MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay'ın açıklamaları şu şekilde;

''Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun düşünce ve kanaatlerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Bizleri izleyen aziz milletimizi ve muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken aziz vatanımızı bizlere emanet eden atalarımızı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vatan uğruna toprağa düşen kahraman şehitlerimizi, partimizin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş’i rahmet ve minnetle anıyorum.

Salgında, deprem ve çığ felaketlerinde, muhtelif kazalarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Terörle mücadelede başarılarıyla destan yazan güvenlik güçlerimizi tebrik ediyor, her birini Allah’a emanet ediyorum.

Bütçe görüşmelerini, dünyada ve Türkiye’de zorlu geçen bir yılın sonunda gerçekleştiriyoruz. Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Covid-19 salgını, kararlı bir şekilde devam ettiğimiz terörle mücadele, dış politikada bekamızı hedef alan tehditler, ülkemizi diz çöktürmeye yönelik ekonomik saldırılar gündemin öne çıkan başlıklarıdır.

Yüz yıl önce, savaşların ve salgınların gölgesinde “millî hakimiyet” ilkesiyle kurulan ve Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclisimizin önemini bir kez daha idrak ediyoruz. Binlerce yıllık millî tarihimizin ve Gazi Meclisimizin yüz yılının omuzlarımıza yüklediği sorumluluk şuuruyla hareket ediyoruz.

Muhterem milletvekilleri, bütçe hakkı, bir devletin demokratik niteliğinin ilk şartı olup parlamento yoluyla millet adına hükûmeti denetleme araçlarından biridir. Bütçe, toplumsal gerçekleri kavramalı, Türk milletinin beklentilerine ışık tutmalıdır. Meclisin bütçe hakkı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin özü olan denge, denetim ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri düzleminde geliştirilmiştir. Bu kapsamda, mali saydamlık ve hesap verilebilirliğe katkı sağlayan bir bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi performans esasına göre hazırlanmıştır. Performans esaslı program bütçe sayesinde kamu hizmetleri ile kaynak tahsisleri arasında güçlü bir bağ kurulacak ve toplumun beklentilerini öne çıkaracaktır.

On iki gün boyunca sürecek olan bütçe görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin parasının hangi hizmetlerde ne kadar harcanacağını değerlendireceğiz. Gündeme gerçekler ışığında “dün, bugün ve yarın” perspektifiyle bakacağız. Esnafımızın, çiftçimizin, işçimizin, memurumuzun, sanayicimizin, emeklimizin, gençlerimizin, velhasıl, bütün sosyal kesimlerin sorunlarını ve beklentilerini gözeteceğiz. Bütçe görüşmelerini sabırla ve dikkatle takip ederek demokratik olgunlukla, objektif, gerçekçi ve çözüm öneren sunuşlarla düşüncelerimizi paylaşacağız.

Sayın milletvekilleri, dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Covid-19 salgınıyla mücadeleyi devlet-millet bütünleşmesiyle başarılı ve kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. Avrupa, yaşlı hastalarına ölüm protokolleri imzalatırken, devletimiz, her yaştan vatandaşına ihtimam göstermektedir. Sosyal devlet anlayışıyla hastalarımıza teşhis, tedavi ve tedarik imkânları ücretsiz sağlanmaktadır. Batılı ülkeler korsanlık peşinde koşarken, Türkiye, 180’den fazla ülkenin yardım çağrısına karşılık vermiştir. Türkiye'nin vefası, merhameti ve feraseti dünyaya örnek olmaktadır.

Salgınla mücadelede gecesini gündüzüne katarak çalışan bütün sağlık çalışanlarımızı tebrik ediyor, şükranlarımızı sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bize göre siyaset, millet için millete göre, milletle yapılan bir faaliyettir. Bu sebeple, “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” diyoruz. Siyaset, kör dövüşlere teslim edilmeyecek kadar önemli, ucuz siyasetlere kurban edilmeyecek kadar kıymetlidir.

Siyasi motivasyonunu polemiklerden, demagojilerden devşirmek, yabancı ülkelere, terör örgütlerine, FETÖ’ye, PKK’ya sırtını yaslayarak çıkar ummak siyaset değildir. Ülkemizin değerlerine ve kurumlarına düşmanca hakaret etmek ne siyasettir, ne de muhalefettir.  Bizim anlayışımıza göre siyasetçi, varlığını karanlık mahfillerin kirli emellerine değil, Türkiye’ye ve Türk milletine adamalıdır. Siyasetçi gücünü ve referansını Atlantik ötesinden, Avrupa’dan değil millet iradesinden almalıdır. Ülkesine hizmet etmek isteyen her siyasetçi öncelikle milletin değerlerine ve ülkenin kurumlarına saygı duyarak düşüncelerini dile getirmelidir.

Muhterem milletvekilleri, bir siyasetçi düşünün ki yaptığı bir açıklamayla “Türkiye Libya’da çizgiyi aştı.” diyerek kendi ülkesini itham ediyorsa ve aynı kişi “Türkiye Libya’da Birleşmiş Milletlerin kararlarına uymuyor.” diyerek Türkiye’yi şikâyet edip hedef gösteriyorsa bu sözleri nasıl yorumlayacağız?  Bu açıklamadan bir gün sonra Libya’ya insani yardım götüren Türk gemisine, Yunan komutanın talimatıyla Alman savaş gemisi tarafından uluslararası hukuka aykırı olarak Akdeniz’de baskın yapılmıştır. Şu tesadüfe bakın ki bu siyasetçinin birlikte siyaset yaptığı bir siyasi arkadaşı yapılan bu baskını savunarak baskıncılara âdeta meşruiyet sağlamaya çalışıyorsa bunu neyle izah edeceğiz? Bu ve benzeri açıklamalar saymakla bitmiyor ancak biz yine de hafızayı tazelemek bakımından bazı hatırlatmaları yapmaya devam edelim. Bunlar “Türkiye komşularının toprak bütünlüğüne saygı duymuyor, radikal unsurlara destek veriyor.” dediler, ayrıca “Türkiye Azerbaycan’a silah yardımı yaptı, cihatçı gruplar gönderdi.” iftirasını atarak Macron’a ve yabancı ajanslara malzeme verdiler. Türkiye’de can ve mal güvenliği yok, hukuk ve demokrasi yok, yatırım yapmayın anlamında sözler sarf ettiler. YPG’nin terör örgütü olmadığını söylediler. Türkiye’nin terör örgütlerine yönelik sınır ötesi operasyonlarına şiddetle karşı çıktılar. Suriye’de YPG, PKK’yla mücadele eden Türkiye’yi korsan devlet olarak nitelendirdiler. Libya’daki Türk askerini lejyonere benzettiler.

Değeli milletvekilleri, bazıları “Toplumda güvenlik kaygısı arttı ancak bu terör örgütlerinden, gaspçılardan değil polis ve bekçilerden kaynaklanıyor.” diyecek kadar gaflete düştüler. Bu sözler güvenlik güçlerini karalayıp teröristi ve gaspçıyı aklamak değil de nedir? Bir de şu sözlere bakalım: “Türkiye Suriye’de meşru değildir. Türkiye Suriye’de nüfus mühendisliği yapıyor.” dediler. Bu sözler Türkiye’yi karalamak değil midir? “Bugün Suriye’ye savaş açsak banko Esad’ı tutarım.” sözüne ne diyeceğiz? “SİHA’lar sivilleri vuruyor.” diyenleri hangi vicdana havale edeceğiz? Askerimize kurşun sıkan ve bilahare güvenlik güçleri tarafından etkisiz hâle getirilen bir teröristle Mecliste basın toplantısı düzenleyip daha sonra da “TSK Katar’ın emrine verildi.” sözünü nasıl tevil edeceğiz, nasıl yorumlayacağız? Geçmişte yaptığı açıklamayla Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimize de karşı çıkan kişi “Ordu Katar’a satıldı.” diyebildi. Bu vahim sözler sarf edilirken oysa şanlı Türk ordusu karada, havada ve denizde büyük ve kritik mücadeleler verdi, veriyor ve destansı başarılar kazandı.

Değerli milletvekilleri, aziz Türk milleti; Türkiye’ye ve Türk milletine, Türk ordusuna karşı organize ve senkronize bir şekilde bir karalama ve iftira kampanyası yürütüldüğü açıkça ortadadır. Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma düşürme gayretleri aşikârdır. Bunların Türkiye’ye karşı Türkiye düşmanı bazı ülkelerle ağız birliği yaptığı açıkça bellidir. Ancak Türk milleti bunları asla affetmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, Cumhur İttifakı dördüncü yılını, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi iki yılını başarıyla tamamlamıştır. Yönetim sistemleri ve bu sistemlerin taşıyıcısı olan değerler, gerçekler ve olgularla inşa edilir. Bu bağlamda Cumhur İttifakı, Türkiye ve Türk milleti ortak paydasında bir ideal ve değer birlikteliği, millî mutabakat zeminidir. Cumhur İttifakı ne seçim ittifakıdır, ne iktidar koalisyonudur, Cumhur İttifakı öncelikle bir sistem ittifakıdır ve ayrıca Cumhur İttifakı bir yapım ittifakıdır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kefil ve referansı millî irade ve siyasi tarihimizdir. Bu sisteme keyfî olarak, günlük siyasi dürtülerle değil, bir zaruret ve tarihi tecrübeler sonunda geçilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle hükûmet krizlerine, istikrarsız yönetimlere son verilmiş, darbe ve vesayet odakları tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır. Sistem, demokratik kurum ve kurallar çerçevesinde istikrarlı bir şekilde işlemektedir. Ayrıca ekonomi, hukuk ve sosyal alanlarda yapılacak reformlarla gücüne güç katacaktır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin özü 4 sütun üzerine inşa edilmiştir; Yönetimde istikrar, temsilde adalet, güçlü yasama, güçlü yürütme, denge ve denetim mekanizmaları, demokratik uzlaşma ve siyasi istikrar.

9 Temmuz 2018’de fiilen yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bu hedeflerin ne ölçüde gerçekleştiğine kısaca bakalım: Gazi Meclisimiz yüz yıllık tarihinde yüzde 95 gibi önemli bir oranla en yüksek temsiliyete kavuşmuştur. Yani vatandaşlarımızın verdiği oyların yüzde 95’i şu anda Meclisimizde temsil edilmektedir. Meclisimiz 12 siyasi parti, 5 parti grubu ve 9 bağımsız milletvekili ile çoğulculuğa ve temsilde adalete sahiptir, sandalye dağılımları itibarıyla da uzlaşmacı bir yapıya sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi kuvvetler ayrılığına sahip, güçlü, fonksiyonel ve daha demokratik bir yapıya kavuşmuştur. Yürütmede yüzde 50’den fazla yüksek bir destek ve temsil, millî iradenin yürütmede güçlü bir şekilde tahkim edilmesini sağlamış, Türkiye’yi güçlendirmiştir. Yönetimde sağlanan istikrar hem iç hem dış politikada millî bekamıza yönelik tehditleri daha güçlü bir şekilde bertaraf etmiştir.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; demokrasinin, insan haklarının, sağlıklı bir hukuk sisteminin teminatı bağımsız ve güçlü bir devlete sahip olmaktır. Devlet ve millet hayatının temel şartlarından birisi güvenliktir. Bu nedenle çok boyutlu bir mesele olan terörle mücadele öncelikli konumuzdur ülke olarak. Terör ülkemizin her ferdini ilgilendiren, birlik ve bütünlüğümüzü hedef alan, on binlerce insanımızın hayatına mal olan, canımızı çok fena yakan, ülkemizin geleceğini karartmaya çalışan ve enerjimizi kendi içimize hapsetmek isteyen alçak bir tertiptir. Türkiye, dünyada ve bölgemizde bu hain tertibin başlıca hedefidir. Terörle mücadelede eli kanlı, eli silahlı teröristler kadar; terör örgütlerinin hamiliğini ve propagandasını yapan, destek veren, terörle mücadeleye engel olmaya çalışan kravatlı destekçileriyle de mücadele edilmesi gereklidir. Teröristleri kanarya sevenler derneği gibi lanse etmeye çalışanlar şunu iyi bilsinler ki: Türkiye Cumhuriyeti bu mücadeleyi kim ne derse desin kararlılıkla sürdürecektir ve inşallah terörün kökü kazınacaktır. Bir kısım siyasetçilerle, meslek odaları yöneticileri ve bazı medya mensupları hiçbir zaman FETÖ’ye ve PKK’ya karşı çıkmadılar. Aksine, dolaylı veya doğrudan destek verdikleri gibi FETÖ ve PKK’yla mücadele edilmesine de “ama”, “fakat”, “lakin” diyerek karşı çıktılar, bilhassa  15 Temmuzdan sonra devletin verdiği bu mücadeleyi çarpıtarak demokratik muhalefet maskesiyle manivela olarak kullandılar.

Muhterem milletvekilleri, bilindiği üzere, 15 Temmuz 2016 akşamı, devşirilmiş FETÖ’cü ajanlar darbeyle Türkiye’yi işgal girişiminde bulunmuştu. Emperyal efendilerinin uşağı, hain FETÖ 15 Temmuz gecesi bozguna uğratıldı. PKK, FETÖ, DAEŞ ve tüm terör örgütleriyle mücadele yurt içinde ve sınır ötesinde başarılı bir şekilde devam etmektedir. Türkiye, adı ne olursa olsun, hangi kılığa girerse girsin bütün terör örgütleriyle amansız mücadelesine devam edecektir.
Terör örgütü ve destekçileri tarafından evlatları kaçırılan annelerin Diyarbakır’dan yükselen ahı terör örgütünün ensesindedir. Şehirler terörden arındırılmış, imar edilmiş, huzurlu bir ortam sağlanmıştır. Terörün acısını yakından yaşayan vatandaşlarımızın hepsinin ortak söylemi ve duası şudur: “Allah devletimize, milletimize ve güvenlik güçlerimize zeval vermesin. Terörün kökü kazınsın, huzur olsun.”

Sayın milletvekilleri, dünyanın bugünkü kaotik yapısını çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Çivisi çıkan, dengeleri bozulan dünya yeni dengelerin sancılarını çekmektedir. Uluslararası sistem yeni bir denge ve paradigmaya doğru gitmektedir. Dünyada ve bölgemizdeki emperyal oyunlar bu sancıların dışa vurumudur. Türkiye, dış politikada meselelere mahkûm değil, hâkimdir; edilgen değil, etken konumdadır. Türk devleti, içimizdeki mandacı sünepelere asla itibar etmeyecektir.

Jeopolitik ve jeostratejik gerçeklerimizi biliyoruz. Türkiye, bekasını, hak ve çıkarlarını ilgilendiren hiçbir meseleye kayıtsız kalmamış “Adam aldırma, geç git.” dememiştir. Etrafımıza örülmeye çalışılan kuşatmalar bir bir bertaraf edilmektedir; şer oyunu bozulmuş, er oyunu kurulmuştur. Irak’ın kuzeyinde Pençe Operasyonlarıyla, Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekâtlarıyla sınırlarımız terörden arındırılmış, güvenlik ve huzur tesis edilmiştir. Akdeniz’de Türkiye’yi kara parçasına sıkıştırma emelleri güden odaklara gereken cevap verilmiştir, verilmektedir. Piyon devlet Yunanistan’ı üzerimize salan ABD ve Fransa hak ve çıkarlarımızın iradesine çarpmıştır. Sevr hevesleri kursaklarında kalmış, şer ittifaklarının oyunu bozulmuştur. Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırıları Azerbaycan’ın destansı zaferiyle sonuçlanmıştır. Karabağ azat olmuş, etrafımıza örülmeye çalışılan duvarlar yıkılmıştır. Türkiye’nin olmadığı her masanın çürük, bayrağımızın dalgalanmadığı her sahanın kaygan olduğu ispat edilmiştir.

Muhterem milletvekilleri, Türkiye ekonomide de çok çetin mücadeleler vermektedir. Küresel tetikçilerin 15 Temmuz girişimi ellerinde patlamış, yeni sinsi planlara tevessül etmişlerdir. Küresel para simsarları kur silahıyla geldiler, dış ticaretle tehdit ettiler, piyasalarla oynayıp milletimizin cebine göz diktiler. Kredi derecelendirme kuruluşları kasıtlı not indirimleri yaptı, bazı yabancı devlet başkanları tarafından bizzat Türk ekonomisine açıkça tehditler savruldu, 2 Bakanımıza yönelik ambargo uyguladılar, ABD Türk mallarına yönelik ek vergi getirdi, spekülatif kur saldırıları yapıldı, şimdi ise faizle sınamaya çalışıyorlar.

2018 yılında FED faiz artışı, dolar endeksinin yükselmesi, ABD-Çin ticaret savaşları, dünya ticaretinde görülen yavaşlama Türk lirasının dolar karşısında kaybetmesine de neden olmuştur. 2019 ve 2020 yılında hükûmetin hızlı ve etkin kararlar almasıyla enflasyon ve faizde iyileşme sağlanmıştır. Bu dönemde kırılganlıkların azalması yönünde önemli mesafe kaydedilmiştir. Bu iyileşme 2019 yılının son çeyreğinde ve 2020 yılının ilk çeyreğinde yaşanan büyümeyle ortaya çıkmıştır. 2020 yılında başta Covid-19 salgını, doğal afetler, asimetrik, ekonomik salgınlar olmak üzere Suriye’den Libya’ya, Ege’den Doğu Akdeniz’e, Orta Doğu’dan Kafkaslara kadar ülkemizi hedef alan pek çok tehditle mücadele edilmiştir.

Covid-19 salgının ekonomiye olumsuz etkisinin azaltılması için de bir dizi ekonomik tedbirler alınmıştır. Türkiye, zamanında ve yerinde alınan ekonomik tedbirler sayesinde, özellikle, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden pozitif yönde ayrışmıştır. Mart ayında Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’yle başta, istihdam ve üretimi destekleyen adımlar atılmış ve ilerleyen süreçte destekler genişletilmiştir.

Türkiye ekonomisi 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4,4 büyümüş, ikinci çeyrekte ise yüzde 9,9 küçülmüştür. Oysa Avrupa Birliği ülkeleri aynı dönemde yüzde 14 ve OECD ülkeleri ortalama yüzde 10,9 yani çift haneli oranlarda küçülmüştür. Sanayi üretimi, güven endeksleri, kapasite kullanım oranı gibi öncü veriler ikinci çeyrekte güçlü bir toparlanmaya işaret etmektedir. Üçüncü çeyrekte ise ABD  ve Avrupa Birliği ekonomisi küçülmeye devam ederken Türkiye ekonomisi pandemi nedeniyle turizm sektöründe yaşanan rekor küçülmelere rağmen, “V” tipi güçlü bir toparlanmayla 6,7 oranında büyümüştür. Tüm dünya ekonomilerindeki aşırı daralmaya rağmen, ekonomimizin 2020 yılında en az binde 3, 2021 yılında ise yüzde 5,8 oranında büyümesi beklenmektedir.

Ekonomide gerekli önlemler zamanında alınarak dalgalanmalara direnilmiş, önemli bir kırılma yaşanmamıştır. Ekonomideki başarı sinsi emeller güden mahfilleri rahatsız etmiş, yeni bir senaryoyla ekonomiye saldırmışlardır. Bunlardan en uzun süreni ise Merkez Bankasının döviz rezervleri üzerinden yapılan saldırıdır. Kasım ayı başında gelişmekte olan tüm ülkelerde görülen millî paraların dolar karşısında değer kazanmasının benzeri ülkemizde de görülmüştür. Küresel ekonomi tetikçilerinin sözcüleri bu gelişmeyi kamuoyunda farklı algılatma çabası içine girmişlerdir. Hatta malum ve meşhur bir eski zat, işi, kameralar karşısında terörist propagandası yapmaya kadar götürmüştür. Ayrıca, bu dönemde Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve diğer operasyon ve politikaların ekonomik finansmanı da sağlanmıştır. Karadeniz’deki doğal gaz keşfi cari dengemizin uzun vadede kalıcı şekilde iyileşmesine katkı sağlayacaktır. Diğer yandan, savunma sanayimizde millî İHA’lar, SİHA’lar, TİHA’lar, gemiler, zırhlı araçlar ve silahlarda yapılan atılımlar ekonomideki şahlanmanın müjdecisidir.

Değerli milletvekilleri, dünya yeni bir nizama gebedir. Tarih, Türkiye'yi şahlanmaya davet etmektedir. Bu mücadelenin kalpgâhı Türkiye, kefili Türk tarihi ve Türk milletidir. Büyük ve güçlü Türkiye asla bir hayal değildir. Metehan’ın, Alparslan’ın, Fatih’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşü boynumuzun borcudur. Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz. Hattı değil sathı müdafaa edeceğiz; o satıh bütün vatandır. Ülkemizi 2023, 2053 ve 2071 “büyük ve güçlü ülke Türkiye” idealine kavuşturmak için çalışacağız.

2021 yılı bütçesinin Türkiye'miz için parlak başarılarla bezenmesini temenni ediyorum. Yüce heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Yaşasın Türkiye!Sonsuza kadar var ol Türk milleti!''

Editör: Haber Merkezi