Türkiye Cumhuriyeti Devleti; her ne kadar 2023’te 100 yaşına basacak olsa da bu topraklarda bin yıllık tarihî bir devlet tecrübesine, geleneğine sahiptir. Bu engin tecrübelerle devletimiz; bölgesinde bulunan yapma ve kurmaca ülkelerle kıyaslanabilecek, hele ki oluşturulmak istenen kukla devletçiklere sessiz kalabilecek bir acizlikte değildir.

Türkiye gerek savunma ve gerekse saldırı gücünü daima düşünmek ve güvenlikçi politikaları ihmal etmemek durumundadır. Bu coğrafyanın tarihini bilen, bugün ancak tarihî kazılara konu olan medeniyetlerin yok oluşlarını da elbette bilmektedir. Bu gerçeği bildiği hâlde kalemini Türkiye’yi ve kendilerini bir parçası olarak hissetmedikleri büyük Türk milletini güçsüzleştirmek için kullanan “samimi vatan düşmanları”nı bir yere not etmekte fayda vardır.

Zannedilmesin ki “Fırat’ın doğusunda ne işimiz var?” diyerek afkuran Oya Baydar misali isimler, Türk milletinin ve devletinin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu tiplerin karşı olduğu şey, S-400’ü Rusya’dan almamız değildir, bunlar ABD’den alınacak “Patriot”lara da karşıdır. Aynı şekilde F-35 almamıza ve dahası bunları ülkemizde %100 yerli sermaye ile üretmemize de karşıdır. Çünkü bunlar güya savaşa, gerçekte Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına karşıdır.

Bunların karşı olmadığı tek şey Türkiye’ye yönelecek saldırılar, terör operasyonlarıdır. Bunlar “DEAŞ, Türkiye’ye neden saldırmıyor?” diye güya analiz yaparlar ancak zihinlerindeki gerçek DEAŞ ve benzeri terör odaklarının Türkiye’ye saldırmasıdır. Suruç’ta 34 vatandaşımız katledilir, yüzden fazla insanımız yaralanır ancak bunlara göre bu, basit bir sınır tacizidir. “Hendek kalkışması”yla teröristler işgal girişiminde bulunup vatandaşlarımızın yaşam haklarını ellerinden alır, bunlar “Kazılan hendeklerin, kurulan barikatların ardında gencecik Kürt çocukları, özgürlük adına yola çıkmış insanlar yaşamını yitiriyor, ölüyor, öldürüyor.” diyerek teröristlere güzelleme yaparlar. Kandil uşağı HDP, teröristbaşının heykelini dikmeye kalkar, bunlar “HDP etrafında kenetlenmeliyiz.” diyerek Devlet’e meydan okumaya cüret ederler. 15 Temmuz’da ancak muz cumhuriyetlerinde görülebilen milletin tankını millete doğrultma hainliğine “15 Temmuz darbe rezaleti” diyerek darbe, sonuca ulaşmadığı için kahrolur; darbeye teşebbüs edenleri aklamaya çalışırlar.

Ve ne tesadüftür ki bunların kirli ağzından Türk milletinin yararına olan hiçbir şey duyulmaz. 15 Temmuz gecesi Özel Harekât Daire Başkanlığına yapılan kalleş saldırıda 47 kahramanın şehadet şerbeti içmesini ağızlarına almazlar; Fırat Kalkanı ile özgürleştirilen, insanca bir yaşama kavuşturulan insanlar için teşekkür etmek bir yana burada demografinin değiştirildiğinden dem vururlar, oysa gerek Suriye’de gerekse Irak’ta Türkmenlerin uğradığı katliamlara, bunların yurtlarından sürülmelerine, Barzani-Talabani terörüne ses çıkartmazlar. Teröristlere güzelleme yaparken abdestsiz ağızlarıyla Mehmetçiklerin şehitliğini sorgularlar. Teröristbaşına özgürlük isterler, karanlık odakların sözcülüğünü yapalar sonra dönüp Türk milletinin övünç kaynağı olan ve her fırsatta gücünü ve azmini büyük Türk milletinden aldığını ifade eden Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli için “Gücünü nereden alıyor?” diye güya imalarda bulunurlar.

Gerçekte olmadığı hâlde evlere temizliğe giden Yozgatlı bir hanım kurgularlar ve Anadolu insanını temsil eden bu hayali kardeşimizi köşelerinde cahilliğin sembolü olarak sunar, onları aydınlatmaktan bahsederler. Oysa vücutlarında kan yerine irin dolaşan bu zevatlar karanlıktadır; Anadolu insanının vatan ve millet sevdası ile çarpan kalbine, onların vatan denince ışıldayan gözlerindeki ışığa muhtaçtır.

Lozan’dan sonra yapılan mübadeleyi zalimce ve hukuk dışı olarak nitelerler, güya Atatürkçüdürler ancak “Tarihin karanlık olaylarında o dönemlerin yöneticilerinin, iktidardakilerin, uygulama emrini verenlerin, o emre destek olanların ve uygulayanların birinci dereceden sorumluluğu vardır; onlar asli faildir.” diyerek Atatürk’ü katil ilan etmekten de çekinmezler. Çünkü bunlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, fedakâr Türk milletinin çöpe attığı Sevr’in hayranıdır. Sevr’e hayrandırlar çünkü Sevr Antlaşması, 1815 senesinde Viyana Kongresi’nde kararlaştırılan Türkleri yok etme planı “Şark Meselesi”nin hortlamış hâlidir.

Bunların aklında Sevr’in 62 ve 64. maddeleri vardır. Bu maddelere göre “İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusunda bir Kürt vilayeti kuracak, bir yıl sonra da bölge halkı talep ettiği takdirde devletleşebilecektir.” Yine bunların aklında Yahudilerin sapkın inancı Arz-ı Mevud vardır. Fırat’ın doğusunun, batısının istikrarsızlaştırılması, burada Siyonist emellere hizmet eden kukla bir devletin hayali bunları heyecanlandırmaktadır.

Evet, Fırat’ın doğusu karpuz tarlası değildir, sizin için öyle olsa da bizim için o bereketli topraklarıyla karpuza can veren Çukurova toprakları dahi karpuz tarlası değildir. Bizim için tüm bu coğrafyalar vatandır; Türk vatanın bölünmez bütünlüğü, büyük Türk ülküsünün yeşereceği, hayat bulacağı mübarek bir ocaktır. Sayın Genel Başkanımızın önerdiği güvenli bölgeyi başkalarının topraklarına girmek olarak gördüğü hâlde yine kendisiyle çelişerek birkaç kilometrelik bir güvenli bölge oluşturulmasını teklif etmeleri de kendileri adına bir utançtır. Hiçbir stratejik derinliği olmayan, kurulmak istenen korsan terör devletinin güvenliğini sağlayacak bir hat talep ettiği ise tarafımızca aşikârdır. Ve yine evet, Sayın Genel Başkanımız bozkurtça duruşuyla sizin ve sizin gibilerin kulaklarına, beynine şiddetli ağrılar; vatan için çarpmayan kalbinize korkular salarken büyük Türk milleti daha önce Millî Mücadele’de ve yine 1980 öncesinde vatanımız bir komünist müstemleke yapılmak istenirken duyduğu güveni duyuyor. O köpükler de bugüne dek sakin, vakur bir şekilde bekleyen Akdeniz’in “Artık yeter!” çığlığından başka bir şey değildir. Milliyetçi Hareket, sınırları etrafında oynanan oyunlara müsaade etmeyecek ve Akdeniz’in imdat çağrısına kulak verecektir. Unutulmasın ki Türk milleti dün olduğu gibi dalımızı kıranın ağacını kökünden sökecek, vatana kem gözle bakanın üzerinden silindir gibi geçecektir.

 

 

 

 

Editör: Haber Merkezi