Türkiye, bölücü mihraklara karşı içeride ve dışarıda olanca gücüyle güvenlik ve egemenlik mücadelesi verirken; PKK’nın siyasi kanadı HDP, halkın emanet oylarıyla kazandığı belediyelerde “Eski hamam, eski tas.” dedirten muzır icraatlarına daha ilk günden başlamıştır.

Halkın oylarıyla belediyelerin başına geçenlerden böyle bir nazik dönemde beklenen, devletin imkânlarını çarçur etmeyip yine halkın ihtiyaçları için seferber etmek, milletimizin beka mücadelesinde yanında yer alarak bin yıllık kardeşliğin gereğini yerine getirmektir.

Yaşadığımız coğrafyada hür ve müstakil bir devlet olarak hayat sürmemiz, emperyalizmin içerideki ve dışarıdaki taşeron ve aktörlerine karşı milletçe omuz omuza mücadele verilerek bin yıllık kardeşlik hukukunun korunması sayesinde mümkün olmuştur.

Türkiye’nin bundan sonra da bir ve bütün, hür ve bağımsız bir devlet olarak yaşaması bu hukukun muhafazasından geçmektedir.

Bu hukuk ardır, namustur.

Bu hukuk şereftir, haysiyettir.

Bu hukuk, erdemdir, insanlıktır.

Bu hukuk, demokrasidir, Cumhuriyet’tir.

Kim bu hukuku çiğniyorsa apaçık dalalette, ihanette ve hıyanettedir.

Milletimiz; varlık iradesini bağlayan prangaları kıracak, birlik azmini engelleyen kafesleri parçalayacak kudrettedir ve gücünü daima çeşitli vesilelerle ispatlamıştır.

HDP’li belediyelerce sokak ve caddelere PKK militanlarının adlarının verilmesi, sözde cenaze törenlerinde bölücü örgütün marşlarının okunması daha başından fütursuzluğun, millete garezkârlığın, devlete kafa tutma cüretkârlığının göstergesi olmuştur.

Hükümetin tecrübelerden yola çıkarak daha başından yaptığı yerinde ikazlara rağmen; Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyeleri göreve başladıkları ilk günden itibaren PKK’nın sevk ve idaresinde bölücü faaliyete girişmiştir.

Halkın hizmet görmek için verdiği geçici oylar; PKK’ya kaynak aktarmalar, hukuksuz atamalar, gayrimeşru iş ve işlemlerle istismar edilmiştir. 

Antidemokratik, haksız ve yasa dışı yöntemleri, çalışanlara yönelik kıyım ve zulüm takip etmiş, çok sayıda belediye görevlisi işinden atılmıştır.

Dolayısıyla; kanunsuz eylem ve icraatlarından ötürü hükümetçe üç HDP’li belediyeye kayyum atanması, zamanında ve yerinde alınmış bir karardır.

Millete rağmen birlik ve beraberliğimizin temeline dinamit koyanların, bin yıllık kardeşlik hukukuna kastedenlerin hainane çabaları karşılıksız bırakılmamıştır, bundan sona da bırakılmayacaktır.

Hak yerini bulmuş, kanamakta olan maşeri vicdanın yüreklerdeki acısı bir nebze dinmiştir.

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli; kayyum atamalarıyla ilgili değerlendirmesiyle sadece MHP’nin tutarlı siyasi görüş ve kararlı tutumunu ortaya koymakla kalmamış; aynı zamanda kamu vicdanını aksettirmiş, milletimizin hissiyatına tercüman olmuştur.

Millete kafa tutanların, devletin yasalarına başkaldırarak meşruiyetten sapanların sonu hüsrandır.

Bu şaşmaz hakikate rağmen; sorumluluk mevkiindeki kimi eski ve yeni politikacılarla bazı siyasi partilerin, devlet ve milletin hukuku yerine görevden alınan suçluları müdafaa ettikleri ibretle görülmektedir.

Bilhassa CHP sözcüleri tarafından siyasi darbe, sözde Kürt sorununun çözümünü engelleme gibi içi boş değerlendirmelerle gösterilen tepkiler; CHP’nin sözde çözüm ve açılım sürecine sahip çıktığının işareti olmuştur.

İçine kaçan HDP’yi çıkarmak istemeyen ve bundan haz duyduğu anlaşılan CHP’nin, PKK güdümündeki belediye başkanlarının hamisi kesilmesi bizi şaşırtmamıştır. 

HDP’nin eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’a kendi belediye başkanlarınca destek verilen, bölücübaşının istekleri milletvekillerince yasa teklifi hâlinde Meclise getirilen bir partiden PKK’nın siyasi kanadıyla dayanışma hamlesinden başkaca bir tutum elbette beklenemez.

Seçimle gelenin kayyumla gitmesinin meşru ve haklı gerekçelerini yok sayarak bunu sandığa darbe olarak göstermek de CHP’nin öteden beri sergilediği şaşı ve şaşkın politik anlayışın izharıdır.

Sandığın namusunu kirletenlerin ve milletin hukukunu çiğneyenlerin yakasına devlet yapışmayacaksa hukuk devleti nerede kalmıştır?

Açık açık terör örgütü adına faaliyet göstererek kanunu yok sayanlar yasalar marifetiyle engellenmeyecekse hukukun üstünlüğünün ne anlamı vardır?

Devletin bütünlüğünü ve milletin birliğini hedef alan terör eylemine hiçbir kanun, hiçbir merci, hiçbir güç odağı müsamaha gösteremez.

Demokratik nizamın işleyişi gerekçe gösterilerek; hiçbir devletin, varlığına ve bekasına yönelen apaçık tehdidi görmezden gelmesi istenemez.

Sandık demokrasisi, PKK’yı meşrulaştırmanın gerekçesi olamaz!

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, üç belediyeye kayyum atanmasına PKK’nın siyasi kanadı lehinde tepki göstermesi ise işin manidar ve vahim bir başka yanıdır.

Görevden almaların demokrasimiz için doğru olmadığı görüşünü savunan tweet atan Abdullah Gül’ün ve Davutoğlu’nun tavrı; hukuksuzluğa, kanunsuzluğa ve terör örgütü PKK’ya verilmiş zımni bir destektir.

Cumhurbaşkanlığı düzeyinde görev yapmış, geçmişte başbakanlık görevini üstlenmiş eski politikacıların; kaleminden damlayan ifadeleri menfaat ve kirli hesap çarkından değil, akıl ve feraset süzgecinden geçirmesi elzemdir. 

Bu makamlarda görev yapmış olmak; hiç kimseye devletin temel çıkarlarını zedeleyen, milletimizin birlik ve bütünlüğünü hedef alan terörist faaliyetlere sorumsuzca destek verme ve aklına eseni söyleme hakkı tanımamaktadır.

Sinsi bir siyasi gelecek planlaması adına yapıldığına şüphe bulunmayan bu sözde demokrat ve çıkarcı açıklama; sadece sözün ve eylemin sahibine bumerang gibi geri dönmekle kalmayacak, devletin vazgeçilmez öncelik ve hassasiyetlerine, hayati güvenlik hedeflerine de zarar verecektir.

Herkesin ve her kurumun ağzından çıkanı kulağının duyması, sadırla satır arasındaki mesafenin korunması, fikrin ve bedenin aynı safta durması gereken hassas bir dönemden geçtiğimiz; asla akıldan çıkarılmamalıdır.

Bu bağlamda MHP; millî çıkarlarımızın yılmaz savunucusu ve egemenlik haklarımızın bekçisi olarak uyarılarını sürdürmekle kalmayacak, hükümetin terörle mücadelede gösterdiği haklı çabalara desteğini tereddütsüz sürdürecektir.

 

 

Editör: Haber Merkezi