Mehmet Akif, babasını kaybettiğinde Mülkiye İdadisini bitirmiş, Baytar Mektebinde okumaya başlamıştır. Bu dönem, uzun manzum mektuplar yazmıştır. Bunlardan birinde, babasının ölümünden sonra çektikleri sıkıntıyı ve ikinci kez kocasını kaybeden annesinin ızdırabını, daha 25 yaşına gelmeden çektikleri çileden dolayı saçlarının döküldüğünü dile getirir.

Babasını kaybettiğinde daha 15 yaşındaydı

Hocazade bu sefer de dedesini korumanın derdine düşer, yine karşılıklı atışırlar. Köse İmam devam eder: “– İşte baban, Bir şey öğrenmedi elbette o ümmî babadan. Ne kazanmışsa, bütün, kendi kazanmış, kendi. Zât-ı devletleri, lâkin azıcık çöplendi. Sen duâ et babadan topladığın mîrâsa, Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa. – Üç satır hem de, İlâhî, ne tükenmez irfan! – Hadi üç yüz satır olsun mütehammilse kafan.. Hoca’nın kâ’bına yükselmen için dağlar var.” M. Ertuğrul Düzdağ’a göre, “Müderris Mehmet Tahir Efendi hem bir din alimi, hem de Nakşibendi Tarikatı’na mensup bir dervişti. Şeyh Hacı Feyzullah Efendi’ye bağlı idi. İlim olgunluğu ile tasavvuf neşvesini şahsında birleştirmiş olan bu kâmil zat, tam bir Müslüman terbiyesi ile yetiştirdiği evladına ve zevcesine bu hususta bir telkinde bulunmamış, tamamen gönül işi olan bu sahada onları serbest bırakmıştı.”

MEHMET TAHİR EFENDİ’NIN VEFATI

Akif’in babası Temiz Tahir Efendi 1888 yılında yakalandığı “gırtlak veremi”nden kurtulamayarak vefat etti. 62 yaşında idi. Babasının vefatında Mehmet Akif on beş yaşında bulunuyordu. Bu elim olay ailenin hayatında büyük değişikliğe sebep oldu. Aile maddi ve manevi bakımlardan perişan oldu. Kırk beş yaşında Emine Şerife Hanım ile evlenen ve çocuk sahibi olan Tahir Efendinin, ailesine büyük bir şefkatle davrandığı, sabahları çocuklarını uyandırıp, kendi eliyle kahvaltı ettirdiği ve saçlarını tarayıp okula gönderdiği bilinmektedir. Mehmet Akif, babasını kaybettiğinde Mülkiye İdadisini bitirmiş, bu okulun yüksek kısmına iki hafta kadar devam etmiş sonra Baytar Mektebinde eğitim ve öğretime başlamıştır. Baytar Mektebinin Halkalı’daki son iki yılında şiirle çok meşgul olmuştur. Divan edebiyatına nazîre olarak birçok manzume kaleme almış ve arkadaşlarına uzun manzum mektuplar yazmıştır. Bu manzumelerin birinde, babasının ölümünden sonra çektikleri sıkıntıyı ve ikinci defa kocasını kaybeden annesinin ızdırabını, daha yirmi beş yaşına gelmeden çektikleri çileden dolayı saçlarının döküldüğünü dile getirir. Safahat’a girmemiş olan şiirlerinden olan ve 1 Aralık 1898 tarihli Resimli Gazete’de yayınlanmış bulunan, tamamı beş bölüm ve 286 mısralık “Bir Hasbihâlden” isimli manzumenin üçüncü bölümünde yer alan yirmi mısralık parça şu şekildedir:

“Geldi saadetle, fakat nevbahar, Bende ne ol neşve, ne ol şevk var! Annemin ıssızca kalan lânesi, Kardeşimin eşk-i yetîmânesi, Mevce-ger oldukça hayalimde, ah, Görmez olur âlemi artık nigâh. Güç ise de ben nasıl olsam olur, Vâlidem amma ne ile teselli bulur? Hem o kadın hayli belâ-dîdedir, Gördüğü âlem ise nâdîdedir. Ailesi münkariz olmuş bütün, Kimsesi yoktur, yalnızdır bugün, Lânesi birkaç sefer olmuş harâb, Canına yetmiş doğalı istiğrâb. Hisseme düşmüş olanı hiç iken, Ben kocadım çektiğimiz çilleden! Yirmi beşe gelmedi sinnim, tuhaf, Saçlarımın birçoğu olmuş telef, Kalmış olanlar da ağarmaktadır, Kıhfımı tırtıl gibi sarmaktadır.”

ANNE EMİNE ŞERİFE HANIM (1836-1926)

Mehmet Akif’in annesi Emine Şerife Hanım’dır. Akif, anne tarafından Buharalı bir Türk aileye mensuptur. Şeceresi, bir buçuk - iki asır önce Buhara’dan Anadolu’ya göç eden Hekim Hacı Baba’ya kadar götürülebilmektedir. Boyabat’ta evlenen, oradan Tokat’a gelen Hekim Hacı Baba’nın, Tokat’ta bir çocuğu doğuyor. İşte bu Akif’in ismini hatırlayamadığı büyükannesidir. Büyükanne, sonraları Buhara’dan gelen tüccar Mehmet Efendi ile evlenmiştir. Akif’in annesi Emine Şerife Hanım, bu evliliğin mahsulü olup, muhtemelen 1836 yılında Tokat’ta doğmuştur. Mehmet Akif, ölümünden dört ay önce Nevzad Ayas’ın yaptığı söyleşide annesi ve onun aile büyükleri hakkında şu bilgileri vermiştir:

“Annem Hâcce Emine Şerife Hanım’dır. On sene evvel öldü. 90 yaşına yakın muammer oldu (ömür sürdü). Onun babası Buharalı Mehmet Efendi’dir. Anasının adını hatırlamıyorum. Bundan yüz, yüz elli sene kadar evvel Buhara’dan Anadolu’ya Hekim Hacı Baba isminde biri geliyor, Boyabat’ta evleniyor, sonra karısını alıp Tokat’a gidiyor. Benim annemin annesi Tokat’ta dünyaya geliyor. Annemin annesini sinn-i izdavaca (evlenme yaşına) gelince, Buhara’dan gelen tâcir Mehmet Efendi’ye varıyor. Annem bu izdivacın (evliliğin) mahsulüdür. Bu suretle annem hem baba tarafından, hem de anne tarafından Buharalı oluyor. Annem Anadolu’da doğmuş ve büyümüştür.

Annem çok hassas kadındı. Babam da öyleydi. Şiir söylemezdi, fakat şiir ve inşaya âşıktı. Soyunda şair olup olmadığını bilmiyorum.” Tokat’ta doğup büyüyen Emine Şerife Hanım, burada Şirvanlı Derviş Efendi ile evlenmiştir. Derviş Efendi, eşi Şerife Hanım’la beraber önce Amasya’ya, sonra da İstanbul’a gelmiş ve Sarıgüzel semtinde bir ev alarak buraya yerleşmişlerdir. Sonra Akif’in de içinde doğacağı bu ev, yedi sekiz odalı ve bahçeli büyükçe bir bina imiş.

M. Akif’in annesi Emine Şerife Hanım’ın Derviş Efendi’den iki erkek ve bir kız çocuğu olmuştur. Fakat erkek çocukların arkasından kocası da ölen Şerife Hanım genç yaşında dul kalmıştır. Bundan sonra kendisine talip olan Akif’in babası Müderris Mehmet Tahir Efendi ile evlenerek yeniden bir yuva kurmuştur. Çift Şerife Hanım’ın ilk kocası Derviş Efendi’den kalan Sarıgüzel’deki eve yerleşmiş ve burada oturmuşlardır.

Tahir Efendi ile evlenen Şerife Hanım, bu evlilikten sonra ilk kocası Derviş Efendi’den olan kızını da kaybetmiştir. Ancak Mehmet Akif’in doğumu ona bir teselli olmuş ve Akif’ten sonra bir de kızı dünyaya gelmiştir. Bu kız çocuğuna Nuriye ismini vermişlerdir. Akif’in Birinci Safahat’ta ölümünü nazmettiği yeğeni “Selma”, bu kız kardeşinin kızıdır.

EMINE ŞERIFE HANIM’IN VEFATI VE KIŞILIĞI M. Akif’in annesi Emine Şerife Hanım, doksan yaşına kadar yaşamış ve 1926 yılında vefat etmiştir. Küplüce Camii civarındaki mezarlığa defnedilmiştir. Mehmet Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul, yakından tanıdığı büyük kayınvalidesi hakkında şunları yazmıştır: “Emine Şerife Hanım tam manasıyla İslam Türk kadını idi. Sağlam bünyeli, sağlam seciyeli, anlayışlı, tecrübeli ve derin görüşlü bir kadındı. İtikadı bütün bir Müslüman’dı. Beş vakit namazını ihmal etmez, ibadetlerinden haz duyar, itikadlarını yaşar, feragat ruhunu canlandırır, iyilik etmekten, iyilik etmek için koşmaktan bahtiyarlık duyar, ince hisli, yüksek ruhlu bir kadındı.”

Yine Akif, anılarında annesinden ve babasından şu şekilde bahsetmektedir: “Annem çok âbit ve zâhit bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dini salâbetleri vardı. İbadetin vecdini, zevkini, heyecanını tatmışlardı. Pederim, Hacı Feyzullah Efendi merhumun müritlerindendi. Nakşi Şeyhlerinden olan Feyzullah Efendi o zaman hayatta idi. Annemin tarikata intisabı yoktu. Babam bana tasavvuf telkininde bulunmamıştır.”

Hacca gitmeyi çok isteyen Emine Şerife Hanım’ı M. Akif, 1910 yılı hac mevsiminde hacca göndermiştir. Ö. Rıza Doğrul’un ifade ettiği gibi, “O da bu dini farizanın ifasından duyulan emniyet ve itimat içinde yaşamış, bu emniyet ve itimat içinde ruhunu Mevlâsına teslim etmiştir.”

M. Akif, 30 Haziran 1910 tarihli Sırat-ı Müstakim’de yazdığı bir “Hasbihâl”inde haccın önemi ve faydalarından bahsetmiş, buraya gidenlerin birbirleriyle tanışmaları ve İslam âleminin dertlerini öğrenmeleri lüzumunu belirtmiş; bunun için de sadece yaşlıların gitmesinin kâfi gelmeyeceğini anlatmıştır. Akif, annesinin hac ziyaretinden de bahsederek şunları ifade etmiştir: “Ancak bu ümniyenin (arzunun) gerçekleşmesi, o hıtta-i mübarekeye (kutsal toraklara) hac mevsiminde, dediğimiz gibi adamların gitmesiyle yahut gönderilmesiyle kabil olabilir. Yoksa validem senakârınız (övüncünüz) da bu sene hacca gidiyor ki ecri (mükâfatı) sırf kendisine ait kalacak, cemaate hiçbir hayrı dokunmayacaktır, sanırım.”

Akif’in annesi ile ve kardeşi ile duygusal ilişkisini ve annesi Şerife Hanım’ın evlatları üzerine nasıl titrediğini göstermesi bakımından “Selma” şiiri önemli bilgiler içermektedir. Safahat’ın birinci kitabında yer alan bu şiire adını veren Selma, Akif’in kız kardeşinin dört yaşındaki kızıdır. Selma ölüm döşeğinde hastadır. Kardeşi, daha önce de dört çocuğunu kaybetmiştir.

YARIN: Akif’in doğum tarihi