Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye’nin yaklaşık 3 aydır Ege Denizi’ndeki anlaşmazlıkların çözümü için Yunanistan ile müzakereler yürüttüğünü, geçen hafta bu müzakerelerin sonucu hakkında bir açıklama yapılacağını belirtti. Yunanistan, Türkiye ile varılan anlaşmanın ilan edilmesinden sadece bir gün önce Mısır’la imzaladığı sözde anlaşmayı açıklayınca, Ankara-Atina arasında varılan nokta tüm anlamını yitirdi. Türkiye, iyi niyet göstermek amacıyla Oruç Reis gemisinin Akdeniz’deki arama faaliyetlerini askıya alırken; Yunanistan’ın Mısır’la Türkiye’nin çıkar ve haklarına aykırı bir anlaşmaya imza atması, şu gerçekleri tekrar ortaya çıkarmış oldu:

  • Ege’de sorunun asıl sebebi Yunanistan’ın dostane ilişkiler geliştirmekten imtina etmesidir.
  • Türkiye, Yunanistan’a karşı layık olduğundan daha fazla anlayış ve müsamaha göstermektedir.
  • Yunanistan, Türkiye’ye karşı samimi ve açık bir tutum sergilemekten acizdir.
  • Türkiye’nin ve KKTC’nin hak ve çıkarına göz diken ülkeler, birlikte hareket etme yönünde bir motivasyona sahiptir.
  • Türkiye’nin sorunları diplomatik müzakere ile çözme niyetine karşılık vermek istemeyen Yunan tarafı, sorunun çözümsüzlüğünü ve ilişkilerin gerilmesini istemektedir.

 

Yunanistan, Türkiye ile 3 ay devam eden süreçte Mısır ile bir anlaşma imzalamak üzere olduğunu hiç dile getirmeyip, Türkiye ile varılan uzlaşının hemen öncesinde bu sözde anlaşmayı ilan ederek kendine yakışan küstahlığı sergilemiştir. Yunanistan için bu riyakârlık normaldir, yadırganmayabilir. Ancak, Türkiye’nin bundan ders çıkarması da gerekir. Bundan sonra sözüne güvenilmez Atina ile iyi niyetli müzakerelerle vakit harcamak yanlış olacaktır.

Bu elbette iki ülke arasında bir savaş çığırtkanlığı olarak algılanmamalıdır. Ancak, Yunanistan’ın müzakereden ne anladığı, Türkiye’ye ihanet etmekten çekinmeyeceği, Türkiye’nin haklarına tecavüz etmekten imtina etmediği artık bellidir. Bundan sonraki süreçte Türkiye, ikna edici yumuşak güç yerine caydırıcı sert gücünü ön plana çıkarmalıdır. Söz konusu Yunan olunca, iyi niyetten maraz doğacağı akıldan çıkarılmamalı.

Yunanistan’ın art niyetli, bencil, küstah ve mütecaviz olduğunu doğrulayan bir gelişme daha var aslında. Atina, İtalya ile haziran ayının başında deniz sınırını belirleyen bir anlaşmaya vardı. Karşısında İtalya olunca, Türkiye’nin savunduğu tezlere yaklaşan ve adaların kıta sahanlığı yarattığı yönündeki temelsiz iddiasını bir kenara koyan Yunan, Roma ile sınırını çizerken ana karaların orta noktasını esas aldı. Ancak sıra Türkiye’ye geldiğinde, ufacık ve Antalya’nın dibinde yer alan Meis Adası’nı sanki ana karasının uç sınırıymış gibi ahkâm kesen Atina, Türkiye ile sorunlarını çözmemek için bahaneler üretiyor.

Türkiye’nin, Yunanistan’ın bu tavrı karşısında daha sert davranması ve Yunanistan’a bizimle dostane ilişkiler geliştirmek zorunda olduğunu göstermesi gerekiyor. Bu çerçevede, dün Enerji Bakanı Dönmez’in, Oruç Reis’in Akdeniz’deki faaliyetlerine tekrar başlayacağına dair açıklaması Atina’nın anlayacağı dilden konuşmaya başladığımızı göstermesi bakımından olumlu bir gelişmedir. Türkiye, haklarına tecavüz eden anlaşmanın yok hükmünde olduğunu sözle veya diplomatik nota ile değil ancak buna benzer somut adımlarla anlatabilir. Daha doğrusu, Yunan’ın aklını başına alıp aklıselime kavuşması ve olan biteni idrak edebilmesi ancak bu gibi adımlarla gerçekleşebilir. Ne uluslararası hukuk ne komşuluk ne de diplomatik nezaketten nasibini almamış Atina, karşısında müzakere eden değil; mücadele eden bir Türkiye görmeyi fazlasıyla hak ediyor.