Nobel, 2016 yılında Peter Handke faciası kadar olmasa bile dünya efkar-ı umumiyesini bir kez daha şaşırtmıştı : Amerikalı müzisyen Bob Dylan'a edebiyat ödülü vermek!

Gerekçe, Amerikan müzik geleneğinde yeni bir şiirsel ifade oluşturması.

Nobel Akademisi o  vakit ikiye bölünmüştü; kimisi şarkı sözü yazarlarına ödül mü verilir diyordu. Ödül yanlıları ise Homeros'u örnek göstererek diretiyorlardı.

Hatırlarım, Bob Dylan'ın Nobel Edebiyat Ödülü almasına Orhan Pamuk da içerlemiş "Hayal kırıklığına uğradım" demişti.

Müziği küçümseyen bakışlar mıydı bunlar?

Müzikle edebiyatın bir arada düşünülememesinden kaynaklanan algılar, telakkiler miydi?

Bir zamanlar popüler eserlerin yazarları Yahya Kemal gibi dev şairlerdi. Münir Nureddin Selçuk, "Dönülmez akşamın Ufkundayız.." şiirini alıp besteledikten ve okuduktan sonra sadece kulaklar değil idrakler de mest olmuştu. Dolgu kelimeler değil, sanat ürünü hikmetli sözlerle buluşan müzikal eser elbette hem ruhları besleyecek hem de kültürel bir değer olacaktır.

Yazar müzisyenler ya da müzisyen sanatçılar henüz tam olarak dikkat merkezinde değil.

Oysa hem dünyada hem de ülkemizde örnekleri var.

Dünyada Leonard Cohen mesela; Kanadalı bu müzisyen aynı zamanda iki romanın da yazarıdır. Şarkılarının şiirlerini de yazan Cohen'in romanları hiç de öyle suya yazılı eserler değildir.

Türkiye'de Zülfü Livaneli artık bir edebiyatçıdır. Müzisyenlerin edebiyatçı olarak kabulü de zordur. Livaneli'nin romancı olarak kabulünde eskisi kadar sahne ve yeni beste yapmıyor olmasının ve art arda yeni eserler kaleme almasının rolü büyüktür.

Bir insan hem kitaplar kaleme alıyor hem de şarkılar yazıp söylüyorsa, öncelikle hangi sahayı temsil ediyordur? Yani öncelikle edebiyatçı mıdır? Yoksa müzisyen midir?

Buna galiba toplumsal algı karar veriyor.

Bir de edebiyatın, müziğin kanonu yani kimin edebiyatçı kimin müzisyen olduğuna karar veren adı konmamış kurul.

Ama en önemlisi kitapseverler ve müzikseverler.

Bence artık kitapseverler ve müzikseverler, kültürseverler olarak edebiyatı ve müziği aynı anda icra eden sanatçıları dikkatle takip etmeye başlamalı, okumalı, dinlemeli, eleştirmelidir. Yeni sanatçı adaylarının edebiyatı ve müziği  benimseyerek ortaya çıkmaları kültürümüz açısından ideal olandır.

Biliyorum, bu o kadar kolay değil.

Çünkü, kamuoyunu etkileme hünerini ellerinde bulunduranlarda ne yazık ki şu telakki hakim: Herkes öz işini yapsın! Yani müzik yapan başka bir şeyle ilgilenmesin; edebiyat yapan da eline gitar ya da bağlama almasın. Sinema filmi yapmasın; resim çizmesin, kitap yazmasın, boy boylamasın, soy soylamasın..

Dede Korkut da vaktiyle böylesi muhalefetle karşılaşmış mıdır acep?

"Ya sözünü de ya kopuzunu çal" diye psikolojik dayatmayla karşılaşmış mıdır?

Sanatın kültürle, kültürün milletin maddi manevi varlığıyla olan ilgisini görmezden gelenlerin, sanatın duygu ile kültürü buluşturan doğasında bir milletin geleceğini ilgilendiren kozanın örüldüğünü anlamalarını beklemek gereksizdir.

Sanat ölçüdür ama mekanik ayrışmaya, iş bölümü kurallarına uymaya gelmez. Adamın yazacağı varsa yazar, söyleyeceği varsa söyler; ufku açıksa yürür.

Bunlar Allah vergisidir.

Bu verginin zekatı da eser yapmaktır.