İstanbul’un 29 Mayıs 1453’te fethinin 569. Yıl dönümüne ulaşmış bulunmaktayız. Fethin 569. yılı kutlu olsun. İstanbul’un 29 Mayıs 1453’te Osmanlı Devleti tarafından fethi; Türk İslam, Hristiyan Avrupa ve dünya tarihinin en önemli olaylarından birisidir. Bu fetihle Doğu Roma İmparatorluğu sona ermiş, Osmanlı Devleti kuruluşunu tamamlamış, Orta Çağ kapanmış ve Yeni Çağ başlamıştır. Doğu Roma İmparatorluğu’nun sona ermesi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu tamamlaması, Orta Çağ’ın sona erip Yeni Çağ’ın başlaması bu fethin büyüklüğünü ifade etmek için yeterlidir. Çünkü bu durum tarihin akışını değiştirmiş, kendisinden sonraki olayların gelişme biçimlerine yön vermiştir.

İstanbul’un fethi için Fatih Sultan Mehmet’in başlattığı kuşatma hareketi 6 Nisan 1453’te başlamış ve 53 gün boyunca yoğun bir şekilde sürmüştür. Fetih için büyük Şahi Topları dökülmüş, kuşatma sırasında gemiler karadan yürütülmüş, askeri kudret ile Akşemseddin, Molla Hüsrev ve Molla Güranî gibi hocaların yarattığı manevi iklim birleşmiş, Ulubatlı Hasan’ın eliyle Türk’ün sancağı, İstanbul’un surlarına dikilmiştir. Ortaya çıkan süreç, ciddi bir hazırlık devresi ile çok boyutlu şekilde gelişmiş ve başarılı biçimde sonuçlanmıştır. İstanbul 29 Mayıs 1453’te fethedildiğinde bu fetih, Türk İslam dünyası açısından büyük bir başarı ve gurur verici bir gelişme olmuştur. Buna karşılık Hristiyan Avrupa açısından da bir o kadar sarsıcı ve ürkütücü bir vaka kabul edilmiştir. 

İstanbul’un fethi, Peygamber Efendimiz tarafından müjdelenen kutlu bir fetihtir. Bu konuda “Fetih Hadisi” olarak meşhur olan rivayette “İstanbul mutlaka fethedilecektir, onu fetheden komutan ne büyük komutan, onu fetheden asker ne büyük askerdir” buyrulmaktadır. Bu yüzden de İstanbul, İslamiyet’in ortaya çıkışından itibaren Müslüman dünyasında alınması arzulanan bir şehirdir ve bu hadis-i şerife mazhar olan komutan, Türk sultanı Fatih Sultan Mehmet; asker, Türk askeri yani Türk ordusudur. Bu fetih, hem Peygamber Efendimizin hadis-i şerifindeki işaretin gerçekleştirilmesi hem de Türklüğün “Kızıl Elma”larından, büyük bir gayenin amacına ulaştırılması açısından dikkate değerdir.

İlk çağlardan beri kadim bir medeniyet ve kültür şehri olan İstanbul hem Hristiyan Batı medeniyeti adına hem de Türk İslam medeniyeti adına büyük bir birikime sahip ise de esas olarak ön plana çıkan değerler, Türk İslam medeniyetine aittir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile birlikte burası bir Türk İslam beldesi hâlini alırken şehir, tekrardan imar ve inşa edilmeye başlanmış ve âdeta yeniden ayağa kaldırılmıştır.  Böylece en görkemli hâline Türk İslam medeniyeti ile ulaşmıştır. İstanbul’un hangi köşesine bakılsa Türk İslam medeniyetinin binlerce yıllık geçmişine ait izleri canlı olarak görmek mümkündür. Aynı zamanda fetih döneminden itibaren eski döneme ait eserler de korunmuş ve bu eserlerin günümüze kadar ayakta kalmaları sağlanmıştır.

Bugün İstanbul, dünyadaki en büyük ve en ihtişamlı Türk İslam şehridir. Bütün Türk İslam dünyasının kalbi İstanbul ile birlikte atmaktadır. Gözü kulağı burada olan Türk İslam dünyası, İstanbul’a farklı anlamlar atfetmektedir. Bu nedenle İstanbul’un Türk İslam kimliğini her durum ve şartta koruyup muhafaza etmek, bunun için Türk milletinin Fatih Sultan Mehmet’in fethedip kendisine emanet bıraktığı bu mirasa hakkıyla sahip çıkmak gibi büyük bir sorumluluğu bulunmaktadır. İstanbul’un fethi üzerine çok şey söylenecek olmakla birlikte bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, fethin Türk İslam dünyası açısından kısaca önemi ve bugüne yansımalarıdır.

Siyasal olarak İstanbul’un fethi ile burası, bir taraftan Osmanlı Devleti’ne başkent yapılırken diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Rumeli’deki toprakları birleşmiş, millî birliği sağlanmıştır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluş süreci tamamlanmış ve yükselme dönemine girilerek cihanşümul bir devlet olmasının yolu açılmıştır. Fetih gerçekleştiğinde Osmanlı Devleti tarafından İslam ülkelerine mektuplar gönderilmiş onlar da durumdan haberdar edilmişlerdir. İslam memleketlerinde fetih coşku ile karşılanmış, birçok yerde şenlikler yapılmış, camilerde dualar okutulmuştur. Fatih Sultan Mehmet’e elçiler gönderilerek onun bu büyük zaferi tebrik edilmiştir. Fethin Türk İslam dünyasında böylesine büyük bir coşku ile karşılanmasında müjdelenmiş bir fetih olması da önemli bir etken olmuştur.

İstanbul’un fethi Türk İslam dünyasında büyük bir coşku meydana getirirken Hristiyan Avrupa’da ise aksine olumsuz akisler yaratmış ve tedirginliğe yol açmıştır. Bu etki Hristiyan Avrupa’da hâlen daha da devam etmektedir. İstanbul, Türkler tarafından fethedildiğinde Hristiyan Avrupalılar ağıtlar yakmış, kiliselerde çanlar çalıp yas tutmuş ve bunu büyük bir felaket olarak kabul etmişti. Papa bunu bir utanç olarak değerlendirip Türkler üzerine Haçlı seferi oluşturmaya çalışmıştı. Ancak bunda başarılı olamamıştı. Bu bağlamda, “Hilal” ile “Haç”ın mücadelesinde üstünlük “Hilal”in olmuştu. Hristiyan Avrupa’nın bunu hazmetmesi pek kolay olmayacaktı. Böylelikle taraflar arasında asırlardır süren mücadele farklı bir boyut kazanacaktı.

Bu mücadele bugün de devam etmektedir ve farklı siyasi, politik, ideolojik zeminlerde varlığını sürdürmektedir. Hristiyan Batı’nın bu konudaki hareketlerine Türk İslam dünyası adına en başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti karşı durmaktadır. Belki de bu mücadelelerin en önemli noktalarından birisi hâlen daha İstanbul’un fethinin hazmedilememesidir. Bu konuda içerideki iş birlikçilerinin onlara çanak tutmalarıdır. İstanbul’un fethi meselesi söz konusu olduğu zaman bazı çevreler “Zulüm 1453’te başladı” şeklinde ifade kullanmakta, duvarlara yazılar yazmakta ve kirli emellerini dile getirmektedirler. Bunu yazıp dile getirenler, yüzyıllardır fethi içine sindiremeyip Bizans’ı yeniden canlandırmak isteyen köhnemiş zihniyetin geride kalan mirasçılarıdır.

Bizans’ı yeniden diriltme çabası içerisinde olan köhnemiş zihniyetin mirasçıları asırlarca Türk milletinin egemenliği altında rahat ve huzur içerisinde yaşamış ama ihanetten de hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Bunlar buldukları ilk fırsatta Türk milletini arkadan vurma yoluna gitmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekildiğinde İtilaf Devletleri, İstanbul’u önce fiilen sonra resmen işgal etmişlerdi. Kendilerine bunu fırsat bilip onları coşkulu gösterilerle karşılayan, evlerinin, iş yerlerinin pencerelerini İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan bayrakları ile donatan şer odakları bugün de aynı şekilde karanlık dehlizlerde varlıklarını sürdürmektedirler.

O gün İstanbul’da emperyalistlerle iş birliği yapan bedhahlar, Türklere yönelik çeşitli tahrik girişimlerinde bulundular. Türklere karşı teşkilatlanıp müttefik birliklerine asker olarak dahi yazıldılar. Bu tür teşebbüslere dair örnekleri çoğaltmak mümkündür. Onların maksatları; İstanbul’da tutunmak, buradaki Türk İslam varlığını sonlandırmak ve fethin kutlu mirasına gölge düşürmekti. Ancak bunda başarılı olamadılar. Anadolu’daki Millî Mücadele’nin başarısı üzerine şer odaklarının bir kısmı İstanbul’dan firar edip kaçarken bir kısmı da kalıp sadece şekil değiştirdi. Daha önce evlerine ve iş yerlerine düşman bayrağı asanlar, bu defa Türk bayrağı asarak duruma göre vaziyet aldılar. Birtakım yerli iş birlikçiler de düşünüldüğünde bu basit bir olay değildi. Gelinen süreçte hâlen daha “Zulüm 1453’te başladı” diyenlerin bulunması ve bazı çevrelerin de buna gizli veya açıktan destek vermesi aynı durumun varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.

Bütün bunlara karşı İstanbul’un fethi, zulmün ve karanlığın sonu; aydınlığın başlangıcıdır. Türk İslam ruhunun, “İlây-ı Kelimetullâh” davasının en zirve noktasıdır. 1453’te bu dava uğrunda fethedilip Türk İslam ruhu ile hayat bulan İstanbul, bütün hain emellere karşı bu özelliğini korumayı başarmıştır. Bunu bugün de yarın da koruyup sürdürecektir. Türk halkının millî tavır ve feraseti, İstanbul’daki fetih ruhunu her zaman canlı tutacaktır. Bütün hasmane duygular, Türk milletinin birlik ve beraberlik duvarına çarpıp parçalanacaktır.

Bu vesile ile Peygamber Efendimizin övgüsüne nail olan büyük hakanımız Fatih Sultan Mehmet Han’ı, onun komutan ve askerlerini, fethin manevi mimarları olan büyüklerimizi ve İstanbul’u koruyup kollayan ecdadımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz. Fethin 569. yılı tekrar kutlu olsun.