MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli ile röportaj yapmak,gazetecilik hayatım bakımından ve siyasi gündemi değerlendirmek açısından,benim için müstesna bir imkân olmuştur. Bu yoğun tempoda gazetemize zaman ayırdığı için kendilerine müteşekkiriz. Röportajda bütün sorularımıza içtenlikle cevaplar veren Sayın Bahçeli, çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Siyasete yön vereceği, gündemi tayin edeceği muhakkak olan ve 4 bölüm halinde vermeyi planladığımız bu röportajı, TÜRKGÜN okuyucuları ile birlikte bütün medyanın ve kamuoyunun da dikkatle takip edeceği kanaatindeyiz.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP’de yaşananlar ve bunun siyasete muhtemel etkileri, Barış Pınarı Harekâtı, ABD, AB ve Rusya’nın bu harekâta yaklaşımları, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan kargaşanın doğurabileceği sonuçlar, Suriye meselesi, ekonominin durumu, erken seçim çabalarının sebebi, Parlamenter Sistem’e dönmek isteyenlerin hedefi, FETÖ ile mücadele, EYT’liler ve şartlı ceza indirimi gibi konularda gündem değiştirecek değerlendirmeler yaptı.

 

DEDİKODUCULARI, ALLAH’A VE MİLLETİN VİCDANINA HAVALE ETTİM

Orhan Karataş: 23 Eylül’den bu tarafa devam eden bir tedavi süreciniz var. Türkiye sizin sağlık durumunuza adeta kilitlendi. Şimdi nasılsınız?

Devlet Bahçeli : Allah’a bin şükür gayet iyiyim. Tedavi sürecimiz çok olumlu seyrediyor. Kaldı ki günlük mesaimize çoktan başladık.

Elbette doktorların tavsiyelerine azami şekilde riayet ediyorum. Üst solunum yollarındaki bir rahatsızlıktan dolayı dikkatli ve titiz bir geçiş dönemi yaşadık. Hamd olsun çoğu gitti azı kaldı. Tedavimizde şifa bulduk.

Hastalığın tekrar nüksetmemesi, tamamıyla silinip gitmesi için çalışmalarımızı bir plan dahilinde, istirahati de ihmal etmeden ifa ediyoruz. Hastalık insan içindir. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır.

Bazen insan olduğunu ve insanlık değerlerini unutanlar çıkabiliyor. Hastalık üzerinden spekülasyon yapanları, dedikodu çıkaranları, olmadık şeyleri varmış gibi yazıp söyleyenleri Allah’a ve milletimizin vicdanına havale ediyorum.

Gerçekten de sizin rahatsızlığınız üzerinden pek çok mesnetsiz iddia tedavüle sokuldu…

Maalesef öyle oldu. Bunları müteessir bir ruhla takip ettim. Meğer ne çok müfteri ve ikiyüzlü varmış!

Geberdiğimizi söylediler. Bir daha ayağa kalkamaz dediler. Siyaseti bıraktığımızı veya bırakacağımızı ileri sürdüler.

Bu çerçevede değerli arkadaşlarımızı töhmet altında bıraktılar. Bir daha partinin başına dönemeyeceğimizi uydurdular.

Akla hayale sığmayan hastalıklara maruz kaldığımı iddia ettiler. Kısaca niyetlerinde ne varsa dillerine yansıyan aynısı oldu.

Öyleleri vardır ki, yuva kuranların boşanmalarını beklerler. İş kuranların batmalarını beklerler.

Yükselenlerin düşmelerini beklerler. Düştükleri zaman da biz demiştik derler. Hasta olanların ölümlerini beklerler. Kazananların kaybetmelerini beklerler. Parlayanların sönmelerini beklerler.

HESAP YAPANLAR, BOŞLUĞA DÜŞMEYE MAHKÛMDUR

Yani haset ve hasislikleriyle insanlık dışı davranış ve beklentilerini hep canlı tutarlar.

Bunlar azınlıktır, ama göze batarlar. Bunlar kenardadır, kıyıdadır, kapının dışındadır, ama hep çokmuş gibi, her şeyin merkezindeymiş görünürler.

Bir toplum veya milletin fertleri birbiriyle ilgili kaygı duymazsa ne o toplum ne de o millet var olamaz. İnsanın özü samimiyetle yoğrulmalıdır. İnsanın özgüveni safiyetle yoğunlaşmalıdır. Samimiyet ve iyi niyet olmadan adamlık olmaz, insanlık olmaz, inanç olmaz.

Hesap yapanlar, boşluğa düşmeye mahkumdur.

Özellikle tedavim devam ederken dua eden vatandaşlarımıza ve dava arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum. 19 Kasım’da TBMM’de söylemiştim, dua edenler iftira atanlardan çok ama çok fazladır.

İnsan doğar, büyür, vakti-saati geldiğinde de Hakk’a yürür. Bu manevi nizamdan muaf hiçbir insan yoktur. Bizler imanlı insanlarız. Ömrü veren Allah’tır, alacak olan da Allah’tır. Gerisi boş tantanadır.

Merhum Peyami Safa demişti ki, “Suçlamak anlamaktan kolaydır. Çünkü anlarsan değişmen gerekir.”

Sezai Karakoç da bu sözü adeta tamamlamış ve şöyle bir yorum getirmiş: “Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister.

Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, biraz da yetersizlik kâfidir.” Sanıyorum bu sözler yerini bulmuş, anlamayan, anlamak istemeyen, anlamakta direnenler hisselerine düşen payı almışlardır.

Tedaviniz sürerken siyasi gelişmelerle ilgili değerlendirmelerinizde gördüğümüz kadarıyla bir aksama olmadı.

Niye olsun ki, hafızamız yerinde, muhayyilemiz çalışıyor. Muhakememiz faal. Mukavemetimiz faaliyette. Kaldı ki, hayat normal akışı içinde.

Elbette bütün olay ve sıcak gelişmeleri yakından takip ettim. Yeri geldiğinde görüş ve kanaatlerimi milletimizle paylaştım.

Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın 20 Kasım 2019 tarihli köşe yazısı bir anda ortalığı karıştırdı. Bir kaynaktan edindiği bilgiye dayalı olarak, CHP’li bir ismin Beştepe’de Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü, Cumhurbaşkanı’nın da o şahsa CHP Genel Başkanlığı konusunda yardım edeceğini iddia etti. Bu yaşananlarla ilgili yorumunuzu öğrenebilir miyiz?

22 Kasım 2019 Cuma günü bir grup gazeteciye bu kapsamdaki düşüncelerimi aktarmıştım. Meselenin geldiği nokta bizim haklılığımızı teyit etmiştir. Bir defa yaşananlar bana göre bir kumpastan ziyade bir projedir. Bu projenin ismi de Kılıçdaroğlu’na alternatif oluşturma projesidir.

Yani siz, proje olarak mı görüyorsunuz?

Aynen öyle. Şu şekilde tavzih etmek mümkün:

CHP Genel Başkanı siyaseti körleştiren ve kötüleyen bir zihniyet ve dibe battı. Ülkemizin içeride istikrarsızlaştırılması, dışarıda da itibarsızlaştırılması için kaygı verici bir arayışın içine gömüldü.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’de can ve mal güvenliğinin olmadığını söylüyor.

Bu Kılıçdaroğlu kime hizmet ediyor? Kimlerin hesabına çalışıyor?

 

Allah’ın verdiği bir ömür var. Bu ömrü layıkıyla yaşamaya çalışıyorum. İlahi takdiri, hiç kimsenin bozamayacağına inanıyorum. Canı da, hastalığı da, derdi de, şifayı da veren Allah’tır. Karanlıkta pusu kuranlar boşuna uğraşıyor. Milletime ve ülkeme daha uzun yıllar Allah’ın izni, milli ve milliyetçi iradenin takdiriyle hizmete devam edeceğim.

 

Ülkücü yorulan değil yürüyen, ürken değil bayrak gibi yükselen, korkan değil kahramanca duruş gösteren, vazgeçen değil vakarla görevinden taviz vermeyen ahlak mizacına ve karakter mizanına sahiptir. Sırtımızda Türk tarihinin emanetleri var. Sorumluluğumuz ağırdır. Her şart altında çalışmalarımızı sürdüreceğimizden kimsenin şüphesi de olmamalıdır.

 

Bu can bu tenden çıkmadıkça mücadelemizi heyecan ve inanmışlıkla sürdüreceğiz. Bizde tavsama olmaz, ihmal olmaz, gecikme olmaz. Ülkülerimizin peşindeyiz. Ülkemizin huzur, güvenlik ve istikrarı için var gücümüzle çalışıyoruz. Bir davaya gönül vermiş insanlar hiçbir zorluğa boyun eğmez, hiçbir çile ve imkânsızlığa teslim olmaz.

 

Dünyanın hangi demokratik ve medeni ülkesinde devletini/ülkesini karalayan, kundaklayan ve hassasiyetlerini kurcalayan bir muhalefet anlayışı vardır?

İşi gücü, yalan dolan.

KILIÇDAROĞLU, GÜNDEN GÜNE ERİYOR

Terör örgütleriyle al takke ver külah içinde. FETÖ’ye tamam demiş, bunu bizzat kendi partisinde üst mevkilerde bulunan siyasetçiler itiraf ediyor.

Pensilvanya’yla uzaktan paslaşıp, yakından temas kuruyor. PKK ve YPG, Kılıçdaroğlu’nun aklını başından almış, oyuncağa çevirmişler!

Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Türkiye’nin karşısındaki mihrak haline gelmiştir.

Kaynağından ve kökünden tamamen kopmuştur. Atatürk’ün mirası yağmalanmıştır. Yabancı başkentlerin esaretine giren bir CHP söz konusudur. Bununla birlikte muhasım lobilerin tasallutu altındadır.

Kılıçdaroğlu günden güne erirken, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal dengelerini de bozmanın çabasındadır.

Terörle mücadeleye köstek olan, itiraz eden, devamlı engel çıkaran kendisidir. Fırat Kalkanı Harekâtı başlar, ne işimiz var bataklıkta der. Zeytindalı Harekâtı başlar, ‘Sakın Afrin merkeze girmeyin’ diye seslenir. Barış Pınarı Harekâtı’na karar verilir, ‘İçim yana yana destek oluyorum’ diye sitem ve şikayet eder. YPG dersiniz, ‘Bize mi saldıracaklar’ diye çıkışır. Hendek kazan teröristlerden bahsedilir, ‘Ne hendeği’ diyerek şaibeli tavır gösterir. Teröre bulaşmış, terör örgütüyle emel ve eylem birliği yapmış HDP’li belediye başkanları görevlerinden uzaklaştırılır, darbe çığırtkanlığı yapar.

Asıl darbe girişimi olan 15 Temmuz’a tiyatro diyerek 20 Temmuz’u öne çeker.

GÜNAHLARI SAYMAKLA BİTMEZ

‘Siyasette kumpas var’ der, 2018 yılında İYİ Partiyle eş güdümlü kumpaslarını aklına bile getirmez.

Bu Kılıçdaroğlu’nun günahları saymakla bitmez. HDP’ye kucak açıp, Atatürk sevdalılarını dışlayan, bölücülerle aynı hizaya girip milli birlik ve kardeşliği dinamitleyen CHP’nin başındaki bay zattır.

Muhtelif ülkelerdeki muhalefet yöntemlerini yaralayıcı ve sarsıcı bir dille sahip çıkan, hakaret ve hıyaneti allayıp pullayan bellidir.

Hatta sekiz ülkede baş gösteren siyasi ve toplumsal infiallerin bir benzerini, bir melez halini Türkiye’ye taşıma emelinde ve hevesinde olan sorumsuz birisiyle milletimiz karşı karşıyadır.

Bu nedenle demiştim ki, Bolivya’yı Türkiye’ye taşımaya niyet edenler bedelini ağır öder.

Kılıçdaroğlu denetim ve kontrolden çıkmıştır.

Türkiye’yi uçuruma çekmek maksadıyla yaptığı çirkeflikleri ve çirkin siyaseti milletimiz reddetmektedir.

Anlaşılan bu siyaset ilkelliğiyle bezenmiş kirli ve zillet üsluptan rahatsızlık duyanların bir alternatif oluşturmak için harekete geçmişlerdir.

Meşru mudur değil midir, bunu bilemem. Ama ortada bir arayış olduğu kesindir.

KENDİ ARKADAŞLARINA GÜVENMİYOR

Beştepe’de Sayın Cumhurbaşkanı’yla gizemli bir CHP’linin görüştüğü yalanını ilk servis eden çürümüş ve iftiralarıyla sivrilmiş Rahmi Turan’dır.

Kaynağı da son derece şüphelidir. Sonunda yazan da, kaynak da, suçlanan da, suçlayanlar da konuşmuştur. Akıl tutulması had safhadadır. Ortalık karmakarışıktır. İşin tuhaf yanı, Kılıçdaroğlu’nun Rahmi Turan’ın iddiasına inanması, ama isim vermekten kaçınmasıdır.

Cumhurbaşkanı, ‘Külliyen yalan’ diyor, Muharrem İnce, ‘Kendimi yakarım ve CHP’de çete var’ diyor, kaynak ‘Israrlıyım’ mesajı veriyor, Rahmi Turan ‘Hata yaptım’ diye yazıyor, Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamalarda, 9 Kasım saat 01.15’de gizemli CHP’liyi taşıdığı iddia edilen araçların olmadığı, teşhir edilen plakaların kullanılmadığı dahi söyleniyor, o halde kumpas bunun neresinde? Kılıçdaroğlu’nun bildiği ve inandığı nedir?

CHP Genel Başkanı bir defa kendi arkadaşlarına güvenmiyor. CHP üzerinde pek çok kumpas yapıldığını dile getiriyor. Bana göre yanılıyor. Krize ve kaosa oynadıkça açık veriyor.

Kendi partisindeki alaborayı göremiyor, görmek istemiyor. Bay Kemal’in suyu ısınıyor, kendisine alternatif oluşturma süreci farklı metot ve kanallarla devam ediyor. Bizim dışarıdan gördüğümüz budur. Süreç nasıl ilerler bilemem, çok da dert etmem. Su akar mecrasını bulur. Fakat bir gerçeğin altını tekraren çizmek isterim: Kılıçdaroğlu milli güvenlik sorununa dönüşmüştür. CHP’nin gelenekleri ve gerçekleri bu şahsı artık taşıyamıyor.

Dilinin ayarı kaçtığından densizliği de tavan yapmış durumda. Terör örgütleriyle girdiği mesai onun çuvallatmış, Atatürk’ün ahı tutmuştur. CHP’de kaynayan kazanlar artık kapak tutmaz, sular durulmaz, kanamaya yol açan yüksek basınç dinmez.

Parti içindeki hesaplaşmaları kumpas örtüsüyle kapatamazlar. Çivi tutmayan çürük tahtaların üzerinde daha fazla duramazlar. CHP sallanıyor, sallandıkça da gövde yarılıyor.

Oyun büyük

SAYIN Devlet Bahçeli’nin sağlığıyla ilgili açıklamaları ve CHP’deki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerinden oluşan ilk bölüm, siyasetin gündemini belirledi. Röportajın kalan bölümleri de çok konuşulacak ve bir mihenk oluşturacaktır. Okuyucularımızın ve kamuoyunun merakla beklediği ikinci bölüme, CHP’de Genel Başkana alternatif oluşturma projesi ve Kılıçdaroğlu’nun ülke gerçeklerinden kopuk ve sorunlu gündemiyle devam ediyoruz.

Orhan Karataş: Siz farklı bir yorum getiriyorsunuz. Peki bu projenin hazırlayıcıları kim ya da kimler?

Devlet Bahçeli: Bunu zaman içinde ayrıntılarıyla görmek mümkün olacak. Yeni partilerin kurulma aşamasında, siyasetteki arayışların hızlandığı bir dönemde yaşananların tesadüf olmadığı kanaatindeyim. Kılıçdaroğlu bir projeyle geldi, başka bir projeyle de gideceği gözüküyor. Anlayacağınız, bu pilav daha çok su kaldırır. Kimin ne yaptığı, hangi ilişki ağları içine girdiği mutlaka belli olur, yakında belgelenir. Samanlıkta iğne de aransa mutlaka ortaya çıkar. Beştepe’de görüşme yalanına Sayın Cumhurbaşkanı’nın alet edilmesi de ayıptır. Türkiye’de siyasi bir skandal varmış gibi dünyaya jurnallemek rezalettir. Kılıçdaroğlu kumpas arıyorsa aynanın karşısına geçip kendisine bakmalıdır.

 

BİZE ÇAMUR ATIYOR, ZAN ALTINDA BIRAKIYOR

CHP Genel Başkanı sürekli tank-palet fabrikasının satıldığını ifade ediyor. Her fırsatta bunu gündeme taşıyor. Bu arada da sizi de eleştirip, Ülkücü kardeşlerim diyerek konuşmalar yapıyor.

Kılıçdaroğlu’yla üvey kardeş bile değiliz. Çünkü terör örgütleriyle sırt sırta vermiş, PKK/YPG/FETÖ’ye sesini çıkaramayan birisiyle nasıl kardeş olacağız? Kılıçdaroğlu yalandan bıkmadı, ama millet ondan bıktı, usandı. Tank-palet fabrikası Katar ordusuna bedava verildi, peşkeş çekildi diyor. Bize çamur atıyor, zan altında bırakıyor. Kuyruklu yalan, ağır bir bühtan! Bize milliyetçilik anlatıyor, kurusıkı atıyor. Milliyetçilik, Kılıçdaroğlu’nun hasmıdır, gayri millilik hısmıdır. Sürekli konuştuğu fabrikanın ismi Tank-Palet değildir. Düğmeyi başından yanlış ilikliyor. Sakarya Arifiye’de 1’inci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğünün, kurulduğu 1975’ten itibaren ürettiği veya bakım-onarımını yaptığı her neviden araç-gereç ve silahlar vasıtasıyla vatan savunmasında hayati bir rolü vardır. Bu fabrika motorlu fırtına obüslerini üretmiştir. Bu silahların terörle mücadelede Türkiye’ye nasıl stratejik üstünlük sağladığı bilinen bir gerçektir. Fırtına obüsleri namlusu olan ve tank gibi uzun mesafelere atış yapan bir özelliğe de sahiptir. Ayrıca TSK’ya bütün tırtıllı araçlar için muhtelif tip paletler de üretilmektedir.

Fırtına obüsleri üretimi yeterli miktarda yapılmış ve bir doygunluk sınırına ulaşmıştır. Türkiye yüzde yüz yerli ve milli bir tank projesini hayata geçirmeyi hedeflemiştir. Bugüne kadar ABD’den M-46, M-47, Almanya’dan Leopar tankları alıyorduk. Şimdi bizim işçimizin, bizim ustabaşımızın, bizim mühendisimizin, bizim olan bir projeyle tank yapması gündeme gelmiştir. Adı da Altay tankıdır. Fırtına obüsleri için oluşturulmuş bant sistemi üzerinde bu tanklar üretilecektir. Bundan niye rahatsız olalım? Tankı-topu yabancılardan mı alalım? Bu çerçevede açılan ihalede en uygun fiyatı veren Katar ortaklı ve yüzde 51’i Türk sermayeli şirkete ihale verilmiştir.

Alman, Fransız, İngiliz sermayesi olsaydı Kılıçdaroğlu gene itiraz eder miydi? İsnat ve iftiralarıyla nereye varmak istiyor? Savunma sanayiinde millilik oranı yüzde 70’e ulaşmışken, sanıyorum Kılıçdaroğlu’nun uykuları kaçıyor! Hop oturup hop kalkıyor! ‘Katar’a satıldı’ diyor, ‘bedava verildi’ diyor, 25 yıllığına özel sektöre işletme hakkının devredildiğini ya bilmiyor ya da insafsızca çarpıtıyor, suyu bulandırmak için silah baronlarının sözcülüğünü yapıyor. Aklıma bir başka seçenek gelmiyor. İşletme hakkının devri başka bir şey, tümden satılması başka bir şey. Savunma sanayiinin gelişmesi için ülkemizin kaynakları verimli kullanılmasın mı? Özel sektör harekete geçirilmesin mi? Türk tankı Altay, seri üretim kullanıma başladıktan sonra hainleri çiğneyip ateşe vermesin mi?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun anlaşılan korkuları var. PKK/ YPG’nin kökünü kazımak için ürettiğimiz yerli silah ve mühimmattan dolayı huzursuz ve üzgün. Yabancı ülkelere bağımlı olsaydık, eften püften ambargolarla elimiz kolumuz bağlansaydı herhalde ondan keyiflisi olmazdı. Kemal Kılıçdaroğlu tarihin yanlış istikamet ve tarafındadır.

 
TÜRK DÜŞMANLIĞINDAN BESLENEN ÜLKELER

Efendim silah ambargosu dediniz. Barış Pınarı Harekatı’yla ABD ve AB ülkelerinden devamlı yaptırım tehditleri geldi. Normal olmayan çok şey yaşandı. Ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin terörle mücadelesi haklıdır, hakkıdır, halkın ve hakikatin gereğidir. Bundan rahatsızlık duyanlar Türkiye’nin kuyusunu kazmak için el birliği, güç birliği yapan emperyalist çevrelerdir. Karşımızda kökeni tarihi husumetlere kadar giden karanlık bir koalisyon mimarisi vardır. Türk düşmanlığından beslenen ülkeler terörle mücadelemizi söndürmek ve kösteklemek için beyhude bahaneler üretiyorlar. ABD Başkanı’nın YPG’li teröristbaşı Ferhat Abdi Şahin’le görüşmesi, övüp takdir etmesi normal mi? 9 Ekim tarihli mektubu adil ve dostane mi? Terör örgütü elebaşını general diye takdim edip müzakere edilmesini dayatması ahlaklı mı? Bu sorulara evet diyemeyiz.

Aynı şey Rusya için de geçerlidir. ABD bizim müttefikimiz değil mi? Sözde dost ve stratejik ortak değil miyiz? NATO şemsiyesi altında 1952’den beri yan yana bulunmuyor muyuz? ABD’nin PKK/YPG/PYD’yi koruyup kolladığı açıktır. Bu sapma hali alenen insanlık değerlerine, ülkeler arası ilişki mekaniğine, uluslararası hukuk ilkelerine mugayirdir. ABD’nin terörle mücadelemizi kesmek için yaptırım tehdidi vahim bir çarpıklık, vandal bir çatlaktır.

ABD NEYİN MÜCADELESİNİ VERİYOR?

AB ülkelerinin durumu perişanlıktır. Dünya adeta terörün yanında hizalanmıştır. Almanya tehditleri, Fransa’nın itirazları, diğer ülkelerinin suçlamaları insanlık vicdanını titretmiştir.

YPG’ye destek, Türkiye’ye köstek, gerçek budur. Katillere karşı elimizi tutmaya, önümüze geçmeye, engel çıkarmaya alenen gayret edenler insani birikimleri, evrensel hukuk ve adalet normlarını bizatihi çiğneyenlerdir.

Bunların hal-i pür melali utanç vesikasıdır. ‘Türkiye’ye, ne işiniz var Fırat’ın doğusunda? diyenler, bu soruyu hangi meşru gerekçeye dayandırıyorlar? Sormazlar mı, peki ABD’nin ne işi var? Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için mücadele verirken, ABD neyin mücadelesini veriyor? Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı diyorlar, ama kanlı terör örgütleriyle devriyeye çıkıyorlar, sözde devir teslim törenleri yapıyorlar. Petrol kuyuları etrafında vızır vızır dolaşıp silah gezdiriyorlar. Hani ABD Suriye’den çekiliyordu? Ne oldu? Baktılar ki petrol var, yağma ve talana devam dediler. Bizim aklımızla oynamasınlar. Türkiye’ye komplo kurgulayan ülkeler terör örgütleriyle silah ve cinayet ortağıdır. Güneşi balçıkla sıvamak imkansızdır. Gerçekler meydandadır. Bölüşüm ve paylaşım kavgası 1,5 asırdır çevremizde devam etmektedir. Emperyalist canavarlık ne doymak ne de durmak bilmektedir. Dünya üzerinde vahşilik, barbarlık ve uygarlık süreçleri birbirini takip etmiştir. Şunu da ifade etmeliyim ki, terörizm hiç bu dönemde olduğu gibi parlak ve canlı dönemini yaşamamıştır.

PKK’nın sahipleri bellidir, YPG’nin efendileri bellidir, DEAŞ’ı, FETÖ’yü kurup kudurtan namertler de ortadadır. Tam karşı cephemizdeki tablo Türk ve İslam düşmanlığının ulaştığı hazin seviyeyi göstermektedir. Türkiye hedef ülkedir. Suriye ve Irak’ın kaos ortamının Türkiye’ye ihracı planlanmaktadır. Türklerin Anadolu coğrafyasında birbirine düşürülmesi, iç savaşa sokulması, ardından da çıkarılması küflenmemiş bir hesap, bayatlamamış hedeftir. Aksi halde dost ve müttefik olduğu söylenen ülkelerin Türkiye, hatta insanlık düşmanı terör örgütleriyle yakın ilişki ve diyaloğu nasıl açıklanacaktır?

Beka mücadelemizden dolayı yaptırım uygulayacaklarmış, vız gelir. Yaptırımlardan muaf olarak doğmadık, yaptırımlarla da ölmeyiz. Barış Pınarı Harekatı turnusol kağıdı işlevi görmüştür. Maalesef Barış Pınarı Harekâtı muhteviyatında dost da, düşman da billurlaştı, ortaya çıktı. Her devlet meşrebine ve melun emellerine göre hareket etti. Saklayacak, gizleyecek bir şey kalmadı. Yani Türk’ün, Türk’ten başka dostunun olmadığı teyit edildi. Fırat’ın doğusundan ülkemize yönelmiş büyük bir terör tehdidi vardır. Bu terör tehdidini ortadan kaldırmak maksadıyla 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı başladı. Uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullandık. Adana Mutabakatı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun terörle mücadeleye yönelik kararları, bunun yanında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51.Maddesi’nde yer alan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde terörün üzerine gidildi.

HAREKÂTTA BAŞARILI OLDUK

Sizce Barış Pınarı başarıya ulaştı mı?

Elbette başarıya ulaştı. Teröristler sınırlarımızdan sökülüp atıldı. Harekâtın amaçları neydi?

* Fırat’ın doğusunda terör varlığını sonlandırmak,
* Sınırımızla birlikte milli güvenliğimizi sağlamak,
* Bir güvenli bölge tesis ederek, ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacıların kendi evlerine, topraklarına güvenli ve saygın şekilde dönüşlerini temin etmek.

Tel Abyad ile Rasulayn arasındaki alanda güvenli bölge kurulmuş, Suriyelilerin topraklarına yerleşmeleri başlamıştır. 145 km’lik genişlikte, 30 km’lik derinlikte güvenli bir alan oluşturulmuştur. Barış Pınarı Harekâtı’yla 600 yerleşim yeri ve M-4 kara yolu emniyete alınmıştır. Yapılan açıklamalar doğrultusunda söylersek 1200 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Barış Pınarı Harekâtı devam ederken, 17 Ekim’de ABD ile varılan bir mutabakat gereğince teröristlerin 120 saat içinde 30 km güneye çekilmeleri kararlaştırılmıştır. Teröristlere ait tüm tahkimat ve tüneller imha edilmiş, ağır silahların toplanması, sahanın TSK’nın kontrolüne verilmesi sağlanmıştır.

Rusya Federasyonu’yla 22 Ekim’de Soçi’de uzlaşma sağlanmış, teröristlerin Tel Rıfat ve Münbiç’ten 150 saat içinde çıkarılmaları, Fırat’ın doğusunda ise 30 km güneye çekilmeleri hususunda hemfikir olunmuştur. Beş günlük arayla hem ABD hem de Rusya Barış Pınarı Harekâtı’nın meşruiyetini kabullenmek durumunda kalmışlardır. Teröristlerin çekilmeleri gecikmeli olsa da, konuyla ilgili müspet süreç devam etmektedir. Rusya’ya bakarsak, teröristler tamamen çekilmişlerdir. Peki hainler çekilince sorun bitecek mi? Hayır. Terörle mücadele her aşamada, her seviyede, her zeminde devam etmelidir. ABD’nin gizli amacı, PKK/ YPG’ye petrol sahaları etrafında bir terör devleti kurmaktır. Bu karakol devlet ikinci İsrail yapılanmasıdır.

Sahte dostluk söylemleri küle döndü. Ne isteniyor Türkiye’den? Tehlikeleri görmemesi, müdahale etmemesi mi? Ne bekleniyor Türkiye’den? Bölünmeye tamam, terör devletine tamah mı? Ne dayatılıyor Türkiye’ye? Bekasının yıkılması, milli birliğinin parçalanması mı? Ekonomik şantajlar dostluğun ve ittifak hukukunun kitabına hiç sığar mı?

OYUN BÜYÜK, SENARYO KARANLIK

İsrail bu işin içinde mi?

Olmaz olur mu?

İsrail bölgede her taşın altındadır. Her kirli tuzak ve tezgâhın tam ortasındadır. Siyonist ve Evanjelist azgınlık şirretliklerine ara verir mi? Trump, gelecek yıl yapılacak seçimlerin endişesiyle güç ve çıkar lobilerine teslim olmuştur. Onların dümen suyuna girmiştir. Üstelik azil sürecini cadı avı olarak tanımlasa da, bundan dolayı sıkışmış, daha da tavize açık hale gelmiştir. ABD başta olmak üzere, Batı kamuoyunda, PKK/YPG’nin Kürtler olarak propagandası boşuna değildir. TIMES dergisinin bile YPG’lileri kapağına taşıyacağı konuşulmaktadır. DEAŞ’ı kurdular, sonra da DEAŞ’la mücadele etti diye, PKK/YPG’den yapay ve sözde bir kahraman çıkardılar. Oyun büyük. Senaryo zifiri karanlık. Zalimler çevremizde nifak kazıları yapıyorlar. Her yer karmakarışık. Ama bu tehlikeli bir propaganda. Hem de çok tehlikeli. Kürt kökenli kardeşlerimizin terörle hiçbir bağlantısı yoktur. Kürt kardeşlerimizi terör örgütleriyle irtibatlandırmak alçaklıktır. Teröristin dini, milliyeti, vatanı, kökeni, ülkesi olmaz, olamaz, olmayacak. Terörist katildir, canidir, besin kaynağı kandır, candır. ABD ile AB ülkeleri bir karar arifesindedir. Ya terörizmle yan yana duracaklar, akan kan değirmenine silah taşıyacaklar, ya da yanlıştan dönüp teröriste terörist, haine hain, suçluya suçlu diyecekler.

İnsanlık böyle giderse kaos, kriz, kavga, kutuplaşma ve korku girdabına sıkışıp kalacak. Kolay kolay da kurtulamayacak. Bu tehditlerle dolu döngünün kazananı olmaz. Uyarıyorum herkes bundan zararlı çıkar. Çatışma sahası, vuruşma ve hesaplaşma alanı olarak bizim coğrafyamız öne çıkmıştır. Ancak diğer coğrafyalar da rahat ve istikrarlı değildir.

 MHP Lideri Devlet Bahçeli erken seçim bekleyenlerin hayallerini suya düşürdü: Herkes hesabını 2023'e göre yapsın

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TÜRKGÜN’e yaptığı açıklamalar siyasetin gündemini değiştirirken, kamuoyunda da büyük ilgi gördü. Röportajımıza, yine çok konuşulacağını düşündüğümüz üçüncü bölümle devam ediyoruz.

Orhan Karataş: Pek çok ülke karışmış durumda. Bir bakıma söyledikleriniz teker teker çıkıyor gibi. Dünya nereye gidiyor, ne dersiniz?

Devlet Bahçeli: 21. yüzyılın en önemli kavramı bana göre güvenliktir, bekadır. Küresel istikrarsızlık günden güne derinleşmektedir. Sosyal ve ekonomik memnuniyetsizlikler siyasal tepkilere, toplumsal infiallere dönüş yapmaktadır. Üstelik dış tazyik ve yönlendirmeler alenileşmiştir. Silahlanma yarışı hız kazanmıştır. Terör ve asayişsizlik vakaları patlamıştır. Dünya dönüyor dönmesine de, felakete doğru dönüşü yoğunlaşıyor. Dünya genelinde zorla yerinden yurdundan edilmiş insan sayısı 70 milyonu aşmış durumda. Çok yiyenle az yiyen birbirine cephe almış vaziyette.

Milyonlarca çocuk, gece yatağa aç giriyor. Yoksulluk ve sefalet diz boyu. Neoliberalizm, post-modernizm iflas sınırına dayanmıştır. Post-truth dönem olarak kavramsallaştırılan ve doğruların, hakikatlerin önemini yitirdiği bir ara döneme insanlık sürüklenmiştir. Bir yanda dördüncü sanayi devrimi, yani Endüstri 4.0 konuşuluyor, diğer yanda açlık. Bir yanda dijitalleşme konuşuluyor, diğer yanda çaresizlik.

Siber fiziksel sistemler, yani gerçek dünyadaki nesnelerin ve davranışların bilgisayar ortamındaki simülasyonu yapılırken, vicdan köprüleri yapılamıyor. Yatay ve dikey entegrasyonlarla teknolojik alt yapıda kesintisiz bir iletişim ve akış sağlanıyor, ne var ki aynı akış ve iletişim küresel ahlak ve adalette sağlanamıyor. Nesnelerin internetiyle, cihazların başka cihazlarla iletişimi kurulup hayat kolaylaşıyor, ama insanca yaşam günden güne zorlaşıyor.

BİR ŞEYLER TERS GİDİYOR AMA KARAMSAR DEĞİLİM

Öğrenen robotlar, yapay zekâlar üretiliyor, hoşgörü ve hürmet üretilemiyor. Günümüzde internete bağlı cihazlardan toplanan veri boyutunun zetabaytlara (1 zetabayt= 1 milyar terabayt) ulaştığı söyleniyor, fakat vicdani ve insani sorumluluklar geriledikçe geriliyor. Bilgi teknolojilerinde bulut bilişim sistemi geliştiriliyor, ancak empati geliştirilemiyor. Arttırılmış gerçeklik, katmanlı üretim yükseliyor, ama manevi değerler, sorumluluk ve duyarlılık azalıyor. Bir şeyler ters gidiyor. Düzelme emaresi de göstermiyor. Karamsar mıyım, hayır. Çünkü Müslüman karamsar olmaz. Olamaz. Ancak madden sağlanan gelişmelere manevi gelişmeler eşlik edemiyor. Bu nedenle buhran ve belalar eksik olmuyor. Anlam ve aidiyet krizleri baş gösteriyor. İnsani değerler tükeniyor. Türkiyede bundan ister istemez etkileniyor. Ülkelerin karıştığını söylediniz. Evet pek çok ülke derin bir çatışma ve cepheleşme tünelinde. Şili ve Ekvator’da halk sokaklara indi. Bolivya’da darbe oldu, Kolombiya karıştı, Venezuela darboğazda. Haiti’de şu ana kadar 50’ye yakın kişi öldü. Irak yine kan revan içinde. Suriye’yi anlatmaya gerek bile yok. Bağdat’taki protestolarda en az 319 kişi hayatını kaybetti. Lübnan, İran, Hong Kong bunalım kapanında. Sudan, Yemen, Cezayir, Libya istikrarsız ve güvensiz. Avrupa ülkeleri açmazda, Fransa sarı yeleklilerin tehdidi altında. Gürcistan, Hindistan, Pakistan, Afganistan tedirgin ve diken üstünde. Kaşgar, Karabağ, Keşmir, Kerkük, Kıbrıs, Kırım kanayan yara. Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gereken bir zamandayız. İnsanlık ya kafa kafaya verip ortak akıl ve küresel vicdan etrafında buluşacak, ya da yeni bir dünya savaşı kaçınılmaz hale gelecek.

Bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü alan kişi sanıyorum gözlerden kaçtı. 2019 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Avusturyalı yazar Peter Handke aynı zamanda Sırp kasap Miloseviç hayranı. Bosna soykırımını inkâr eden sorunlu bir şahsiyet. Kalecinin penaltı anındaki endişesini yazarak ödül aldı. Gerçekten de evlere şenlik, kara mizah!

 

BÜTÜN PİS HESAPLARIN MERKEZİNDE TÜRKİYE VAR

Tehlike bu kadar fazla mı?

Evet bu kadar fazla ve yoğun. Dikkatinizi çekiyorum, bütün pis hesapların merkezinde şu anda Türkiye var. Voice of Amerika, yani Amerika’nın Sesi haber sitesi Hong Kong, Hindistan, Lübnan, Irak, İran ve Gürcistan’daki sokak eylemlerini Türkiye’nin çevresindeki olaylar diye haber yapıyor. Bu haberi yapanlar coğrafya cahili değillerse kesinlikle görevliler. Hong Kong nerede Türkiye nerede! Hindistan nerede Türkiye nerede! Bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü alan kişi sanıyorum gözlerden kaçtı. 2019 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Avusturyalı yazar Peter Handke aynı zamanda Sırp kasap Miloseviç hayranı. Bosna soykırımını inkar eden sorunlu bir şahsiyet. Kalecinin penaltı anındaki endişesini yazarak ödül aldı. Gerçekten de evlere şenlik, kara mizah! Batı’ya ırkçılık demir atmıştır. İslamofobi, fanatizm, yabancı düşmanlığı ana akım bir fikir ve siyaset haline gelmiştir. Türkler geliyor diye çocuklarını korkutan aileler, aynısını yine yapmaktadır. Gelişmeler hazin ve hezeyandır. Doğru ile yanlış birbirine karışmıştır. İyi ile kötü birbirine girmiştir. Güzel ile çirkin yer değiştirmiştir. Altını çizerek ifade ediyorum ki, 2018 yılında silahlanmaya harcanan para 1,8 trilyon dolardır. Kılıçdaroğlu da milli silah sanayiinin gelişmesine itiraz ediyor. Teslim olmamızı istiyor. Süngümüzün düşmesinin derdinde. Bu kadar Türkiye’ye yabancı ve uzak.

Terör örgütleri de silahlanıyor. Daha doğrusu silahlandırılıyor.

Hem de binlerce tır dolusu, uçak dolusu silahlar PKK/YPG’ye veriliyor. ABD’nin verdiği silahlar vatan evlatlarına çevriliyor. Hans üretiyor, Mehmet şehit oluyor. John üretiyor, emzikli bebeklerimiz kurşunlanıyor. Biz sahnenin önünde PKK/YPG’yle mücadele ediyoruz. Ama sahne arkasında ABD ve Avrupa ülkeleriyle kıyasıya çatışıyoruz. Doğrusu budur.

HANİ ASTANA, NEREDE SOÇİ, NEREYE GİTTİ MUTABAKAT?

Rusya yok mu?

O da var. Rusya boş durur mu? Geçtiğimiz günlerde Suriye’de Fırat Nehri üzerindeki Tışrin Barajı’ndaki bir üssü boşaltan ABD’den sonra, bölgeye Rusya yerleşti. Üsteki sözde devir teslim, Rus bayrakları ve YPG paçavraları eşliğinde yapıldı. Rus komutanla bir terörist konuşma yaptı. Hani Astana? Nerede Soçi? Nereye gitti 22 Ekim tarihli mutabakat? ABD çıkıyor Rusya giriyor, Rusya çıkıyor ABD giriyor. Birbirlerinin ayaklarına basmıyorlar, tavuklarına kış demiyorlar. Fiilen nüfuz bölgesi oluşturmuşlar. Suriye’yi kafalarda bölmüşler.

Astana ve Cenevre süreçleri boşuna mıydı? Suriye Anayasa Komitesi de kuruldu.

Değildi, olmamalıdır. Biz Soçi, Astana görüşmelerine hep destek verdik. Suriye’de siyasi çözümün önemine işaret ettik. Suriye Anayasa Komitesi 150 kişiyle kuruldu. İlk toplantısını geçtiğimiz ay sonunda Cenevre’de yaptı. Suriye Anayasa Komitesi, büyük ve küçük olmak üzere iki yapıdan oluşuyor. Büyük yapı, komite üyelerinin tümünü kapsıyor ve rejim, muhalefet heyeti, sivil toplum temsilcileri olmak üzere üç gruptan oluşuyor. Küçük yapı ise üç listeden seçilen 15’şer kişiden meydana geliyor ve anayasanın yazımından sorumlu bulunuyor. 45 kişilik yazım kurulunun hazırladığı taslakları, 150 kişilik büyük yapının onaylaması, karar alınması için ise üyelerin en az yüzde 75’inin “evet” oyu gerekiyor. İkinci toplantı da aralık ayı sonunda yapılacak. Sonuç verir mi, vermesi lazım, ama çok da umutlu değilim.

ESAD KATİLDİR, FARKLI KANALLAR DEVREYE SOKULMALI

Türkiye’nin Esad ile görüşmesi çok sık dillendiriliyor. Sizin görüşünüz nedir? Esad suçludur, katildir, kendi halkına ölüm saçmıştır. Direkt görüşme ve temas onun yaptıklarını meşrulaştırır, ama farklı kanallardan Suriye Arap Cumhuriyet’iyle, Suriye halkıyla görüşmek, konuşmak ve anlaşmak mümkündür. Diplomasi çok boyutlu olmalıdır. Aktif ve çözüm odaklı olmalıdır. Sahada kazandıklarımız, masalarda heba edilmemelidir. Esad konusu farklıdır. O önce kendi halkına hesap vermelidir. Türkiye süreçlerin içinde olmazsa bize rağmen adımlar atılabilir. Suriye bizim iç meselemiz haline dönüşmüştür. Jeopolitik gerçekler, tarihi ve kültürel miras bunu daha da perçinlemiştir. Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğü sonuna kadar savunulmalıdır. Aynı şey Irak için de geçerlidir. Diğer komşu ülkeler de buna dahildir.

GEZİ OLAYLARINI BİLE MUMLA ARATACAK HAİNLİKLER VAR

Bolivya’yı Türkiye’ye taşımaktan bahsettiniz? Böyle bir ihtimal ve risk mi var?

Demokrasi dışı arayışlar son bulmadı. Sokaklardan medet uman sorumsuz ve soysuz gruplarda ıslah hali görülmüyor. Ülkemizde yaşanan intiharları bile toplumsal ve siyasal tepkiye dönüştürme çabaları gözlemleniyor. Sistem üzerindeki baskı ve basınç artıyor. Gezi olaylarının bile mumla aranacağını iddia eden hainler ortalıkta cirit atıyor. Tehlikeli bir arayış var. Vahim olaylara sahne olan ülkelerin hepsi birbirine benziyor. Ekonomik sorunlar, adaletsizlik, eşitsizlik, demokrasi ayıpları hepsinin ortak motivasyonu. Türkiye’yi bu şablona uydurmak isteyenlerin başını da CHP çekiyor. Sandıkta bulamadığını sokakta bulmaya çalışanlar biliniz ki, milletin demir yumruğunu kafasına yer.

Hükümetin kararlı duruşuyla ekonomik teröristler püskürtüldü. Döviz kuru normalleşti, faiz indi, enflasyon düştü. Merkez Bankası Başkanı değişimi, iyimser havayı güçlendirdi, ekonomi yönetiminin tutarlı, dengeli ve tedbirli mücadelesi sonuç verdi. Türkiye daha iyi bir duruma geldi. CHP’nin, İP’in, şunun bunun yıkım edebiyatı boşunadır.

 CHP VE İP’İN YIKIM EDEBİYATI BOŞUNADIR

Size göre Türkiye ekonomisinin görünümü nasıl? Sorunlar çözülüyor mu?

Türkiye geçtiğimiz yılın ağustos ayından bu tarafa çok ciddi ekonomik saldırılara uğradı. Döviz, faiz, enflasyon silahından çıkan kurşunlar 82 milyonu hedef aldı. Hükümetin kararlı ve sağlam duruşuyla ekonomik teröristler püskürtüldü. Saldırı etkisiz hale getirildi. Döviz kuru normalleşti, faiz indi, enflasyon düştü. Merkez Bankası Başkanı değişimi, iyimser havayı güçlendirdi, ekonomi yönetiminin tutarlı, dengeli ve tedbirli mücadelesi sonuç verdi. Türkiye daha iyi bir duruma geldi. CHP’nin, İP’in, şunun bunun yıkım edebiyatı boşunadır. Türkiye ekonomisi kalkışa geçmiştir. Ekonomik dengelenme süreci başarılıdır. Makro ekonomik göstergeler düzelmektedir. İşsizlik sorunu da mutlaka aşılacaktır. Ülkemize güvenelim, karamsarlık ve korku aşılayanlara da itibar etmeyelim. Döviz çıktıkça ağızlarının suyu akan, başları dönen, içten içe sevinç çığlıkları atan satılmışlar bellidir, bilinmektedir. Gün, birlik olma günüdür. Gün, aynı safta toplanma günüdür. Gün, dayanışma ve yardımlaşmayı vaat ve vaaz eden faziletlerimizi güçlendirmenin günüdür. Hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının, iş aleminin, ekonomik aktörlerin, elbette aziz milletimizin dövizdeki spekülatif ataklara tepki ve mukavemeti takdire şayandır. Türkiye ekonomisi gücüne güç katacaktır. İnancım ve ümidim budur.

2020 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi de TBMM Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor.

Evet takip ediyorum. Günbegün bilgi alıyorum. Milletvekili arkadaşlarımızdan katılımı yüksek tutmalarını istedim. 2020 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum. İnşallah 2020 Türkiye için huzur, bereket ve bolluk içinde geçer. Uluslararası kuruluşların Türkiye’nin ekonomik büyüme rakamını revize edip yükseltmeleri de iyimserliği ve pozitif beklentileri güçlendirmektedir.

Bizim durduğumuz yer bellidir. 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nin normal tarihi Haziran 2023’tür. Erken seçim talepleri yanlıştır. Parti olarak seçimin zamanında yapılması kararındayız. Bundan da taviz vermeyiz. AK Parti de aynı karar ve duruşu görmekten memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim. Herkes hesabını 2023’e göre yapsın.

HDP MEYDAN OKUSA NE YAZAR OKUMASA NE YAZAR

HDP’nin erken seçim talebini nasıl değerleniyorsunuz? Sine-i millete dönmekten bahsettiler bir ara.

Onların ne işi olur sine-i milletle, onların dönüp dolaşacakları yer Kandil’in mağara kovuklarıdır, terörün sine-i melanetidir. Meydan okuyorlarmış, okusalar ne yazar okumasalar ne çıkar? Bizim durduğumuz yer bellidir. 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nin normal tarihi Haziran 2023’tür. Erken seçim talepleri yanlıştır. Parti olarak seçimin zamanında yapılması kararındayız. Bundan da taviz vermeyiz. AK Parti de aynı karar ve duruşu görmekten memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim. Herkes hesabını 2023’e göre yapsın. Milletimiz seçimlerden yorulmuştur. Cumhur İttifakı, 2023 Lider Ülke Türkiye’nin inşası için çalışacaktır. Daha yapılacak çok işimiz vardır. Siyasi polemikle geçecek vakit yoktur. Boşa kaybedecek zaman da yoktur. HDP’nin peşine takılan CHP, İP ve SP’nin hali acıklıdır.

İP’li Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan 5-6 bakanlık verilirse parlamenter sisteme dönme şartıyla hükûmete gireriz dedi.

O şahsın ciddiye alınacak bir yanı yoktur. Kendi partisi bile ayaza bıraktı. Rezil oldu. Bitmiş tükenmiş bir şahsa diyecek başka bir şey de olmamalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, TÜRKGÜN’e verdiği mülakat her açıklamasıyla gündemin ana konusu olmaya devam ediyor. Sistem tartışmalarına ve FETÖ ile mücadeleye değinen MHP Lideri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin asla değişmeyeceğini, aksayan yerlerin düzeltilerek güçlenmiş bir şekilde yoluna devam edeceğini söyledi. Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın Türkiye’nin beka nefesi olduğunu söylerken, FETÖ ile mücadelede siyasetçilerin konuşmalarına dikkat etmesi gerektiğini de ifade etti...

 OYUN KURANLARA KARŞI DİKKATLİ OLMALIYIZ

TBMM’de CHP’li Grup Başkanvekili’nin AK Parti’li mevkidaşına ‘susturun bu kadını’ sözü’nü nasıl yorumluyorsunuz?

O tartışmayı Meclis Başkanvekili’miz Celal Adan Bey iyi yönetti. CHP’li Grup Başkanvekili’nin üslubu çirkin ve kabaydı. Gerçi özür diledi, ama asıl niyeti de gün yüzüne çıkmış oldu. Bir daha yaşanmaması temennimdir. Toplumda başörtüsü gerilimini tekrar tırmandırmak isteyen provakotif olaylar da gözümüzden kaçmıyor. İnsanlarımızın giyim tarzına ve tercihine hiç kimse müdahale edemez. Başı kapalı da, başı açık da bizim için çok değerlidir. Oyuna gelmeyelim. Oyun kuranlara dikkat edelim. İstanbul’daki müessif hadiselerin tekrar etmemesi başlıca dileğimdir. Fikri ve siyasi mücadeleler, şahsi husumetlere yol açmamalıdır.

SİYASİ DON KİŞOTLAR GAFİLLİKTE SINIR TANIMIYOR

Parlamenter Sistem’e dönüş için muhalefet sürekli çağrıda bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tutmadığı iddiaları dillendiriliyor. Ne diyorsunuz?

Tamamen yalan ve aldatma. Tevriye sanatı; meramını gizlemek, güzel anlatımlarla asıl amacı gözden uzak tutmaktır. Bu sanatın siyasetteki kullanımında; sabır, sebat, akıl, ölçü, irade ve nefse hâkimiyet esastır. Kelimelerin mana zenginliğine kasti ve keyfi anlamlar yüklenmesi amaç yozlaşmasına, hitabet ucuzluğuna, gülünç durumlara yol açar. Bu vesileyle tevriyeden velveleye geçiş kısa sürede gerçekleşecek, muhatabının eğer yüzü varsa kızarmasına, eğer kalbi varsa burukluk yaşamasına neden olacaktır.

Bir siyaset insanı, velveleye teslim olmuşsa, gevezeliğe tamam demişse, sanal diklenmelerle günü kurtarmaya heves ediyorsa, iradesi insiyakla örülmüş, ifadesi izansızlıkla örtülmüştür. Don Kişot; yel değirmenlerini, koyun sürülerini dev düşman kümeleri gibi görür, mızrağı çektiği gibi saldırırdı. Bugün Türk siyasetinde siyasi Don Kişotların varlığı da oldukça düşündürücü. Atıyorlar, tutuyorlar, gafillikte sınır tanımıyorlar. Sahte benlikleri etrafında marazi bir ortam oluşturanlar için her şeyin, her gelişmenin, hatta bütün hadiselerin merkezi kendi nefisleridir. Bunlar, çıkarları kimi işaret ediyorsa düğme iliklerler. Asla ilkeleri yoktur, asla ülküleri yoktur, asla çizgileri yoktur. Parlamenter Sistem’e dönme çağrısı yapanlar da böyledir. Eskiye dönülmesi imkânsızdır. Türkiye demokratikleşme, normalleşme ve istikrara Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ulaşacaktır.

YENİ SİSTEM, TÜRK DEVLET GELENEĞİNE UYGUN

Yeni sistem, milletimizde tutmuş ve kabul görmüştür. Aksini iddia eden izansızdır.

Bugün Türk siyasetinde siyasi donkişotların varlığı da oldukça düşündürücü. Atıyorlar, tutuyorlar, gafilikte sınır tanımıyorlar. Sahte benlikleri etrafında marazi bir ortam oluşturanlar için her şeyin, her gelişmenin, hatta bütün hadiselerin merkezi kendi nefisleridir. Bunlar çıkarları kimi işaret ediyorsa düğme iliklerler. Asla ilkeleri yoktur, asla ülküleri yoktur.

 Yeni sistem kökleşmektedir. Türk devlet geleneğine en uygun sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Bu sistemle beraber güçler ayrımı netleşmiş, devlet yönetiminde ahenk ve düzen temellenmiştir. Cumhur İttifakı ihanete ve Türkiye düşmanlarına karşı dirilen millî ruh, millî bekayı esas alan ahlakî ve siyasî bir uzlaşmadır.

 Sistemin kusur ve eksiklikleri bertaraf edilmiştir. Türkiye yeni sistemle birlikte yükselişe geçmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi temel önceliğimizdir. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, bu yeni sistemle kararlar süratle alınmakta, uygulamaya süratle geçilmekte, herhangi bir gecikme yaşanmamaktadır.

İP’in başkanı, Parlamenter Sistem’e desteğin yüzde 63’e ulaştığını söylüyor. Ne Parlamenter Sistem’i de ne de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden haberi var. Boş konuşuyor, kem konuşuyor, yalan konuşuyor. Yeni sistem kökleşmektedir. Türk devlet geleneğine en uygun sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Bu sistemle beraber güçler ayrımı netleşmiş, devlet yönetiminde ahenk ve düzen temellenmiştir. Cumhur İttifakı, ihanete ve Türkiye düşmanlarına karşı dirilen millî ruh, millî bekayı esas alan ahlakî ve siyasî bir uzlaşmadır.

 Cumhur İttifakı, “Muasır medeniyeti aşma” hedefini yakalama iradesi, Türk devletini ve Türk milletini ilelebet yaşatma ülküsü, dünyaya vurulacak Türk mührünün müjdecisidir. Cumhur İttifakı, Türk milletinin tarihî uzlaşması, istiklal ve istikbalimizin teminatı, kutlu bir diriliş ve yükseliş hamlesidir. Cumhur İttifakı, cumhuriyetin iradesi, millî bekanın nefesi, istikbalin sesi, milletin ta kendisidir. Cumhur İttifakı, ülkemizin kalkınması, milletimizin refah ve huzurunu temin etme gayretidir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin güvencesi cumhurdur, cumhurun ittifak ruhu ve duruşudur.

Parlamenter Sistemi’n kusur ve eksiklikleri bertaraf edilmiştir. Milli bekamız daha da sağlam esaslara bağlanmıştır. Türkiye yeni sistemle birlikte yükselişe geçmiştir. Buna da hiç kimse mani olamayacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi temel gündem ve önceliğimizdir. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, bu yeni sistemle kararlar süratle alınmakta, uygulamaya süratle geçilmekte, bununla birlikte herhangi bir gevşeme ve gecikme yaşanmamaktadır. Kurumlar arasında bir denge ve düzen vardır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha yenidir. Bu yeni Sistemi’n tam oturması sabahtan akşama hemen olacak bir iş değildir. Zamanla taşlar yerine oturacak, sistem tıkır tıkır çalışacaktır.

Yeni sistemle ilgili bazı çalışmalardan bahsedilmişti. Size ulaşan bir değerlendirme oldu mu?

Henüz öyle bir çalışma tarafıma ulaşmadı. İnanıyorum ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan veya tekleyen yanları varsa bunlar düzeltilecek, yola devam edilecektir. Parlamenter sisteme dönelim diyen müflis siyaset erbabı kendine başka bir iş bulsun. Aynı yoldan geçerek farklı sonuçlar alacaklarını zannetmesinler. Konu kapanmıştır. Kapatan da Türk milletidir. Türkiye’nin geleceği, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle belirlenecektir. Gelecek nesillere en büyük emanet ve hediyemiz bu sistemdir. FETÖ’nün, PKK’nın, Türk ve Türkiye düşmanlarının kökü kazınacaksa bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sunduğu tarihi imkân ve fırsatlarla olacaktır.

FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞININ İHMAL EDİLMEMESİ GEREKİR

FETÖ’yle mücadele sizce nasıl?

Samimi bir mücadele sürüyor. Bir düşünün, sadece TSK’dan 150’si general olmak üzere 17 bin 866 ihraç gerçekleşmiştir. 3 bin 926 hakim ve savcı meslekten çıkarılmıştır. Kolay bir süreç değil. Pensilvanya’daki hainin ABD tarafından korunması, halen ülkemize iade edilmemesi büyük bir açmaz ve yanlış. Fakat zaman zaman bazı açıklamalar kafaları karıştırıyor. Bunlardan birisi de Bülent Arınç’ın sözleri. Kuyruk acısı varmış gibi konuşuyor, pompacı olarak vicdan edebiyatı yaptıklarının bir ara bombacı olduğunu unutmuşa benziyor. Arınç ağzını kapatsa iyi olacak, fazla konuşması kendisine zarar veriyor. Tartışmaya açıyor, maşeri vicdan rahatsız oluyor. FETÖ’nün bütün uzantıları elbette temizlenecek, ama biraz zaman alacak. Bu arada siyasi ayağı ihmal etmemek gerekiyor.

EYT ve Ceza İndirimi konuları da epey tartışma konusu.

Evet haklısınız, EYT konusunda ki görüşümüz bellidir, daha önce açıklanmıştır. Bir mağduriyet vardır, fakat ekonomik imkan ve şartları da hesaba katmak lazımdır. Türkiye bir beka mücadelesi veriyor. Teröre amansız ve tavizsiz bir karşı duruş sergileniyor. 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı başladı, 29 Mart 2017’de sonlandı. 3 binden fazla DEAŞ’lı terörist etkisiz hale getirildi.

Sınırlarımıza paralel şekilde kurulmak istenen terör koridorunu baltalamak için 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekatı başladı ve 18 Mart 2018’de Afrin merkez kontrol altına alındı.

Cerablus, Afrin, El Bab temizlendi, huzura ve güvenliğe kavuştu. Bunu Türkiye tek nefes olarak başardı. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde çalışmalar devam ediyor. 12 Gözlem noktasında Türkiye teröre karşı, Suriye halkının istikrarı için elini taşın altına koymuş durumda.

Suriye’de barış ve çatışmasızlık ortamının inşası için her türlü fedakarlık yapılıyor. Bunu takdirle izliyor ve destekliyoruz. Barış Pınarı’nda sağlanan başarı ortadadır. Kıran 1-2-3-4-5-6-7; Pençe operasyonları muazzam bir inançla icra edilmiştir.

Terörle mücadele yüksek maliyetli bir süreç. Mesela Fırtına Obüsleri dakikada 6 ile 8 mermi atma kapasitesine sahip. Bir saatte yaklaşık 240-250 mermi atabiliyorlar. Obüsler günde 2 saat kullanılıyor, bu da ortalama 500 obüs mermisinin kullanıldığı anlamına geliyor. Bu mermilerin ortalama fiyatı 1000 dolar. Günde 500 mermi 500 bin dolar eder. Tek bir fırtına obüsünün sadece atıştaki mermi maliyeti yılda 50 milyon dolara yaklaşıyor.

Bir harekatta 100 obüs topu kullanıldığını düşünürsek yılda sadece 5 milyar dolar obüs maliyeti karşımıza çıkar. Bir savaş uçağının attığı sıradan bir bombanın fiyatı 2500 dolar. F-16’ların attığı bombanın ortalama fiyatı da yaklaşık 3000 bin dolar. Bu bombaların laser güdümlüsü var, sığınak delicisi var, var da var. Türkiye bunları iki yıldır Kırıkkale’de üretiyor. TSK’nın yerli malı olarak geliştirilen Roketsan’ın ürettiği Cirit Füzelerinin maliyeti de epey fazla. Bu işler kolay olmuyor derken kast ettiğim bu. Nasıl olsa ezbere konuşmak maliyetsiz.

Bir F-16, hiç ateş açmadan 1 saat havada uçmasının maliyeti 14 bin dolar. Sadece Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde uçan savaş uçaklarımızın yakıt bedeli 1 milyon dolar. Bomba ve mühimmat bedelinden bakınız hiç bahsetmiyorum bile. Söylemek istediğim şudur. Fedakarlık olmadan bekamız ve bağımsızlığımız muhafaza ve müdafaa edilemez. Terörle mücadelenin bir bedeli var. Bu bedele var olmak için katlanmak zorundayız. Ekonomide spekülasyon yapanlar ne kurşunun, ne bombanın maliyetini bilenlerdir. Bunlar boş boş konuşmaktadır. Bütçemiz elverir, ekonomik imkanlar artar, o zaman her ihtiyaç anında telafi edilir. Biraz sabır gerekiyor. Biraz tahammül gerekiyor. Biraz da milli hedefleri anlamak gerekiyor.

EYT konusunda Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları isabetlidir. Ceza indiriminin bir an önce kanunlaşması, cezaevinde gün sayanların sevdikleriyle buluşmaları kaçınılmaz bir adalet ihtiyacıdır. Genel Başkan Yardımcımız Sayın Feti Yıldız’ın verdiği kanun teklifinin arkasındayız. Yasalaşmasını bekliyor ve istiyoruz.

Cumhurbaşkanı’nın 13 Kasım’da ABD’ye yaptığı ziyareti nasıl yorumluyorsunuz?

Son derece başarılı. Türkiye’de ne söylemişse ABD’de aynısını söyledi. Duruşu tutarlı ve milliydi. Türkiye’nin tezlerini hakkıyla savundu. Kendisine teşekkür ediyoruz. Dünyanın gözü önünde ter&