100. YILINDA ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)-8

Paşa, içeriği dolu konuşmasında; Mondros Mütarekesi’nden başlayarak süregelen işgalleri, hükümetin güçsüzlüğünü belirttikten sonra, yurdun parçalanmaması için kurulan derneklerin bir “hareket-i milliye” doğurduğunu, vatanı ve milletin geleceğini kurtaracak olanın da bu örgütlenmeden kaynaklanan “ruh kahramanlığı” olacağını vurguladı.

KONGREDE Şiran Müftüsü Hasan Fahri Efendi’nin duasından sonra yapılan seçimle Kongre Başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa, yavaş yavaş kürsüye geldi ve ayakta olarak açılış konuşmasını yaptı. Kongre Başkanı Mustafa Kemal, delegelere teşekkür eden ve içinde bulunulan durumu ana çizgileriyle sergileyen bir konuşma yapmıştır. Paşa içeriği çok dolu olan ve kapsayıcı konuşmasında; Mondros Mütarekesi’nden başlayarak süregelen işgalleri, hükümetin güçsüzlüğünü belirttikten sonra, yurdun parçalanmaması için kurulan derneklerin bir “hareket-i milliye” doğurduğunu, vatanı ve milletin geleceğini kurtaracak olanın da bu örgütlenmeden kaynaklanan “ruh kahramanlığı” olacağını vurguladı. Daha sonra “milli şura” diye adlandırdığı bir “milli meclis”in toplanmasının ve “milli irade”ye dayalı sorumlu bir hükümetin kurulmasının gerektiğini savunarak, günümüze de ışık tutan şu sözleri söyledi: “Şurada acıklı bir hakikat (gerçek) olmak üzere arz edeyim ki, memleketimizde külliyetli ecnebi (yabancı) parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor. Bundaki gaye (amaç) pek aşikârdır (açıktır) ki, hareket-i milliyeyi (milli hareketi) akim (sonuçsuz) bırakmak, amal-i milliyeyi (milli emelleri) felce uğratmak, Yunan, Ermeni amalini (emellerini) ve bazı aksam-ı mühimme-i vatanı (vatanın bazı önemli kısımlarını) işgal gayelerine teshil etmektir (kolaylaştırmaktır). Bununla beraber her devirde, her memlekette ve her zaman zuhûr ettiği (ortaya çıktığı) gibi bizde de kalp ve âsabı (yüreği ve sinirleri) zayıf, gayrı müdrik (idraksiz) insanlarla beraber vatansız ve aynı zamanda refah ve menfaat-i şahsiyesini (kişisel çıkarlarını) vatan ve milletinin zararında arayan esafil (sefiller) de vardır. Şark umurunu (siyasetini) tedvirde (yürütmekte) ve zayıf noktaları arayıp bulmakta pek mahir olan düşmanlarımız memleketimizde bunu adeta bir teşkilât haline getirmişlerdir. Fakat mukaddesatının (kutsal saydığı şeylerin) gaye-yi necatı (kurtuluşu amacı) ile çırpınan bütün millet, işbu tarik-i azim (kararlı yolunda) ve mücahedesinde (çatışmasında/ savaşında) her türlü mevanii (engeli) muhakkak (kesinlikle) ve mutlaka kırıp süpürecektir…”

Atatürk 1927’de okuduğu Büyük Nutuk’ta Erzurum Kongresi’nde yaptığı açılış konuşmasını ana hatları ile şöyle anlatmıştır: “Efendiler, bildiğiniz gibi, Erzurum Kongresi 1919 yılı Temmuzunun 23. günü, pek gösterişsiz bir okul salonunda toplandı. İlk günü, beni başkanlığa seçtiler. Kongre üyelerini, durum ve bir dereceye kadar da tutulan yol hakkında aydınlatmak için yaptığım konuşmada: Tarihin ve olayların sürükleyişiyle doğrudan doğruya içine düştüğümüz kanlı ve kara tehlikeleri göstermeyecek ve bundan irkilmeyecek hiçbir vatanseverin tasavvur edilemeyeceğine işaret ettim. Ateşkes Anlaşması hükümlerine aykırı olarak yapılan saldırı ve işgallerden bahsettim. Tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr edemeyeceğini, bu itibarla vatanımız, milletimiz aleyhinde verilen hükümlerin er geç iflasa mahkûm olduğunu söyledim. Vatan ve milletin kutsal varlıklarını kurtarmak ve korumak hususunda son sözü söyleyecek ve bunun gereğini yerine getirecek gücün, bütün vatanda bir elektrik ağı hâline gelmiş olan millî akımın kahramanlık ruhu olduğunu ifade ettim. Maneviyatın kuvvetlendirilmesine yardımcı olmak üzere de yeryüzünde bilinen bütün milletin millî gayelerine ulaşmak için içinde bulunduğumuz tarihteki mücadeleleri ile ilgili mevcut bazı bilgileri özetledim. Ve milletin mukadderatına hâkim bir millî iradenin, ancak Anadolu’dan doğabileceğini belirttim. Millî iradeye dayanan bir Millet Meclisinin meydana getirilmesinin ve gücünü millî iradeden alacak bir hükûmetin kurulmasını, kongre çalışmalarının ilk hedefi olarak gösterdim…” Cevat Dursunoğlu’nun yazdığına göre, “bu nutuk birçok yerlerinde can ve gönülden alkışlandı.” Nutuktan sonra kongre gündemine geçildi.

HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN SEÇİLMESİ

Erzurum Kongresi öncesinde hazırlıklar kapsamında bir kongre tüzük taslağı hazırlanmıştı. Taslak, örgütlenme ve çalışma usullerini içermekteydi. Bu nedenle kongredeki görüşmeler daha çok bu taslağın ve kongre sonrası yayımlanacak bildirinin (beyanname) nasıl olması gerektiği üzerinde sürdürülmüştür. Trabzon delegeleri “merkeziyetçi” bir örgütlenme yerine bir tür “özerklik” olan “çok merkezliliği” savunduklarından tartışmalar bu noktada yoğunlaştı.

Kongrede üzerinde çok durulan bir konu da kongrede alınacak kararların yürütülmesinden sorumlu olacak olan Heyet-i Temsiliye’nin görev ve yetkileri oldu. Erzurum ve Trabzon’da kurulmuş olan mahalli dernekler yerine yeni bir kuruluşun oluşturulması gerekli görüldü. 9-16 üyeden oluşacak Heyet-i Temsiliye bir yıl süreyle görev yapacaktı. Hüsrev Gerede’nin anlattığına göre, bu defa da Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in her ikisinin birden Heyet-i Temsiliye’ye girip girmemeleri tartışma konusu oldu. 4 Ağustos 1919 günü akşamı yapılan bir toplantıda her ikisinin de heyette yer almalarının, başlayan Milli Mücadele hareketinin o ikisine mal edileceği gibi bir sakınca doğuracağı öne sürülüyordu. Sonunda bu itirazdan vazgeçildi. Her ikisinin de yer aldığı Heyet-i Temsiliye’nin 9 üyeli olması kabul edildi. 7 Ağustos’ta yapılan seçimlerde Heyet-i Temsiliye 9 kişiden oluştu. Nutuk’ta Atatürk, “Dernekler Kanunu’na göre, dilekçe yerine geçmek üzere, Erzurum Valiliğine verilen 24 Ağustos 1919 tarihli yazıda, Heyet-i Temsiliye üyelerinin adları ve kimlikleri şu şekilde gösterilmiştir” diyerek isimleri sıralamış ve bu isimlerin çoğunun bir araya gelerek bir çalışma yapmamış olduklarını şöyle belirtmiştir:

“1. Mustafa Kemal Eski 3. Ordu Müfettişi, askerlikten ayrılmış.
2. Rauf Bey Eski Bahriye Nazırı
3. Raif Efendi Eski Erzurum Milletvekili
4. İzzet Bey Eski Trabzon Milletvekili.
5. Servet Bey Eski Trabzon Milletvekili.
6. Şeyh Fevzi Efendi Erzincan’da Nakşi Şeyhi.
7. Bekir Sami Bey Eski Beyrut Valisi.
8. Sadullah Efendi Eski Bitlis Milletvekili.
9. Hacı Musa Bey Mutki Aşiret Bey’i

Efendiler, yeri gelmişken arz edeyim ki bu kimseler hiçbir vakit bir araya gelip birlikte çalışmış değillerdir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı Musa Beyler ile Sadullah Efendi hiç gelmemişlerdir. Rauf ve Şeyh Fevzi Efendiler Sivas Kongresi’ne katılmışlar fakat ondan sonra biri Erzurum’a öteki Erzincan’a dönerek bir daha Heyet-i Temsiliye’de bulunmamışlardır. Rauf Bey ve Sivas Kongresi’nde aramıza katılan Bekir Sami Bey İstanbul’da Meclis-i Mebusan’a gidinceye kadar, bizimle birlikte bulunmuşlardır.” Kazım Karabekir Paşa, dokuz kişilik Heyet-i Temsiliye üyelerinin içerisinde kendi ismini zikretmektedir. Hâlbuki 24 Ağustos 1919’da Erzurum Vilayeti’ne bildirilen Heyet-i Temsiliye listesinde Kazım Karabekir’in adı yoktur. Ve bu liste aynen Nutuk’ta belirtildiği gibidir. Karabekir Paşa Heyet-i Temsiliye’nin resmi üyesi değildir. Zaten, görevinin başında bir asker olarak Heyet-i Temsiliye üyesi olması mümkün değildir. Bununla birlikte, Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, kendisinin kişiliğinden ve görüşlerinden yararlanmak amacıyla, onu Heyet-i Temsiliye’nin fahri üyesi olarak kabul etmiş ve bu konuda kendisine bir yazı göndermiştir.

Bu da kongrede gerçekleştirilen tüzük değişikliği ile mümkün olan bir husustur. Tüzüğe eklenen bir madde ile Heyet-i Temsiliye ile Merkez Yönetim Kurulu’nun önemli sorunlarda yetkili gördüğü kişileri kendi “üyelerinden sayarak” onlara danışmalarına imkan sağlanmıştı. Karabekir’e gönderilen yazı ve onun Heyet-i Temsiliye üyesi olduğunun bildirilmesi bu maddeye dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Tüzük’te bir yıl için seçilen Heyet-i Temsiliye’nin görev ve yetkileri şu şekilde belirlenmişti: “Doğu Anadolu vilayetlerinde bulunan milli teşkilatın varlığı ve sürekliliğini sağlamak, kurulmuş olan bütün cemiyetleri tek bir ülkü etrafında toplayıp birleştirmek ve bunları temsil ederek sözü geçen örgüt mensupları arasındaki uyum ve bağlılığı kurup ve korumak ve böylece milli amaç ve ilkelerin hızla ve kolaylıkla gerçekleşmesini sağlamak.” Mustafa Kemal Paşa’nın Heyet-i Temsiliye’ye seçilmesinden sonraki amacı, bu heyetin başkanı olmaktı. Çünkü kongre dağıldıktan sonra, burada alınan kararların tam olarak uygulanması, Amasya Tamimi ile kamuoyuna duyurulan Sivas’ta toplanacak milli kongrenin hazırlık çalışmalarının yürütülmesi gerekiyordu. Ordu Müfettişliği görevinden ve askerlikten ayrıldıktan sonra hiçbir resmi sıfatı kalmayan Mustafa Kemal’in kongre kararlarını uygulayabilmek için yeni bir sıfata ve yetkiye ihtiyacı olacaktı. Fakat yakın arkadaşlarının bazıları Mustafa Kemal Paşa’nın Heyet-i Temsiliye Başkanlığına seçilmesini sakıncalı buluyorlardı. Bu konuyu nasıl değerlendirdiğini aşağıda kendi dilinden okuyacaksınız. Sonuçta Mustafa Kemal Paşa, bütün itiraz ve tereddütlere rağmen Heyet-i Temsiliye Başkanı seçilmiş ve bu heyetin başkanı olarak; özellikle Sivas Kongresi’ndeki ilave 6 kişi ile sayıları 15’e çıkacak olan Heyet-i Temsiliye’yi TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihine kadar adeta bir hükümet/yürütme organı olarak çalıştırmıştır. Kendisi de adeta bir başbakan gibi bundan sonra yaptığı bütün faaliyetleri “Heyet-i Temsiliye Reisi” sıfatıyla yürütmüştür.

TARTIŞMALARI MUSTAFA KEMAL NUTUK’TA NASIL DEĞERLENDİRDİ

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi öncesinde kendisin kongre delegesi seçilmesi, Kongre sırasında başkanlığa getirilmesi ve kongrede Heyet-i Temsiliye’nin oluşturulması süreçlerinde yaşanan bazı olayları Büyük Nutuk’ta değerlendirmiştir. Çok basit meseleler gibi görülen ve başka gerekçelerin arkasına gizlenen konuları gündeme getirenleri “tamamen samimiyetten uzak, aksine kötü bir maksadın peşine düşenler” olarak ifade etmiştir. “Erzurum Kongresinde Görülen Kararsızlıklar” başlığı altında özellikle Trabzon/Sürmene Delegesi Ömer Fevzi Bey’den başlayarak bazı kişilerin tavırlarını şöyle değerlendirmiştir: “Efendiler, hatıra olarak küçük bir noktaya da işaret etmek isterim. Benim bu Erzurum Kongresine üye olarak girip girmemem, üzerinde düşünülmeye değer bulunduğu gibi Kongreye katıldıktan sonra da başkan olup olmamam konusunda kararsızlık gösterenler olmuştur. Bu kararsızlığı gösterenlerden bir kısmını düşüncelerim iyi niyet ve içtenliklerine vermek mümkün ise de diğer bazı kimselerin bu hususta tamamen samimiyetten uzak, aksine kötü bir maksadın peşine düştüklerine daha o zaman şüphem kalmamıştı.

Yarın: Kongrenin önemi ve kararları