Geçtiğimiz hafta Rusya’nın başkenti Moskova’da “Crocus City Hall” konser salonuna yönelik terör saldırısı nedeniyle 139 kişinin hayatını kaybettiği 100’den fazla da yaralı olduğu duyurulmuştu. Saldırıyı ise DAEŞ üstlenirken Rusya resmi makamları ise “saldırının arkasında ABD, İngiltere ve Ukrayna’nın olduğunu” iddia ettiler.

Rusya’da düzenlenen terör eylemi öncesinde yaşanan bazı gelişmeler dikkatlerden kaçmamıştır. “Crocus City Hall” saldırısından yaklaşık iki hafta önce ABD, Rusya’da yaşayan vatandaşlarına alışılagelmişin dışında ayrıntılı bir uyarıda bulunmuştu. ABD’nin Moskova Büyükelçiliğinden yapılan yazılı açıklamada “Büyükelçilik, aşırılık yanlılarının konserler dahil Moskova'daki büyük toplantıları hedef almak için planları olduğuna dair haberleri izliyor ve ABD vatandaşlarına 48 saat boyunca kalabalık toplantılardan kaçınmalarını tavsiye ediyor.” İfadeleri kullanılmıştı. ABD’nin açıklamasının ardından benzer uyarılar İngiltere, Almanya, İsveç, Letonya, Çekya, Kanada ve Güney Kore’den de gelmişti.

Diğer yandan Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Polonya Başbakanı Donald Tusk ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Almanya’nın başkenti Berlin’de Moskova saldırısında yaklaşık bir hafta önce Ukrayna gündemiyle bir araya gelmişlerdi. Weimar Üçlüsü liderleri toplantının ardından yaptıkları açıklamalarında Ukrayna’ya destek açıklamalarında bulunmuşlardır. Almanya Başbakanı Olaf Scholz yaptığı açıklamada “Artık Ukrayna'ya tüm küresel pazarda daha da fazla silah temin edeceğiz. Bu iyi bir gelişme” ifadelerine yer verirken Avrupa'da dondurulan Rus varlıklarını da gelecekte silah satın almak için kullanabileceklerini söylemişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise “Yeni bir dönem başlıyor ve biz de orada olacağız. Üçümüzün bugün bir arada olması, Ukrayna'daki durum konusunda aynı kararlılıkta olmamız, Rusya'nın kazanmasına asla izin vermemeye ve Ukrayna halkını sonuna kadar desteklemeye kararlı olmamız halkımız, güvenliğimiz ve Avrupa'mız için bir güçtür” açıklamasıyla Ukrayna’ya desteğini yinelemişti. Polonya Başbakanı Donald Tusk da “Saldırganın kim olduğu, kimin bizlerin yardımını hak ettiği hususunda aynı görüşteyiz. Ukrayna'ya yardım hemen yapılmalı. Ukrayna'daki durum önümüzdeki birkaç hafta veya ay içerisinde kötüleşmeyip düzelsin diye şimdi paramızı harcamak istiyoruz. Avrupa ve Weimar Üçlüsü olarak bizler sorumluluğumuzun farkındayız. Avrupa ne kadar güçlü olursa Ukrayna için şans da o kadar fazla olur” açıklamasında bulunmuştu.

Dikkat çeken bir diğer husus ise saldırıdan sadece birkaç gün önce Avrupa Birliği’nin Batı’da dondurulan Rus varlıklarında elde edilen gelirlerin Ukrayna’ya verilmesi yönünde anlaşmaya varmış olmasıdır. Rusya’nın Ukrayna ve Batı’ya karşı tavrını daha da agresifleştime potansiyeli taşıyan bu gelişmelerin akabinde yaşanan terör saldırısı işin tuzu biberi olmuştur. Saldırıyı DAEŞ’in üstlenmesi Rusya için inandırıcı gelmemiş ve Rus makamları sorumlu olarak Ukrayna’yı göstermiştir.

Son dönemde Avrupa’da yükselen savaş yaklaşıyor söylemleri ile beraber Rusya-Ukrayna arasında cereyan eden ve dolaylı da olsa Rusya-Batı mücadelesine dönüşen savaşı kızıştıracak gelişmeler önümüzdeki süreçte özellikle de Avrupa ülkelerinin yeni ve daha sert gündemlerle yoğun şekilde meşgul olacağını şimdiden işaret etmektedir.