Memleketin başı dumanlı… Virüs, depremler, yangınlar, yanı başımızda can yurdumuzun kurtuluş mücadelesi derken görmezden geldiklerimiz de köklerimizi zehriyle çürütüyor. Dört bir yandan vatanımıza saldıran düşmana karşı mücadelemiz emin adımlarla ilerliyor da, ruhumuza saldıran düşmana karşı teslimiz… Milli varlığımız, manevi değerlerimiz, karakterimiz, tavrımız, kültürümüz bir erozyon yaşıyor… Ruhumuz buhrana kapılıyor, özünden alacağı ömürlük hazdan vazgeçip; popüler kültürün yapay hazlarına yöneliyor, yöneltiliyor. **Ruhu olmayan bir millet, toprağın vatan oluşunu anlayabilir mi? Ruhunu kaybeden, vatanını kaybeder. Milleti toprağına bağlayan güç, ruhudur. O ruh; milliyetini, maneviyatını, kültürünü, ahlakını yaşatır… Milleti birbirine ve vatanına bağlayan düğümü çözmek için ruhuna saldırıyorlar, sinsice… Gelişen teknoloji ve hızlı yayılım, bilginin elçisi olacakken kirli zihniyetlerin ürettiklerine elçi oluyor… *İnsanlığın gelişimle vardığı çağ, şimdi insanlığa insanların eliyle saldırıyor. *Çağ, medya cephesini açtı ve bu cepheden milletin zihnine fısıldıyorlar.*

Çağın en güçlü silahı medya ve parça tesirli kurşunu ise diziler, filmler, gündüz kuşağı programlar… Diziler aile kavramına savaş açmış gibi... Sadece aile de değil, insanı erdem sahibi yapan her şeye karşı bir saldırı var. Örneğin sadakat kavramı üzerine kurulan bir dizi var, aldatılan ve gururu incinen, sadakatsizlikle karşılaşan bir kadın, bunun intikamını aynı ölçüde almaya çalışıyor. Dizi, bu durumu kadının güçlü bir profil çizmesi ile anlatıyor yani değerleri katlettikleri gibi insanın kendi bedenini hırsı için harcayışını da bir güç gösterisi olarak aşılıyorlar. İnsanın acizleşerek sergilediği bu güçsüzlüğü, ayakları üzerinde duran güçlü bir kadın profiliymişçesine tanımlıyorlar. Yıllarca dizileri besleyen sadakatsizlik edebiyatı, şimdi intikam karşılığı ile kök salıyor. Çoğu diziye farkındalıkla bakıldığında; evli, nişanlı yahut biriyle birlikte olan bir adamın, başka bir kadına âşık olması normalleştiriliyor. Sadakatsizlik sinsice zihinlere kazındı. Aldatılan kişi kötü bir profille ifade edilirken, diğer kız saf ve temiz bir profil olarak gösteriliyor. Senaryonun besin kaynağı hep aynı; başrollerde evli bir adam var, karısı kötü, köyden çok masum bir kız geliyor, adam âşık oluyor ve bu sadakatsizlik masum bir aşkın hikâyesi olarak anlatılıyor. Öyle anlatılıyor ki, insanlar bu dizilerin başında, adamın sadakatsizliğine alkış tutuyor… Aile kurumuna ateş açılıyor ve aileler de ekran karşısında bu kurşun yağmuruna keyifle göğüs geriyor. Bir başka dizide güya tarih anlatılıyor, mesele yine aşka ve şehvete bağlanıyor, zaten olaylar da siyasi bir bükülme ile aktarılıyor. Okumaktan, araştırmaktan aciz, tarihinden bi haber insanlar da tarihini bu dizilerle tanıyor. Böylece bir millet tarihte almadığı yenilgiyi o tarihi aktarırken alıyor. Bir zamanlar muhteşem bir dizi vardı, kadim Türk devletinin üç kıtaya hükmeden Osmanlı Hanedanlığını, hayal dünyasında kurulan bir hareme sıkıştırmıştı… O dizi ile Osmanlı Hanedanlığı cihana diz çöktürürken, milletinin zihninde çökertildi. Sadece diziler değil, gündüz kuşağı programları da bu erozyonun en yıkıcı darbesini indiriyor. Bir zamanlar evlilik programları ile güya milleti aile kurmaya “örf ve adetler(!)” çerçevesinde yönlendiriyorlardı. Ne örf kaldı, ne âdet, hepsini ayakları altında ezip bir de def çalıp oynadılar. Programa çıkan insanların da model, oyuncu ve kendini pazarlayan insanlar oldukları ortaya çıktı. Yani bir düzmece ile milletin ahlakına kezzap attılar. Bu programlar devlet eliyle kaldırıldı ama yerine daha beterini koyarak yine ekran karşısına geçtiler. Kayıp arama programı adı altında, türlü ahlaksızlıkları milletin aklına ekran başından kazıyarak, normalleştirmeye başladılar. DNA testleri havada uçuşuyor, sanki memlekette herkes komşusu ile kaçıyor algısı yükleniyor, evliliğe ve eşe güven sıfırlanıyor. Bir kadın, komşuya kaçan eşini aramaya gelmiş, kadına anlattırıp ağlatıyorlar, ardından müzik giriyor iki göbek atıyorlar, sonra avukat hanım adalet dağıtıyor, alkış tufanı kopuyor… Bir başka kadının çocuğu kimden diye ‘birden fazla adama’ DNA testleri yaptırılıyor, DNA testi açıklamaları sanki bir yarışma sonucunu ilan eder gibi bir şovla açıklanıyor, ardından yuhlamalar ve orkestra… **Bu samimi mi? Aklı başında olan insanlar bu programı eleştirdiğinde de, program sunucusu arsız bir ifadeyle “Memlekette birçok dert var, bizle uğraşmayın” tarzı bir açıklama ile karşımıza çıkıyor. ***Memlekette ne dert varsa, temelinde ekran başından yayılan bu ahlaksızlık var. Şimdi ahlak deyince birileri özgürlükleri prangalanmış gibi hissediyor ama ahlak denilen şey aslında insana ve insanlığa saygının ta kendisi. Ahlaksızlıkla tanımlanan bir özgürlük, bencil ve bir başkasının özgürlüğüne tecavüz eden bir özgürlüktür. Özgür olmak için ruhumuzun yakasına yapışan bu eli kesip atmalıyız. *Medya cephesinde, ekran karşısında uyutulursak tutsaklaşırız, ölürüz!