Arap Baharı” adıyla bilinen protestolar sürecinde Kuzey Afrika’nın ve Orta Doğu’nun birçok ülkesinde önemli değişiklikler yaşandı. Çoğu zaman ve çoğu yerde çatışma, kargaşa ve iç savaşla özdeşleşen “Arap Baharı” süreci, Mısır’a önce demokratik seçimlerle işbaşına gelen bir cumhurbaşkanı, ardından da yeni bir askerî darbeyle demokrasiyi tam yeşerecekken baltalayan bir despot getirdi.

Hüsnü Mübarek gibi bir otokratın ardından seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi, kısa bir süre sonra ABD ve avanesinin desteği ile Abdülfettah el Sisi’nin askerî darbesi sonucunda Temmuz 2013’te koltuğundan indirildi. Kısa zamanda görüldü ki, Sisi’nin iktidarı yeniden otokrasi anlamına geliyordu ve Mısır halkının çoğunluğu buna razı değildi. Demokratik bir seçimle göreve gelen ilk devlet başkanı sıfatını kazanan Muhammed Mursi, darbeci Sisi tarafından hapse atıldı ve Mursi’nin seçilmesine destek olan siyasî kitle onunla beraber baskı altına alınmaya başlandı.

Sisi, her darbecinin yaptığını da yaparak, tüm muhalefetin sesini kısmaya ve otoritesini sağlamlaştırmaya yönelik girişimlere başladı. Demokratik kriterleri sağlamaktan çok uzakta kalan 2014 devlet başkanlığı seçiminde oyların yaklaşık yüzde 97’sini alarak seçilen Sisi, anayasada yaptığı değişikliklerle sırf iktidarını pekiştirmek amacıyla demokrasiyi katletmekte bir sakınca da görmedi.,

Sisi, Nisan 2019’da gerçekleşen anayasa değişikliği ile hem görev süresini uzatarak hem de yeniden seçilmesinin yolunu açarak 2030 yılına uzanacak bir dönemi kendisi için bloke etti. Sisi, Mısır’ın ikinci Hüsnü Mübarek’i olmayı kafasına koymuş gibi davranıyordu. Sisi’nin kurmaya çalıştığı otokratik rejimde kendisine engel olacak siyasî gücün sembol isimlerinden olan Muhammed Mursi, Sisi’nin sözde mahkemelerinde 2013’ten beri yargılanıyordu. Mursi, 17 Haziran 2019’da duruşmada ifade vermekteyken hayatını kaybetti. Mursi’nin şüpheli ölümü Sisi için memnuniyet verici bir haberdi. Zira Muhammed Mursi, Mısır’da demokrasi dendiğinde akla gelen ilk kişiydi ve onun artık hayatta olmaması Sisi’nin despot rejiminin daha da pervasızlaşmasının önündeki engellerden birinin daha yıkılması anlamına geliyordu. Nitekim beklendiği üzere Sisi, muhalefeti susturma ve iktidarını kalıcı kılma yönünde daha sert davranmak için uygun ortamı bulmuş oldu.

2019 Ağustos itibarıyla, Sisi döneminde toplam 3000 kişiye idam cezası verildiği, bunlardan yaklaşık 200 tanesinin de infaz edildiği haberleri basına yansıdı. Sisi’nin başlıca hedefi şüphesiz ki Müslüman Kardeşler idi. İdama mahkûm olanların tamamına yakınının Mursi taraftarı Müslüman Kardeşler mensubu olmaları hiç de şaşırtıcı değil. Sisi ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Mısır halkı Mübarek sonrasında demokrasinin tadını bir kez aldı ve artık Mısır’dan yeni bir Mübarek çıkmayacak. Son zamanlarda Mısır sokaklarında Sisi karşıtı gösterilerin başlaması ve iktidarın yolsuzluklarına ve baskılarına karşı duranların sesini her geçen gün yükseltmesi, Sisi için tehlike çanlarının çalmaya başladığına işaret ediyor.

Sisi, kimilerinin “İkinci Arap Baharı” dediği protestolara maruz kaldıkça rejiminin tehlike altına girdiğini görüyor olmalı. Yükselen tepkilere Sisi’nin nasıl cevap vereceği, Mısır’da bundan sonra yaşanacak sürecin belirleyicisi olacak. Sisi protestolara direnmek ve halkı susturmaya çalışmak yolunu seçerse, Mısır’da artan huzursuzluk iktidarda değişim senaryolarını tetikleyecektir.