ve hukuka uygun mücadelesinde Bakü’nün her zaman yanında duran ülkenin Türkiye olması elbette şaşırtıcı değil. Türkiye, “dostane iş birliği” ile nitelendirilmekten çok daha yakın ve derin bir ilişki içerisinde olduğu Azerbaycan’ı tereddütsüz desteklemekte.

Dönem dönem alevlenen sınır hattındaki çatışmalarda Türkiye kayıtsız şartsız dost ve kardeş Azerbaycan’ı destekledi. Bu desteğin süreceği, Azerbaycan’ın herhangi bir saldırı ile karşılaşması durumunda bunun Türkiye tarafından kendisine yapılmış bir saldırı sayılacağı da 2010’da Bakü’de imzalanan “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması” ile ilan edildi.

Adı geçen anlaşma, Azerbaycan’ın askerî saldırıya maruz kalması durumunda, Türkiye’nin tüm imkânlarıyla Azerbaycan’ın yanında yer alacağı taahhüdünü içeriyor. Anlaşma, aynı sorumluluğu Azerbaycan’a da yükleyerek, iki ülke arasındaki dayanışmanın üçüncü ülkelere karşı bir güç birlikteliği anlamına geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Son çatışmaların ardından da devletin en üst makamlarından Azerbaycan’a çok güçlü destek mesajları yağarken Ermenistan’a gözdağı verilmesi, iki ülkenin de bu anlaşmanın uygulanmasında kararlı olduğunu gösteriyor.

Ermenistan’ın saldırganlıktan vazgeçmeyeceği, dolayısıyla da benzer gelişmelerin yaşanabileceğini öngörmek zor değil.

Dolayısıyla Ankara-Bakü hattının yakın temas ve iş birliği içinde Ermenistan’dan gelebilecek benzer saldırılara karşı her zaman hazır olması gerekiyor.

Ermenistan’ın Türkiye’yi sorunlarla uğraştırmak isteyecek sözde soykırım destekçisi Fransa gibi ülkelerin maşalığını yapmaya elverişli bir acziyet içinde olduğu dikkate alınırsa, Erivan’ı Ankara aleyhine kışkırtmaya kalkacak ülkelerin varlığı da göz ardı edilmemeli.

Nitekim, son saldırıların ardından Ermenistan’ın en büyük iki destekçisi olan Fransa ve Rusya’nın Savunma ve Dışişleri Bakanlarının bir araya geldiği, görüşmede çeşitli kriz bölgelerindeki durum ve ikili iş birliğinin ele alındığı duyuruldu.

Bu durum, Libya’da aradığını bulamayan bu iki ülkenin Türkiye’nin dikkatini Libya’dan uzaklaştırmak niyetiyle Ermenistan’ı Türkiye üzerine kışkırtmış olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Ermenistan’ın ne Azerbaycan ne de Türkiye ile boy ölçüşemeyecek olduğu bir gerçek. Ermenistan üzerinden Türkiye’ye ders vermeye kalkanların boşa kürek çekiyor olduklarını da aslında Libya’da gördük.

Libya’yı çözümsüzlüğe sürüklemek, yukarı Karabağ gibi sürüncemede kalmış sorunları ara ara kaşıyarak gündeme getirmek gibi taktik girişimler Türkiye’yi stratejik hesaplarından döndürmeye yetmeyecektir.

Hele de söz konusu “bir millet, iki devlet” şiarıyla sürdürülen Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ise Ermenistan’ın saldırıları bumerang gibi dönüp kendisini vuracaktır.

Erivan’ın şunu anlaması şart: Maşayı tutanların eli yanmaz belki ama maşa kor ateşe girip yanmaktan kurtulamaz.