Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Genel Başkanı Devlet Bahçeli EtikHaber’e özel “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Dayatması: Yalanlar- Gerçekler-Türkiye’nin Önüne Kurulan Çetin Tuzaklar” başlıklı açıklama yaptı.

MHP Lideri Bahçeli’nin EtikHaber’e özel olarak yaptığı açıklama şu şekilde:

Yalanlar- Gerçekler-Türkiye’nin Önüne Kurulan Çetin Tuzaklar

-Giriş

Milliyetçi fikriyatın isabet ve iradeyle işaret ettiği sarih gerçek, tarihin milletler ve medeniyetler mücadelesinin ana yatağı, ana kaynağı olduğu yönündedir.

Bu mücadele dinamiğinin şiddet ve sürecini tespit, istikamet ve ilerleyişini tayin eden tarihsel, kültürel, sosyolojik, psikolojik ve siyasi faktörler birbiriyle hem ilişki halindedir, hem de birbirini tamamlar niteliktedir.

Biri olmadan diğerinin varlığı stratejik zaafları örtmeye yetmeyecektir.

Milletler mekanda (yani vatanda) ve zamanda baki kalmayı hedeflemişlerdir.

Bu maksatla da verili aklın rehberliğinde, tarihi gerçeklerin refakatinde sürekli arayış ve çabanın içinde bulunmuşlardır.

Deyim yerindeyse, hayat kasesinin dibinde yatan balözünün tadına varmak her milletin amacıdır.

Bunu yapıyorken beka terazinde özgürlük-güvenlik dengesini gözetip demokrasiyle demagoji tefrikini dikkat ve ferasetle gerçekleştirmek karmaşanın içindeki sadeliği, genelin içindeki özeli, mücadelenin ruhundaki mukavemeti temin ve teşhir edecektir.

Tatsız ve talihsiz bir fasıl olarak tarihin kuytu köşelerinde gömülü duran hadiselerin derinine inildiğinde yanlış görüşlerin, yalan duruşların, yozlaşmış beklentilerin müessiriyeti çarpıcı şekilde görülecektir.

Geleceğe dair sözü olmayanların, sahici üslup ve samimi tutumdan mahrumiyet çekenlerin hayatın doğal akışında kontrolsüzce sürüklenmeleri son derece doğal ve normaldir.

Mesnetli, tutarlı ve içi dolu söz söylemek bir fikir pırıltısına, gerçeklerle bütünleşmiş bir siyaset başarısına delalet edecektir.

Ne dediğini bilmeyenlerin neyi savunduğunun etik kurallar muhtevasında bir önemi yoktur.

İddiaları, ifade ve irade gücüyle desteklenmemiş olanların fiil ve düşünceleri iğneyle kuyu kazmaktan farksızdır.

Türk milleti son iki asırda nice badireyi milli birlik ve dayanışma ruhunun aziz ikramıyla aşmasını bilmiş, aynı zamanda daha istikrarlı, daha huzurlu, daha güvenli, daha kudretli bir hükümet modelini olağanüstü şartların karmaşışından çıkarmayı başarmıştır.

Mutlakıyet-Meşrutiyet-Cumhuriyet; tarihi ve milli varlığını müdafaa etme azmi taşıyan aziz milletimizin tercih ve temin ettiği rejim modelleri olarak tezahür, hatta zaman içinde tekamül etmiştir.

Rejim ile hükümet ve yönetim sistemleri elbette ayrı ayrı ele alınmalıdır.

Hükümet sistemini rejim diye tanımlamak ya cehaletin ya da maksatlı saptırmanın eseridir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten itibaren maruz kalınan sistemsel aksamalar, devlet kurumları arasındaki güç ve yetki karmaşası, kuvvetler ayrımı konusundaki çatlaklar devamlı gündemdeki yerini korumuştur.

İstikrarsız hükümetler, koalisyon kavgaları, siyasi kutuplaşma ve anlaşmazlıklar seri ve süratli kararlar alınmasına hep mani olmuştur.

İşin aslında tek parti döneminin ne derece Parlamenter Sisteme uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur.

Krizlerin, darbelerin, yönetimdeki çift başlılığın, siyaset kurumuna kök salan uzlaşmaz ihtilafların millet ve devlet hayatında pek çok çarpıklığı teşvik edip tetiklediği her aklı başında insanımızın malumudur.

Özellikle 15 Temmuz FETÖ işgal kalkışması yönetim sisteminde demokratik ve tarihsel mirasımızla çelişmeyen bir değişikliğin acil bir ihtiyaç olduğunu tescillemiştir.

Bu kapsamda milli iradenin oluru ve onayıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkemizin zor ve sıkıntılı bir döneminde halk oylaması yoluyla kabul edilmiştir.

Toplumsal dokuya, milli bünyeye, Türk kültür ve tarihsel müktesebatına uygun olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi büyük bir boşluğu doldurmuş, zaman içinde yoğunluk kazanan eksiği kapatmıştır.

Bu nedenle “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çağrıları çaresizliğin ispatı, hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuç bekleyen siyasi acziyetin ilanıdır.

Parlamenter Sistemi siyasetlerinin ana ekseni haline getiren partiler, işlevini iyice yitirmiş, sorun çözme kabiliyetini kaybetmiş bir yönetim sisteminin Türkiye’nin geleceğinde yeri olmadığını anlamak ve kabullenmek durumundadır.

Buna karşı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2020 yılı sonu itibariyle hukuken ve fiilen 2 yıl 5 ay 22 günlük bir uygulama mazisine sahip olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş döneminin ardından çok partili hayata geçildikten sonra 72 yıldır devrede olan Parlamenter Sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte üçüncü evresine de girmiştir.

Güçlü Meclis, etkili yürütme, bağımsız ve tarafsız yargı ile birlikte kudretli devlet, güçlü Türkiye adım adım tesis edilmeye başlanmıştır.

İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Değerlendirmesi Hukuki ve Siyasi Süreç:

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin gerçekleşebilmesi siyasi bir temenni yanında bir hukuki süreçtir. Öncelikle, parlamenter sisteme geri dönüşün sağlanması için Anayasa Değişikliği gerekmektedir.

Anayasa Değişikliği için TBMM’de en az 200 milletvekilinin teklifi ve en az 360 milletvekilinin kabul etmesi, Cumhurbaşkanı geri gönderirse en az 400 milletvekilinin kabul etmesi, ayrıca halkoylamasında geçerli oyların yarısından çoğunun kabul olması gerekmektedir.

Bu çerçevede mevcut TBMM milletvekili dağılımı dikkate alındığında Güçlendirilmiş Parlamenter sistemi öneren partilerin hepsi bir araya gelse bile gerekli Anayasa değişikliğini yapabilmeleri mümkün değildir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin temel özellikleri konusunda bugüne kadar HDP (S.Demirtaş), CHP (M.Erkek) ve Gelecek Partisi tarafından kamuoyuna açıklamalar yapılmıştır.

Bu açıklamaları, özet olarak 4 madde halinde sıralamak mümkündür. Bunlar;

Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından seçilmesi, partisiz, tarafsız olması, sadece sembolik ve törensel yetkilere sahip kılınması,

Hükümetin parlamento içinden kurulması, bakanların seçilmiş olması, Hükümet kurulmasının kolaylaştırılması ve düşürülmesinin zorlaştırılması konusunda "yapıcı/kurucu güvensizlik modeli”nin getirilmesi,

Siyasi partiler ve seçim sistemi, TBMM İçtüzüğü, medya, sivil toplum, yerel yönetimler, yargı, ekonomi ve bürokrasi konularıdır.

Bu önerilere bakıldığında; sürekli eskiye dönülmeyeceğinin vurgulanmasına karşın, açıklanan önerilerin genel olarak eskiye dönüş içerdiği, ülkemizde daha önce uygulanan Parlamenter Sistemin tanımlandığı açıktır.

Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi 1982 Anayasasında yer almış, 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiş ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi bu değişiklik çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi içeren 2017 Anayasa değişikliğinde de yeni sistemin bir gereği olarak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi öngörülmüş ve 2018 de yapılan seçimle Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiştir.

Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın Meclis tarafından seçilmesi, partisiz, tarafsız olması, sadece sembolik ve törensel yetkilere sahip kılınması önerisi eski sistemde var olan ve uzun yıllar uygulanan bir yöntemdir.

Bir başka husus ise, Cumhurbaşkanı’nın Meclis tarafından seçilmesi, halen doğrudan yansıyan halk iradesini ortadan kaldıracak olmasıdır.

Ayrıca sembolik görev, yetki ve sorumluluğun boyutu belirsizdir.

Devletin başı sıfatı ve yürütmenin bir unsuru olacak Cumhurbaşkanlığı makamına bu sıfatlara uygun görev ve sorumluluk yüklenmesi başlı başına yürütmedeki çift başlılığı görev, yetki ve sorumluluk tartışmalarını yeniden başlatacaktır.

Geçmişte Cumhurbaşkanı’nın kağıt üzerinde kalan tarafsızlığı uygulamada yarattığı sorunlar nedeniyle birçok tartışmanın da dinamiği olmuştur.

Anayasamızda Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı yaptığı görevle ilgili olarak zaten vardır ve esas olan da bu olmalıdır.

Cumhurbaşkanı dahil herkesin temel haklarından olan siyasi partiye üye olabilme özgürlüğü engellenmemelidir. Hükümetin parlamento içinden kurulması Parlamenter Sistemin temel bir özelliği olup, Ülkemizde 2017 Anayasa değişikliğinden önce uygulanmış ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte kalkmıştır.

Yürütmenin TBMM’nden çıkması halinde, Cumhurbaşkanı da yürütmenin bir unsuru olacak, geçmişte yaşanan siyasi sorumluluk ve yetki tartışmaları yeniden gündeme gelecektir.

Yürütmedeki çift başlılık karar alma süreçlerinde, hükümet Cumhurbaşkanı ilişkilerinde tekrar krizler yaşanmasına yol açacaktır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sağladığı katı kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacak, hükümet Meclis çoğunluğundan çıkacağı için yürütme yasama üzerinde tahakküm kuracaktır.

TBMM’nin etkinliği azalacak, kısa ömürlü ve istikrarsız hükümetlere, koalisyonlara yeniden zemin hazırlanmış olacaktır.

Milletin doğrudan yürütmeyi seçme hakkını ortadan kaldırmak hükümete güç kazandırmayacağı gibi tersine parlamento içinden kurulacak hükümetlerin daha zayıf olmasına sebebiyet verecek, aynı zamanda da demokrasiyi zayıf karakterli hale getirecektir.

Zira parlamenter hükümetler halkın doğrudan gücüne değil dolaylı gücüne dayanmaktadır.

CHP’ye ait “Bakanların seçilmiş olması” önerisi ise yeni bir öneridir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra muhalefet partilerinin en fazla eleştirdiği konulardan birisi bakanların seçilmiş olmaması olup, Meclis’in muhatabının, yürütme erki ve mensupları yerine, onun atadığı bürokratlar olduğu ifade edilmekte, “Sarayın atadığı memur bakanlar” gibi yakışıksız ifadeler kullanılmaktadır.

Parlamenter Sistemde bakanların milletvekili olması sebebiyle daha güçlü olduğu yaklaşımı gerçekleri yansıtmamaktadır.

Sıkça kullanılan atanmış ve seçilmiş bakan ifadesi teknik yanlışlıklar barındırmaktadır.

Zira Parlamenter Sistemde de hem milletvekilleri arasından hem de parlamento dışından bakan atanması mümkün bulunmaktadır.

O halde milletvekillerinin bakan olması hem o bakanı hem de hükümeti daha güçlü yapmayacaktır.

Ayrıca tüm bakanlar milletvekili de olsa seçildikten sonra başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır.

Nitekim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmeden önce kurulan hükümetlerde 118 defa Meclis dışından bakan atanmıştır.

Tarafsız olması kapsamında seçimler öncesinde Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanlıklarına yapılan 24 atama dikkate alınmazsa Meclis dışından gelen bakan sayısı 94’tür.

"Yapıcı/kurucu güvensizlik modeli”:

CHP, hükümet kurulmasının kolaylaştırılması, düşürülmesinin zorlaştırılması amacıyla Almanya, Belçika, İspanya gibi ülkelerde uygulanan "Yapıcı/kurucu güvensizlik modeli”nin getirilmesini önermiştir.

Gelecek Partisi de, parlamenter sürecin kilitlenmesini önleyecek mekanizmalar sunarak sistemin güçlendirilmesi kapsamında; güvenoyunda basit çoğunluğun, hükümet düşürmede nitelikli çoğunluğun aranmasını, gensoru mekanizmasının yapıcı güvensizlik oyu ile birleştirilmesini gündeme getirmiştir.

Güven oylamasında mevcut milletvekili sayısının salt çoğunluğunun, gensoruda ise TBMM üye sayısının salt çoğunluğunun aranması suretiyle hükümet kurmayı teşvik, düşürmeyi caydırma uygulaması Anayasamızda yer almış hükümlerdi.

Ancak bu önlemin bir çözüm olmadığı aşikardır.

Hükümet kurulmasının kolaylaştırılması, düşürülmesinin zorlaştırılması amacıyla "Yapıcı/kurucu güvensizlik modeli” önerisi yapılmaktadır.

Parlamenter Sistemle yönetilen bazı ülkelerde uygulanan "Kurucu/yapıcı güvensizlik oyu" yöntemine göre, Meclis bir hükümeti ancak yeni başbakanı belirledikten sonra düşürebilmekte, Meclis’in işbaşında olan bir hükümete güvensizlik oyu verebilmesi için önce yeni hükümet için anlaşması gerekmektedir.

Ülkemizde geçmiş sistemde hükümetlerin güvenoyu alamaması ya da gensoru ile düşürülmesi olayları nadir yaşanmıştır.

Parlamenter Sistem döneminde yaşanan siyasi istikrarsızlıkların altında yatan esas neden, hükümet krizleri, kısa süreli koalisyon ve azınlık hükümetleri, iç ve dış vesayet odaklarının siyasete müdahaleleridir.

Türkiye için yeni bir öneri olarak takdim edilen yapıcı güvensizlik oyu, gensoru ile düşürülen hükümetten sonra yeni hükümetin kuruluşunun gecikmesinden kaynaklanan sorunları önlemeye çalışsa da Parlamenter Sistemin temel sorunlarını çözmemektedir.

Parlamenter Sistemin karakteristik özellikleri olan seçim sonrası hükümet kuruluşunun gecikmesi, pazarlıkların, milletvekili transferlerinin devrede olması, iki seçim arasında kısa süreli ve istikrarsız hükümetler oluşması, sık sık seçime gidilmesi, öngörülebilirliğin ortadan kalkması ve nihayet güvensiz, istikrasız hükümetler ile ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın sebep olduğu kriz ve kaos ortamını engelleyememektedir.

Diğer yandan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde hükümetlerin düşürülmesini zorlaştırmak istikrar için yeterli olmadığı gibi sadece görevde kalmak da tek başına bir anlam ifade etmemektedir.

Zira hükûmetin görevde kalması yanında ülkeyi yönetebilmesi için kanun çıkarma kabiliyetine de sahip olması gerekmektedir.

Ancak bu tür geçici tedbirlerle hem kanun çıkaramayacak hem de parlamentoda başka bir alternatif oluştuğunda her an düşürülebilecek bir hükümet söz konusu olacaktır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki yapıcı/kurucu güvensizlik oyu hükümet istikrarsızlığına gerçek anlamda çözüm getirmediği gibi esasen hükümet kurmak için daha fazla pazarlık yapılmasını da gündeme getirme potansiyeli taşımaktadır.

Bu modelin Parlamenter Sistemi "güçlendirmeye" yaramayacağı açıktır ve nitekim uygulandığı ülkelerdeki uzun süreli hükümet krizleri bilinmektedir.

CHP önerisinde örnek alınan Almanya, İspanya ve Belçika’da hükümet kurmanın kolay, düşürülmesinin zor olmasının tam tersine bu ülkelerde son yıllarda uzun süre meşru hükümet kurulamamış, geçici ve azınlık hükümetleri kurulmuş, gensoruyla hükümet düşürülmüş, sıklıkla seçime gidilmiş, ağır siyasi krizler ve siyasi istikrarsızlıklar yaşanmıştır.

Almanya’da, 2017 seçimlerinden sonra 5,5 ay hükümet kurulamamıştır.

Bu ülkede 2017 ve 2018 yıllarında yaşanan en önemli olayların başında bir türlü kurulamayan hükümet gelmektedir.

Almanya’da 24 Eylül 2017 tarihinde yapılan seçimlerden sonra hükümet kurma çalışmaları uzun süre sonuçsuz kalmış, yaklaşık 5,5 ay sonra, bir başka ifadeyle 169 gün sonra 12 Mart 2018 tarihinde Hristiyan Birlik Partileri (CDU ve CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında koalisyon hükümeti konusunda uzlaşma sağlanmıştır.

Modern Almanya tarihinde, bu kadar uzun süre hükümetsizlik görülmemiştir.

İspanya’da son 5 yılda siyasi istikrarsızlıklar yaşanmıştır.

Gensoru ve güvenoyu uygulamalarıyla hükümetler düşmüş, uzun süre hükümet kurulamamış, ikisi 2019 yılı içinde olmak üzere 5 yılda 4 kez seçim yapılmıştır.

İspanya’da 1 Haziran 2018’de yapılan gensoru oylamasıyla hükümet düşmüş ve geçici bir hükümet kurulmuştur.

Bu hükümetin 2019 bütçesi Parlamentoda onaylanmadığı için Başbakan, erken seçim çağrısı yapmak zorunda kalmıştır.

28 Nisan 2019 tarihinde yapılan seçimlerden sonra hükümet kurulamamış, 10 Kasım 2019 tarihinde tekrar seçime gidilmiştir.

Belçika'da yapılan seçimlerin ardından hükümetsiz kalma süresi, 1988’de 148 gün, 1979’da 107 gün ve 1992’de 102 gün, 2007'de 194 gün olmuştur. 2010'daki seçimden sonra ağır bir siyasi kriz yaşanmış, ülke yaklaşık 1,5 yıl diğer bir ifadeyle 541 gün hükümetsiz kalarak bu alanda dünya rekorunu kırmıştır.

25 Mayıs 2014’te yapılan seçimlerden 134 gün sonra 7 Ekim 2014’te dört parti sağcı bir hükümet koalisyonu kurma konusunda anlaşmaya varmıştır.

26 Mayıs 2019’da yapılan seçimlerin üstünden de yaklaşık 16 ay, bir başka ifadeyle 492 geçtikten sonra 1 Ekim 2020 tarihinde 7 partili koalisyon hükümeti kurulmuştur.

Yeni bir hükümetin kuruluşuna kadar meşruiyetini kaybetmiş olan Belçika hükümetinin bütçe ve uluslararası anlaşmalar hakkında kararlar alması mümkün olmamıştır.

Belçika F-35 pazarlığının yapıldığı, Brexit’in tartışıldığı bir dönemde meşru bir hükümete sahip olmamanın zorluklarını yaşamıştır.

Flaman Liberal Partili Başbakanın basın toplantısına katılan Sosyalist Parti Genel Başkanı, kimin başbakan olacağına yönelik soruya verdiği esprili cevapta, "Nasıl seçeceğimizi bilemedik, o yüzden yazı tura attık. Alexander denk geldi ama bu harika bir tercih" demiştir.

Böylece Belçika'da "Vivaldi koalisyonu" olarak adlandırılan 7 partili hükümet üzerinde anlaşılmıştır.

-Sonuç

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem kavramını ilk telaffuz eden ve sisteme dair önerileri ilk açıklayan HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’tır.

HDP, CHP, İP, SP, DEVA VE GP’nin dile getirdiği “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” söyleminin, içi boş ve tamamen taktik amaçlar için uydurulmuş bir kavram olduğu anlaşılmaktadır.

Hatırlanacağı gibi halk oylaması sürecinde de kamuoyunu yanıltmak için gerçek dışı iddialar ortaya atılmıştı.

Anayasa değişikliğinin sadece bir hükümet sistemi değişikliği olmayıp bir rejim değişikliği olduğu, Cumhurbaşkanı’na Anayasa ve kanunları değiştirme yetkisi verildiği gibi asılsız isnatlar bunlardan bazılarıdır.

Temel dinamiği Cumhur İttifakı karşıtlığı ve Türkiye düşmanı çevrelerin sözcülüğü olan bu iddiaların karşılık bulmaması üzerine bu defa da uygulama sürecinde farklı argümanlar üretme çabasına girilmiş, “Güçlendirilmiş parlamenter sistem”, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı karşıtlığının siyasi söylemi, ortak sesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Eskiye dönüş olmayacağı ifadesiyle ve güçlendirilmiş tanımlamasıyla kamuoyu oluşturulmaya çalışılsa da, aslında dile getirilen sistem, klasik Parlamenter Sistemdir ve onun unsurlarını barındırmaktadır.

Ayrıca bu ifadeler, Parlamenter Sistemin sorunlu olduğu aynı zamanda da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin işlevselliğinin ve uygulama sonuçlarının başarısının kabul edildiği anlamına gelmektedir.

Milleti esas alan bir sistem daha demokratiktir. Yürütmeyi de Yasamayı da millet seçtiği için milli irade güçlendirilmiş, yönetimde tam istikrar sağlanmıştır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi, Cumhur ittifakı karşısında konumlanan siyasi parti, STK, örgüt, akademisyen ve benzeri odaklar tarafından, ortaklaşa ifade edilebilecek üst bir söylem oluşturma çabası, muhalefeti bir söylem etrafında toplama niyeti olarak görülmektedir.

Aslında HDP, CHP, İP ve SP temsilcilerinin yaptığı anayasa çalışmasının kamuoyuna sızmasıyla birlikte ne yapmak istedikleri de deşifre olmuştur.

Anayasanın ilk dört maddesinde değişiklik, Türklüğün ve Atatürk’ün anayasadan çıkarılması, Türkiye’nin 26’ya bölünmesi, anadilde eğitim ve vatandaşlık tanımı gibi değişiklikleri içeren çalışma ile Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem talebinin eş zamanlı olması manidardır.

Parlamenter Sisteme dönüş için el ovuşturanların amaçları; Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile sahip olduğu güçlü yürütme fonksiyonunu tasfiye etmek, demokratik adımlardan geriye dönüşünü sağlamak ve çıkarlarına uygun bir Türkiye tasarlayanlara hizmettir.

Bunun yanında ülkemizin üniter milli devlet yapısını, milli birlik ve bütünlüğünü bozmaya dönük girişimlere yeniden ortam hazırlamaktır.

Türk milleti bunları görmekte, bilmekte ve yaşamaktadır.

Türkiye’nin yeniden eski sisteme dönmesini, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile elde edilen ileri demokratik kazanımları kaybetmesini içeren, karşıtlık ekseninde, kaos ve kargaşa beklentisinde bir yaklaşımla milletin kafasını karıştırma girişimi millet vicdanında karşılık bulmayacaktır.

Denenmiş ve Türkiye’ye verdiği zararlar tecrübe edilmiş Parlamenter Sisteme geriye dönüşü ifade eden içi boş öneriler, Türkiye’yi yeniden bilindik sorunlarla yüz yüze bırakma girişimidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yaşanan bu sıkıntılar tamamen ortadan kaldırılmış, çözüm diye sunulan sorunlar zaten çözülmüştür.

Yürütmeyi de Yasamayı da millet seçtiği için egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olma ilkesi en güçlü şekilde tezahür etmiştir.

Hal böyle iken yeniden kriz üreten bir yapı tesis etme arayışı, çözülmüş sorunları yeniden Türkiye’nin gündemine taşıma gayreti milletimize haksızlıktır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin geleceğinin mimarıdır.

Artık yapılması gereken inşa ve ilk uygulama döneminin ardından olgunlaşma döneminde sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesinin önündeki engelleri kaldırıcı, ileri atılımları gerçekleştirici düzenlemeleri yaparak yola devam etmek, Türkiye’nin gücüne güç katmaktır.

Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulandıkça olumlu etkisi de görülmeye başlamıştır.

Türkiye yoğun bir şekilde maruz kaldığı bölgesel ve küresel dayatmalara, ekonomik ve siyasi baskılara sistemin sağladığı imkânlar çerçevesinde alınan etkili tedbirler sayesinde karşılık verebilmiştir.

Bunların başında; terörle mücadelede elde edilen tarihi başarılar, KOVİD-19 salgınına ve muhtelif operasyonlara rağmen ekonomide ortaya konulan performans, dış politikada gerek bölgesel planda gerekse küresel ölçekte Türkiye’nin belirleyici aktör halini alması gelmektedir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sağladığı sevk ve idaredeki etkili koordinasyon sayesinde salgın sürecini Türkiye, dünyanın gıpta edeceği bir şekilde yönetmiştir.

Bunların fark edilmesi ise Türkiye hasmı çevreleri tekrar harekete geçirmiş başını CHP’nin çektiği HDP, İP, SP, GP ve DEVA partilerinden ve destekçisi STK’lardan oluşan bir koro, söylemlerini sistemi itibarsızlaştırma ve yeniden Parlamenter Sisteme dönmeye odaklamıştır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem teklifini yapanların, esasen sıkıntılarını kabul ettikleri Parlamenter Sistemden farklı bir şey önermedikleri, Türkiye’nin kurtulduğu prangalara yeniden milletimizi mahkûm etmeyi vadettikleri anlaşılmıştır.

Hatırlanacağı gibi 2018 ve 2019 yıllarında geçirdiğimiz seçim süreçlerinin ana argümanı da zillet ittifakı bakımından Parlamenter Sisteme dönüş olmuştu.

Yine hatırlanacağı gibi tüm seçimlerden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin inşasını gerçekleştiren Cumhur İttifakı zaferle çıkmıştır.

Başta 16 Nisan 2017’deki Halkoylaması olmak üzere 24 Haziran 2018 ve 31 Mart 2019 seçimlerindeki millet iradesinin yok sayılması anlamına gelen bu tavrın bir de demokrasi adına ifade edilmesi hazin bir çelişkidir.

Bu söylemlerin sadece öneri olmaktan çıkıp, ekonomik ve sosyal sorunları tahrik etmek suretiyle, dünyada yaşanan örneklerde olduğu gibi insanları sokağa, devlete karşı isyana teşvik etmek, bir iç karışıklık çıkararak siyasi iktidarı değiştirmek ve buna ilişkin söylem ve eylemlere girişmek Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük, hatta ihanet olacaktır.

Ancak bugün CHP öncülüğünde ısrarla yapılmak istenen de budur.

Oysaki, Türkiye 2023 seçimlerine kadar geçireceği istikrarlı dönemde çözüm bekleyen birçok temel problemini aşabilecek güç ve kararlılıktadır.

Türk milleti 16 Nisan 2017’de nihai hükmünü vermiştir. Bundan geriye dönüş de olmayacaktır.

Birçok uyum düzenlemesi yapılmakla birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olgunlaşma döneminde sistemin tamamlayıcı unsurları olacak yahut varsa sistemin aksayan yönlerini giderecek düzenlemeler yapılarak Türkiye yoluna devam edecektir.

Bu kapsamda olmak üzere; Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, TBMM İçtüzüğü, Milletvekili Dokunulmazlıkları ve Siyasi Etik düzenlemeleri ile Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ilişkin yasa çalışmalarının tamamlanması gerekmekte, Yasama, Yürütme ve Yargıya ilişkin bazı düzenlemelerin gerçekleştirilmesi zarureti bulunmaktadır.

Türkiye FETÖ, PKK, DEAŞ, YPG ve diğer terör örgütlerinin kökünü kazıyacaksa, lider ülke ve küresel güç haline gelecekse Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde bunları başaracaktır.

Nitekim uygulama sürecinde etrafımızdaki ateş çemberine rağmen elde edilen kazanımlar bunu teyit etmektedir.

Zillet ittifakının ağız birliği yaptığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi, içeriği itibariyle esasen klasik Parlamenter Sistem içinde yer alan köksüz ve işe yaramayacak önerilerdir ve Türkiye’yi yeniden karanlık dehlizlere mahkum edecek nitelik taşımaktadır.

Bu nedenle sadece karşıtlık oluşturma üzerinden bir siyasi birliktelik amacı taşıyan önerilerin içi de boştur.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden geriye dönüş gayreti de bu günkü siyasi tablo karşısında Anayasal süreç içinde boşuna çaba, aziz milletimizi oyalama ve kandırmadan ibaret, toplumu kutuplaştırma gayretidir.

Editör: Haber Merkezi