Bunca kadın öldürülüyor, tecavüze uğruyor, bunca acı çekiliyor.. Bu cefanın sefasını ise mor fuları boynuna takıp, kadınlığı bedenine indirerek mahremi katleden, ahlakı hiçe sayan, devlete ve polise saldıran, hoşuna gitmeyen adam için “bana tacizde bulundu!” iftirasını atanlar sürüyor… Kadının bedenine, ruhuna olan şiddete karşı durdukları iddiası ile güya kadının hakkını savunarak “kadın kavramı”- na şiddet uyguluyorlar. Bir adı kalan kadının adına da dost gözüken düşman misali saldırıyorlar.

Farkı var mı, bir kadını öldüren adam ile kadının adını öldüren bir kadının..?

Kadın erkek ayırarak değil sadece insan olabilmeyi savunarak aşacağımız “meseleleşen kadın sorununda durum; kadını ve erkeği insan noktasında birleştireceği halde kutuplaştıran bir hal aldı… Nefret sonucu çıkan sorun yine bir nefret yüklemesi ile çıkmaza sokuluyor. İnsan olmaktan git gide uzaklaşan bir kadın ve erkek figürü var… Elbette ki bu kavram kargaşası çağından da nasibini alıyor bu durum. Mesela “anlaşılmayan bir feminizm” insanlığı çözümden iyice uzaklaştırıyor. Kadının hakkını kadını ve değerleri hiçleştirerek savunduklarını iddia ediyorlar. Feminizmi “erkek düşmanlığı”, “ahlaksızlık”, “sınırsızlık”.. vesaire olarak görüyorlar. Topluma kadını kazandıracakları yerde, topluma kadını kaybettiriyorlar. Kadının hakkını savunuyoruz diyenler, insanlığı kadına karşı iyice tepkili hale getiriyor. İnsanlar “kadınım!, bayanım!” diye başlayan cümlelere tepkili.. Çünkü önce “insanım” denilmeli ..Bu arada affedersiniz bayan dedim, büyük hata! Sanki tüm sorun bu kelimedeymiş gibi saldırırlar... İşte asıl sorun, sorunu bu kelimeye indirenlerde aslında. Kadını toplumun vicdanından uzaklaştırıyorlar, insanlıktan uzaklaştırıyorlar… Baskınlar, sesleri yüksek.. Bu kadınlar bu baskın tavrı, toplumun hassas karnı haline gelen kadın meselesinden alıyorlar. Ölen, tacize ve tecavüze uğrayan, şiddet gören, ezilen kadınların çektiği cefanın sefasını, suiistimalciler sürüyor…

Bu hafta gerçekleşen olay duruma çok net bir örnek. Toplumun her alandaki güvenliğinden sorumlu polis, bir kadını maske hususunda uyarıyor. Uyarı kale alınmıyor, üstelik hem suçlu hem de güçlü bir pozisyonda… Uyarısı kale alınmayan polis hukuki hakkı olan tavrı göstererek müdahale ediyor. Buna karşı da hanımefendi(!) çığrından çıkan, bir kızgın boğa tavrına bürünüyor… Polis kadına şiddet yaptı, kaba davrandı o bu şu diyerek batıya övgüler yağdıranlar için bir parantez açalım; o hayran oldukları batıda böyle bir olay yaşandığında polis direk vuruyor. Türkiye’deki bu polis tepkisi tamamen şımarıklık yani… Elbette ki kutsal olan mesleklerdir insanlar değil ve elbette ki polis olan bir insanın da hatası olabilir olmuştur da.. Ama genellediğimizde gördüğümüz görüntü Türk Polisinin fedakarlığını ve sabrını alkışlatıyor. Bu sabır karşısında bin bir rezilliği yapanların şımarıklığı da ortada.. Sözü geçen olay ardından suçlu olan kadın, “meseleleşen kadın”dan aldığı cüretle bir de güçlü duruma geçmeye kalkıyor..

Polislerin tacizde bulunduğunu iddia ediyor. Önce bedensel bir taciz olduğunu, bu sebeple polise tekmeler savurduğunu söylüyor ama videolarda bunun yalan oldu açıkça gözüküyor. Haliyle bu tutmayınca, “polislerin derdi maskem değildi beni bakışlarıyla taciz ettiler” diye çeviriyor.. Bakın bu istismarın istismarla savunulmasıdır. Kadına yönelik yapılan istismarların toplumda oluşturduğu hassasiyeti, istismar etmektir. Tam da bu noktada akla bir soru geliyor; “Kadını beyanı esastır.” maddesi… İnsanlığını, vicdanını kaybetmemiş hakkı hakkıyla bilen ve savunanlar için bu madde bir suiistimal mezesi olamaz ve üçüncü sayfalara kazınan kadın adı için gerekli bir madde olarak da görülebilir. Ama maalesef “meseleleştirilen kadın” sorununda, saldıran da savunan da bu hassas durumu kullanan da “kadın”a bir şekilde şiddet uyguluyor. Son dönemde erkeklerin iftiraya uğramak korkusu ile kadınlardan korkması gibi bir gerçek var. Birileri belki bu söylemden rahatsız olacak çünkü yine o birileri kadının hakkını “kahrolsun erkekler” diye savunuyor. Halbuki mesele erkekler değil zihniyet. Saldıranın da, saldırmasını tetikleyenin de, savunanın(!) da zihniyeti hasta… Tüm erkekler katil ve tecavüzcü olmadığı gibi tüm kadınlar da mağdur değil. O mağdur olmayıp yüksek oktavda seyreden kadınlar edebiyatçı, mağdur edebiyatı yapıyor… Toplumun zafı haline gelen meseleyi kullanarak bir iftira ile insanların hayatını da karartabiliyorlar… İşte “kadının beyanı esastır.” Maddesi tam da bu noktada düşünülmesi gereken bir madde oluyor. Düşünmeliyiz, kadını pozitif bir ayrıma tabi tutarak savunmak ve korumak gerçekten çözüm mü..? Kadının da insan olduğunu, erkekle eşit olduğunu savunurken yine kadını pozitif bir ayrıma tabi etmek, kadını toplumdan ötelemez mi ..?

Bunun yanında da bahsettiğimiz gibi mesele örneklerde göründüğü gibi suiistimalcilerin işgaline uğramaz mı.. Biz, kadını pozitif bir ayrıma itmek yerine insan kavramına çeksek… Suistimalcilere alan açmadan, haklı ve haksız diye ikiye ayırsak insanlığı … ?