MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, MHP İzmir İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında kentin sorunları ve güncel siyasi gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun
İstanbul'da bin 717 makam aracı bulunduğunu açıkladığını anımsatan Osmanağaoğlu,
''İstanbul’un neredeyse üçte biri kadar nüfusa sahip İzmir’de Büyükşehir
Belediyesinin toplu taşıma ve kiralık olanlar hariç bin 700’den fazla araca sahip
olması ne anlama gelmektedir? Üstelik iddialara göre, bahsi geçen araçların 110'u
belediyenin envanterinde olduğu halde ortada yoktur. Yani İzmir Büyükşehir
Belediyesinin tam 110 aracı kayıptır. Bununla alakalı da Tunç Soyer, bir açıklama
yapmak zorundadır.'' ifadesini kullandı.

TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'NIN KINANMASI TEKLİFİ

Menderes ve Karabağlar'daki orman yangınlarını üstlenen terör örgütü
PKK'nın kınanmasını içeren teklifin İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinde CHP'li
üyelerin oylarıyla reddedildiğini de hatırlatan Osmanağaoğlu, "PKK'ya tepki
koymak Tunç Soyer’in gündeminde değildir. Onun gündeminde PKK’ya kapı açmak, alan
açmak, kucak açmak vardır. Türkiye sevdalısı insanlarımıza rol yaparak oy alan,
İzmir’e sözde hizmet için seçilen Tunç Soyer, bizim güzel şehrimizi bölücü terör
örgütünün besleneceği bir bataklığa çevirmektedir." diye konuştu.AA

Osmanağaoğlu basın toplantısında şunları söyledi:
"Bir şehir düşünün ki tabiatın fırçasından çıkan muhteşem yapısı zümrüt tepelerin ardında, yakuttan bir denizle süslenmiş…
Bir şehir düşünün ki Anadolu yaylasının denize ulaşan ellerine sanki bir mücevher gibi iliştirilmiş…
Bir şehir düşünün ki onun mücevher pırıltıları uğruna sayısız sefer düzenlenmiş, sayısız can verilmiş. Büyük tarihçi ve romancı Nihal Atsız’ın genç bir kızı tasvir ederken kullandığı ifadedeki gibi; “şiir gibi değil, savaş gibi bir güzellik”… Yoluna yalnızca gözyaşı değil, gerektiğinde kan bile dökülen bir cazibe…
Bir şehir düşünün ki tarihin kadim sayfalarını kızıla boyayan o amansız cenklerin sonunda Türk milletinin kıymetlisi olmuş. Kadim medeniyetin Smyrna’sı bizim güzel İzmir’imiz olmuş.
Yeri gelmiş onun masmavi göklerine kara bulutlar yerleşmesin diye, işgalci çizmesiyle toprağı incinmesin diye; Hasan Tahsin bedenini siper etmiş. “Gün gelir; bir milletin namusu, bir yiğidin namlusuyla kurtulur” diyen o kahraman; İzmir’in gözyaşı yeryüzüne düşmesin diye, kendisi toprağa düşmüş.
Bir şehir düşünün ki onun kurtuluşu için; bir İstiklâl Harbi verilmiş. O şehir tekrar özgür olsun diye, zincirlerinden kurtulsun diye; İzmir’in soylu oğulları, Ege’nin zeybek duruşlu dağlarında tüfek çatmış, mermi yakmış.
Bir şehir düşünün ki bu memleketin yüce kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, Türk milletinin asil evladı Mustafa Kemal Atatürk; bu şehre gönül vermiş. Bu şehrin insanlarıyla hemşeri olmak istemiş. Ebedi uykuya dalan biricik annesini bu şehrin huzur dolu kollarına emanet etmiş.
Bir şehir düşünün ki Trabzonlu ‘sundan Mardinli ’sine kadar binlerce farklı ses, aynı dilde sevda türküleri yakmış; İzmir’e olan sevgisini Türkçe anlatmış.
Bir şehir düşünün ki şiirini Attila İlhan, şarkısını Dario Moreno yazmış. Hepsi o büyük musiki üstadımızın deyimiyle “Eşsiz sevgilimiz İzmir’e bir şeyler katmış.
Şimdi azamet ve zarafetin birlikte şekillendirdiği bu muhteşem tabloyu karalayanların çizgilerine bakalım bir de.
İzmir’imizin güzelliğini çamurla kapatmaya çalışanların verdiği hasarları inceleyelim. Milletimizin sırtında açtığı yaralardan tanıdığımız hançerleri ve o hançerlerin bu şehrin yüzüne açtığı yaraları görelim. Görelim ki faillerin suçları hafızamıza kazınsın. Gürültüye getirip ve karanlıktan faydalanıp bu şehrin ruhunu öldürebileceğini zannedenleri, deşifre edelim.
Bugün İzmir’in ufkuna bakınca hürriyet meşalesinin tutuşturulduğu o zeybek duruşlu dağlardan önce; çöp dağları görülmektedir.
İzmir’in maviliklerine yüzümüzü çevirince; denizi kirleten kimyasalların artıkları, çektiğimiz her nefeste ciğerimize dolmaktadır.
Büyük bir inşaat şantiyesine çevrilen bu güzel şehirde, plansız yapılaşmanın sonucunda; çamurdan nehirler denize akıyor. Betona ve ranta gömülen İzmir’de; deniz çamurla kirletilmektedir. –Ki son örneği yakın zamanda, Narlıdere Sahilevleri Mahallesi’nde görülmüştür.-Bugün; İzmir’in güzellikleri karanlıkla gölgelenmektedir. Bugün; bu şehrin kaynakları bir avuç yandaş ve yardakçıya peşkeş çekilmektedir. Milletin helal oylarıyla, kutsal vergileriyle oluşan şehrin imkânları; ne hikmetse Büyükşehir Belediyesi’nin denetiminden çıkarılıp başka kurumlara akıtılmaktadır.
İzmir Turizm Tanıtma Vakfı isimli bir kuruluşa; İzmir Büyükşehir Belediyesi bütçesinden 8 milyon 948 bin lira aktarılmaktadır. İzmir’in tanıtıma ihtiyacı varsa; bu vazifeyi öncelikle üstlenmesi gereken belediyenin bizzat kendisidir. Eğer bu hizmet dışarıdan alım yöntemiyle karşılanacaksa; birisinin çıkıp İzmirliye açıklama yapması gerekir. Çünkü ortada izaha muhtaç bir durum vardır.
Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Tanıtım Şube Müdürlüğü; Dış İlişkiler ve Turizm Dairesi Başkanlığı, Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü, Turizm Şube Müdürlüğü gibi belediye birimleri; ne iş yapar? Oradaki personele neden maaş ödenir? Birisi bunu izah etmelidir. Ayrıca İZFAŞ yani İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret Anonim Şirketi başta olmak üzere; şehir turizmine ve tanıtımına katkıda bulunma ibaresini kurumsal kimliklerine yazan belediye şirketleri ne işe yaramaktadır?
Bu sorulara cevap vermesi gereken muhatap Tunç Soyer’dir. Fakat kendisi öncelikle belediye musluğunu bağladığı ve 8,9 milyonu peşkeş çektiği vakıfta niçin kardeşinin görev aldığını izah etmelidir.
AK Parti döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çeşitli vakıflara destek vermesini eleştiren bütün CHP’lilerin; bu noktada şapkayı önlerine koyması gerekmektedir.
Yine Ekrem İmamoğlu’nun ihtiyaç fazlası arabalar hakkında yaptığı propaganda daha hafızalarda tazeyken; İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin araç tutkusuna da eğilmek faydalı olacaktır. Belediye başkanlığından çok şovmenlikle iştigal eden; bu anlamda Tunç Soyer’in hakiki anlamda meslektaşı olan Ekrem İmamoğlu; İstanbul’da 1717 makam aracı olduğunu söylemektedir.
İstanbul’un neredeyse 3’te 1’i kadar nüfusa sahip İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’nin -toplu taşıma ve kiralık olanlar hariç- 1700’den fazla araca sahip olması ne anlama gelmektedir? Üstelik iddialara göre; bahsi geçen araçların 110 tanesi, belediyenin envanterinde olduğu hâlde ortada yoktur.
Yani İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tam 110 aracı kayıptır.
Bununla alakalı da Tunç Soyer; bir açıklama yapmak zorundadır.
Bisiklete binip reklam yapmak, kendisini bu sorulardan kurtarmayacaktır. İzmir’in ortak değeri Şato isimli sosyal tesisi kendisine konut yaparak derebeyi hayatı sürmek; hakikatlerden kaçmasını sağlamayacaktır.
Tunç Soyer’in bütün bu kirli finansal ilişkilerine rağmen; İzmir’e hizmet etmeyi amaçlayan belediye meclis üyeleri, bu şehrin hayrına olan meselelerde elini taşın altına koymaktadır. Tunç Soyer’le aynı partiden olmamaları; körü körüne yürütülecek bir muhalefet odağı oluşturmalarına sebep teşkil etmemektedir. Bu durum; belediye meclisinde alınan kararlar incelendiğinde de ortaya çıkmaktadır.
İzmir’in hayrına olacağı düşünülen konularda herkes seferber olmaktadır. Nitekim seçimden sonraki 5 buçuk aylık süreçte; alınan kararların önemli bir kısmı oy birliğiyle alınmıştır. Fakat geçtiğimiz günlerde İzmir Belediye Meclisi’nde bir önerge tartışılmış ve herkesin desteğini alması beklenen bu teklif CHP’nin itirazıyla reddedilmiştir.
CHP’nin itiraz ettiği bu teklif; Menderes ve Karabağlar’da çıkan orman yangınlarıyla alakalıdır. Bu orman yangınlarını; bölücü terör örgütü PKK üstlenmiştir. Dolayısıyla İzmir’in ciğerlerini yakan PKK’nın belediye olarak kınanmasını isteyen meclis üyeleri; Tunç Soyer başta olmak üzere CHP grubunun keskin itirazlarıyla karşılaşmışlardır. MHP’li, AK Parti’li ve İP'li üyeler; bu haklı kınama isteğine olumlu oy verirken; Tunç Soyer ve arkadaşları karşı oy kullanmışlardır.
Ayrıca kararın CHP grubu sayesinde, oy çokluğuyla reddedilmesinin ardından; verilen önergeler nedeniyle gündeme geçemediklerine değinen Tunç Soyer yaşadığı öfkeyi şu sözlerle açıklamıştır: “Hiç gündemimizde olmayan onlarca şeyi dinledik”…
Gerçekten de PKK’ya tepki koymak, Tunç Soyer’in asla gündeminde değildir. Onun gündeminde PKK’ya kapı açmak, alan açmak, kucak açmak vardır.
İzmir’in güzel yüzünde açılan en derin yara; belki de budur. Türkiye sevdalısı insanlarımıza rol yaparak oy alan, İzmir’e sözde hizmet için seçilen Tunç Soyer; bizim güzel şehrimizi bölücü örgütün besleneceği bir bataklığa çevirmektedir.
Dün, Türk askerinin cephe cephe çarpışarak kurtardığı İzmir’de, her karışı Mehmetçiğin kanıyla sulanan bu şehirde; bugün Türk ordusunu işgalci gibi gören terör örgütünün propaganda çalışmaları yürütülmektedir. Üstelik bu kirli faaliyetlerin tümü İzmirliye hizmet götüreceğini söyleyen bir belediye başkanının koordinasyonunda sürmektedir.

Evet… Tunç Soyer; İzmirlinin oyuyla elde ettiği gücü, PKK’ya sahip çıkmak için kullanılmaktadır. Evet… Buradan açıkça suçluyorum.
Tekrar söylüyorum.

TUNÇ SOYER, PKK’YA KUCAK AÇMAKTADIR

7 Eylül 2019 tarihinde Karaburun’da gerçekleşen 14. Bilim Kongresi’nde PKK’nın sözde siyasi temsilcilerinden biri konuk edilmiştir. İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı; bu organizasyonda Tunç Soyer tarafından coşkuyla karşılanmıştır.
Peki, kimdir Adnan Selçuk Mızraklı? Hakkında; adli makamlarca "Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme" ''Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" "Terör Örgütü Propagandası Yapmak, Suçu ve Suçluyu Övmek" suçlarından DOKUZ, İçişleri Bakanlığı'nca ÜÇ soruşturma yürütülen bir kişi… Bu sebeple de görevden alınmış ve yerine kayyum atanmış bir kişi… Örgütten kaçarak teslim olan H.A. adındaki kadın teröristin itiraflarına göre; dağda yaralanan bölücü militanları, özel bir hastanede gizlice ameliyat edecek kadar inanmış bir PKK taraftarı…
İşte bu Adnan Selçuk Mızraklı; Tunç Soyer’in öncülüğünde İzmir’e getirilmiş, bahsi geçen organizasyonda konuk edilmiştir. Üstelik salona girerken kendisi “Her yer Amed! Her yer direniş!” sloganlarıyla karşılanmış; kürsüdeyken de tam olarak şu ifadelerle anons edilmiştir: “Amed Büyükşehir Belediye Başkanı”…
Güzel şehrimiz Diyarbakır’ın adı terörist ağzıyla kirletilirken; Tunç Soyer’in de büyük bir iştiyakla alkış tutuğu da gözlerden kaçmamıştır.
Bu basit bir isimlendirme kazası değil; bilinçli bir ihanettir. Biz Smyrna’ya İzmir adını koymak için yüzlerce Mehmetçiği kurban verdik. Bu yüzden de ne İzmir’i Symrna olarak görmek isteyenlere, ne de Diyarbakır’ı Amed olarak görmek isteyenlere; geçit vermeye niyetimiz yoktur.
Ayrıca o toplantıda Tunç Soyer; şu cümleleri sarf etmiştir. “İktidar set çekiyorsa biz üstünden uçmalıyız, tek tipleştirmeye çalışıyorsa biz nehir olup birlikte akmalıyız". Peki bu nehrin suyunda kimlerin katkısı vardır? Bu nehir kimlerden oluşmaktadır? Cevap bellidir:
Devlete seri katil diyen, Ermeni diasporasının tezlerini savunarak Türk milletine katliamcı diyen, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cümlesini yanlış bulduğunu söyleyen Canan Kaftancıoğlu… “Roboski Eylemleri’nde” Ata’nın heykel ve büstlerini yakanlara; Gazi Mustafa Kemal’in resmini hediye ederek sahte Atatürkçü pozları veren Ekrem İmamoğlu… Mustafa Kemal’in benim şehrim dediği İzmir’de PKK’lıları ağırlayan ve onlara destek vermek için Diyarbakır’a gideceğini söyleyen Tunç Soyer…
İşte bu isimler; el birliğiyle PKK lağımını, Atatürk’ün partisine akıtıp orayı kirletmişlerdir. Bu suç ortaklığı, bu şer şebekesi; ortaya çıkardıkları çamur nehrini, Türk milletini boğmak için kabartmakta, dalgalandırmaktadır.
Ama herkes şunu bilmelidir:
Bu çamur nehri, bu pislik ırmağı; hedefine varamayacaktır.
Denizimizi, havamızı, toprağımızı kirletenler; bugünümüzü kirletenler; yarınlarımızı lekeleyemeyecektir.
Tunç Soyer’in inşaat atıklarıyla ve terörist artıklarıyla İzmir’imizi kirletmesine izin verilmeyecektir.
Çünkü bu şehrin adı İzmir’dir.
Türk milletinin düşmanları, bu şehirde denize dökülür; bu şehirde tarihin en derin çukuruna gömülür.
Bu şehrin şanlı mazisi, şahittir.
Bu şehrin şerefli insanları da bizim şahidimiz olsun.
Tunç Soyer zihniyetinin akıbeti; er ya da geç denize dökülmektir.

Gerçekler bütün çıplaklığıyla ortadayken CHP’nin suç bastırmaya çalışan eski vekillerinden Mustafa Balbay; güneşi balçıkla sıvama gayretine düşmüştür. Cumhuriyet Gazetesi’nde kaleme aldığı 22 Eylül tarihli köşe yazısında; “Türkiye’yi Erdoğan yönetiyor, Erdoğan’ı Bahçeli yönetiyor, Bahçeli’yi kim yönetiyor” diye sormuştur.
Bu fitne membaı, bu fesat kaynağı üslubun arkasına gizlenen ima açıktır. Balbay; MHP’nin derin güçler tarafından yönlendirildiğini ima ederek, bu rezil yalanla kamuoyunu zehirlemeye çalışmaktadır.
Hâlbuki mevzubahis sorunun cevabı, gayet açıktır. Milliyetçi Hareket’in lideri Sayın Devlet Bahçeli’yi yöneten gizli bir güç yoktur.
Liderimiz Sayın Bahçeli Beyefendi başta olmak üzere bütün ülkücüler; ilhamı da, talimatı da yalnızca Anadolu’nun derin köklerinden, bu milletin irfan pınarından almaktadır. Ülkücüler; Türk halkının hür iradesinden başka bir kuvveti tanımamaktadır.
Esas sorulması gereken soru; CHP’yi hangi gücün yönettiğidir.
Bu partiyi HDP’nin yan kuruluşu haline getiren irade kimin eseridir?
Bugün kongrede ikisi de aday olsa CHP Genel Başkanlığına Mustafa Kemal Atatürk’ü değil, Selahattin Demirtaş’ı seçecek delegasyon yapısını kimler oluşturmuştur?
Bu ülkenin kurtuluş mücadelesini veren kadro tarafından kurulan bir partiyi, kimler terör örgütünün yardım ve yataklığını yapmaya mecbur etmiştir?
Atatürkçü vatandaşlarımızın oylarını istismar ederek seçilen, akabinde ise büyükşehirlerimizin imkânlarını terör yandaşlarına peşkeş çeken belediye başkanlarını kimler vitrine koymuştur?
Evet… Buradan Mustafa Balbay’a soruyoruz. Eğer kendisinde zerre kadar “aydın namusu” ve fikir haysiyeti varsa; bu soruların cevaplarını vermek zorundadır.
CHP’yi kim yönetmektedir? Sorunun cevabını Türk milleti çok iyi bilmektedir.
Karşımızda tarih kitaplarında görmeye alışkın olduğumuz ihanetler kadar dehşet verici bir şer şebekesi, bir suç ortaklığı durmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal’in CHP’sini işgal eden ve Kılıçdaroğlu’nun genetiğiyle oynanmış CHP’sini inşa eden bu isimler; kendilerine layık müttefikler de bulmuştur.
Adı iyi, niyeti kötü parti; o müttefiklerin başında gelmektedir. Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer’in, babasıyla gurur duyan oğluna oy toplayanlar; bu ittifaka çok yakışmıştır.
GDO’lu CHP ve ülkücü harekete ihanetin müseccel markası İP; kol kola vererek, inkılap tarihi dersinde gördüğümüz “zararlı cemiyetler” listesine yüz yıllık gecikmeyle de olsa adlarını yazdırmıştır. O gün kurtuluş mücadelesine köstek olan, işgalcilerle iş tutan, müstevlilere gerdan kıran kim varsa; bugün adeta dirilerek İP ve CHP çatısı altında politika yapmaya başlamıştır.
Osmanlı yıkılırken devletin başına akbaba gibi üşüşen Duyun-u Umumiye, İstiklâl Harbi’nde düşmanla ortaklık yapan Galata bankerleri; şimdi yerlerini Zillet İttifakı’nın ekonomistlerine bırakmıştır.
İP’li Durmuş Yılmaz ve CHP’li Faik Öztrak IMF ile gizli kapaklı görüşmeler tertip etmektedir. İki muhalefet partisi temsilcisi; bir uluslararası finans kuruluşuyla kapalı kapılar ardında neyi görüşmüştür? Kamuoyu bu meselede derhal aydınlatılmadır.
Öte yandan yabancı güç odaklarıyla koyun koyuna yürütülen bu çalışmaların boyutu sadece Türkiye’yle sınırlı değildir. 21-22 Eylül tarihlerinde Almanya’nın başkenti Berlin’de Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Konferansı isminde bir organizasyon tertiplenmiştir.
Bu konferansın katılımcıları arasında PKK’nın taşeron sivil toplum kuruluşlarından FETÖ firarisi gazetecilere, devlet sırlarını ifşa eden Can Dündar’dan terör örgütünün destekçisi akademisyenlere kadar pek çok kişi vardır.
CHP milletvekili Ali Şeker, CHP listesinden seçilen Saadet Partisi milletvekili Cihangir İslam, HDP milletvekili Mithat Sancar da toplantıya iştirak edenler arasındadır.
Ayrıca toplantının bir diğer gözde ismi de İP’in resmî Berlin Temsilcisi Mahican Balcı olmuştur. Bu kumpas kadrosu ayyuka çıktığında İP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erozan Mahican Balcı’nın resmi olarak partileriyle alakası olmadığını söylemiştir. Fakat hakikat gün gibi ortadır. Aynı Genel Başkan Yardımcısı daha önceden attığı twitlerle adı geçen şahsı; İYİ Toplum ismini verdikleri Avrupa örgütlenmelerinin Berlin temsilcisi olarak ilan etmiştir.
Bu toplantının konusu ise tahmin edilebileceği üzere; Cumhur İttifakı’nın yıkılması için kurgulanacak yeni hamlelerdir. Yani tablo açık ve nettir. Bir tarafta vatanın selameti için alın teri, göz nuru dökenler; diğer tarafta ise, memleketini Avrupa’ya şikâyet için dil dökenler vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi; işkencedeyken bile devletini yabancı gözlemcilere ispiyon etmeyen yiğit ülkücülerin duruşunu şeref madalyası gibi göğsünde taşımaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi; işgalciye boyun eğmeyen Kuvvacıların direnişini miras bilmiştir. Bu nedenle; MHP devletin safında, devlet düşmanlarının ise karşısındadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin dürüst, namuslu ve yiğit kadroları; devraldıkları kutlu emanetleri 50 yıl boyunca şanla taşımıştır. Şimdi de yere düşürmeyecektir.
Üç hilâlin ışığı Türkiye’nin geleceğini aydınlatsın diye çalışan bozkurtlar; İzmir’i de, Türkiye’yi de ihanete teslim etmeyecektir."

Editör: Haber Merkezi