Türk devlet geleneğinde hem iç hem de dış politikada öze dönüş hareketinin başlatıldığı ve yabancı virüslerin devlet kademelerinden atılma süreciyle şekillenen 2016 sonrası dönemde, Türk diplomasisi de meşru hak arayışı ve barışçıl bir savunma konumlanması ile birlikte en parlak dönemlerinden birisini yaşamaktadır.

Doğu Akdeniz’de haklı “Mavi Vatan” davasındaki ısrardan, Karabağ’daki 30 yıllık Ermeni işgaline karşı her alanda Azerbaycan’la ortak hareket etmesine, Filistin meselesindeki sarsılmaz tavırdan taviz vermediğinde de Mağrip ’ten Maşrik’e kadar zaman içerisinde kendi pozisyonunu güçlendiren durumların ortaya çıktığı da su götürmez bir gerçektir.

Doğru zamanda ilkeli diplomatik tavrı muhafaza etmek süreç her ne kadar zorlasa da sonuçta haklı tarafın lehine evirilecek olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu manada Türk tipi diplomasi, küresel krizdeki dünyayı barış içinde yaşatabilecek kararlılığa ve adalete sahiptir. Antalya Diplomasi Forumu ise Türk Tipi Diplomasinin küresel manada yeni bir söz söyleyeceği önemli bir platform olma niteliğini taşımaktadır.

MEŞRU MİLLİ MENFAATLER

Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge meselesi, Güney Kafkasya’da Karabağ topraklarının işgalden kurtulması için mücadele, Kuzey Afrika’da meşru Libya hükümetinin desteklenmesi, Adalar denizinde Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı hamlelerine muhalefet, Afrika Boynuzunda Somali, Etiyopya ve Sudan’da meşru hükümetlere verilen destekler ve dış bağlantılı terör unsurlarıyla ortak mücadele, Türk Devletler Teşkilatının sağlıklı bir biçimde idare edilmesi için teşkilat üyesi ülkelerin istikrarlı bir yapı içerisinde bulunması hususunda batı kamuoyuna rağmen verilen destek, Körfez’de müstakil politikaları sebebiyle başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yalnız bırakılan Katar’ın meşru yönetimine verilen destek… Bu örnekler Türk diplomasisinin son beş sene içerisinde “adil düzen”, “meşru milli menfaatler” ve “uluslararası yeni paydaşlar ve stratejiler oluşturma” nosyonları çerçevesinde başlıca restleşme noktalarını teşkil etmiştir. Peki bu restleşmeler neticesinde özellikle son iki yıl içerisindeki gelişmelere baktığımızda ülkemizin kazanımları ne olmuştur? Pek çok farklı meselede ilkeli bir diplomatik tavır konulması, Türkiye’de menfaatperest ve kolonyal hafızaya sahip muhalif çevrelerce eleştirilirken hatta ve hatta bu restleşmelerin Türkiye’yi yalnızlaştıracağı öngörülürken(!) günümüzde Türk diplomasisinin durumu ne olmuştur?

ABD’NİN HAREKET KAPASİTESİ

Son iki yıla baktığımızda Kovid-19 Pandemisinin küresel çaptaki ağır mali yükleri her ülkeyi etkilediği gibi ABD’nin hareket kapasitesini sınırlayan faktörlerin başında gelmektedir. Hali hazırda Çin ile devam eden ticari savaş ve ABD’nin daha önce çok da alışık olmadığı bir gider kalemi olan sosyal yardımlaşma ve sağlık fonlarının desteklenmesi gibi alanlarda belini büken bir durum ortaya koymuştur. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması, Orta ve Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkelerin bölgesel politikalarda bağımsız hareket etmeleri, Fransa’nın kendi iç problemlerini dış politikada kolonyal hafızayı tekrar ortaya çıkartacak şekilde mütecaviz ve müdahaleci tutumları ise Pasifik’te Çin ile Kuzey Kutup Bölgesi; Ukrayna, Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz’de de Rusya ile mücadele etmeye çalışan ABD’nin uluslararası direnç noktalarını zorlamıştır.

UKRAYNA-RUSYA KRİZİ

Latin Amerika’dan Kuzey Afrika’ya, Ukrayna’dan Güney Çin Denizine kadar yaşanan bölgesel ve küresel gerginlikler neticesinde çoklu paydaşı eşit ölçekte muhatap alan Türk tipi diplomasi geleneği, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı East-Med projesinin çökmesine, Karabağ’da azatlığa ve Ermenistan2ın diplomatik temas kurma isteğine, Libya’da meşru hükümetin tavrının dünya kamuoyunca da desteklenmesine, Etiyopya’da meşru hükümetin isyancılara karşı üstün gelmesine, Ukrayna krizinde Rusya-Ukrayna ilişkilerinin düzenlenmesi adına ara buluculuk rolü üstlenme isteğinin kabulüne, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşme sürecinde İsrail’in Filistin meselesi hakkında Türkiye’ye herhangi bir baskı kurmayacağını belirtmesine, BAE-Türkiye ilişkilerinin normalleşme sürecinin BAE’nin attığı adımlarla inşa ediliyor olduğu ve Türkiye’ye olan ihtiyacın vurgulanmasına… Diyerek artırabileceğimiz normalleşme evreleri Türk tipi diplomasinin son altı senelik başarı öyküsünü inşa etmiştir.

NORMALLEŞME POLİTİKALARI

Doğru zamanda ilkeli diplomatik tavrı muhafaza etmek süreç her ne kadar zorlasa da sonuçta haklı tarafın lehine evirilecek olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu manada Türk tipi diplomasi, küresel krizdeki dünyayı barış içinde yaşatabilecek kararlılığa ve adalete sahiptir.

Bu minvalde önümüzdeki hafta yabancı kültürlerin de uğrak noktası olan Akdeniz’in büyük Türk şehri Antalya’da düzenlenecek olan Antalya Diplomasi Forumu ise Türk Tipi Diplomasinin küresel manada yeni bir söz söyleyeceği önemli bir platform olma niteliğini taşımaktadır. Asya, Afrika, Ortadoğu, Balkanlar, Latin Amerika ve Avrupa’dan pek çok üst düzey devlet adamını akademisyeni, gazeteciyi ve uzmanın bir araya gerek dünyanın ihtiyacı olan yeni bir küresel yönetişimi tartışacakları bu önemli toplantı diplomasideki milli politikalarla elde edilen haklı kazanımların meşruluğunu tescilleyeceği gibi aynı zamanda da Türkiye’nin bölgesel güçten küresel aktör olmaya geçiş sürecinin de en önemli mihenk taşı olacaktır.

Türkiye’nin normalleşme politikaları ile desteklediği korunaklı pozisyonuna ek olarak Ukrayna krizindeki mutedil tutumunun hâlihazırda ülkemizi diplomatik bir cazibe merkezi hâline getirdiği düşünüldüğünde, çok yönlü diplomasinin önemi bir kez daha vurgulanmış olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde tertiplenen bu organizasyonda ortaya konulacak geleceğin diplomatik perspektifini ise yine TÜRKGÜN satırları vasıtası ile sizlere aktarmaya çalışacağım.