Belki de futbol tarihimizde ilk defa gruplardaki son maça kalmadan, ya da play-off oynamadan bir turnuvaya katılıyoruz. Grup maçlarında aslanlar gibi mücadele edip zaferler kazanarak, kıl payı, biraz da Fransız lobisi nedeniyle seri başı olmayı kaçırarak gidiyoruz, Euro 2020’ye. Üstelik dinamik gençler ve tecrübeli ustalardan oluşan zengin bir kadro var elimizde. Kısa süre içerisinde milli takımımıza kulüp ruhu kazandıran, külleşmiş olan milli takım taraftarı ruhumuzu yeniden canlandıran, yöneticilerimize, hocalarımıza, futbolcularımıza, idari personele kısacası emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Bu takımı oluştururken, sadece bu turnuvanın değil, önümüzdeki 10 yılda yapılacak olan turnuvalarda oynayacak takımımızın temellerini de atmış bulunuyoruz.

Geçen hafta yazmış olduğum gibi maalesef Avrupalı zihniyetiyle idare edilen UEFA’nın ülkemize bakış açısındaki negatiflik had safhada. Fransa’nın seri başı olması için iyi çalışma yaptılar. Maalesef ki, UEFA nezdinde son derece geçerli olan lobicilik faaliyetlerine önem verip, mağdur olmamamız konusunda başta Sayın Servet Yardımcı olmak üzere UEFA’daki temsilcilerimizin çok sıkı çalışması lazım.

Milli ara nedeniyle oynanmayan maçlardan dolayı Merkez Hakem Kurulu rahat bir hafta sonu geçirdi. Milli takımımızın başarısı gündemi kaplayınca hakemler ve hakem hataları unutuldu. Verilen aradan istifade eden takımlar eksiklerini gidermek için bol bol çalışıp özel müsabakalar yaptılar. Hakemlerimiz ne yaptı derseniz cevabı şu, maçlar bittikten sonra 10 gün yattılar. Dün başlayan 1,5 günlük göstermelik eğitimle vakit geçirdiler. Federasyon bütçesinden hakemlere harcanan paranın limiti yok, MHK ne isterse TFF anında veriyor. Hakemlerimizin birçoğu profesyonel. Bu ne demek? Tam gün mesai ile TFF ye bağlı olmak demek. Hafta içi hakemlerimiz ne yapıyor? Sadece kendilerine gönderilen antrenman programını uyguluyor o kadar. Sene başından planlanan göstermelik kısa süreli eğitimlerle göz boyanıyor.

Biz hala UEFA’nın son dönemde hakem komitesinden çıkardığı Jaap Uilenberg’in ağzının içine bakıyoruz. O ise hafta sonları ülkemizin cennet köşelerine yapacağı seyahatleri planlayıp işlerine, dişlerine ve alacağı paraya bakıyor. Yaptığı yorumlarsa artık eskisi gibi tatmin edici değil, birbirinin kopyası pozisyonlara zaman zaman farklı yorumlar yaptığı dikkatten kaçmıyor, Hakemler de bu durumu tabii ki sadece ancak kendi aralarında fısıldaşıyor, yüksek sesle konuşamıyorlar. MHK Kurmay heyeti yani Profesyonel Müsabakalar İcra Kurulu PMİK’in İzmir’de ikamet etmesi ve sadece haftada yarım günlüğüne İstanbul’a gelip alelacele özensiz ve dikkatsiz bir şekilde atamaları yapıp, tekrar İzmir’e dönmesi, evdeki bilgisayardan mail ile hakemlere pozisyon anketi göndermekten başka bir şey yapmaması, hakem camiasının geçtiğimiz dönemlerde yaşadığı yoğun eğitim trafiğini aratır hale geldi. Eğitime ayrılan zaman yetersiz olunca, eğitimler yasak savma babından göz boyamak için yapılınca… Eğitimlerde hataların neden yapıldığı, nerelerden kaynaklandığı konuşulup, irdelenmeyince… Hakemlerle birlikte MHK da özeleştiri yapmaktan kaçınınca, atama politikasında, ödül ve ceza prensibinden uzak ve biraz da inatlaşma duygularının esiri olunca…

Hakem hataları hep gündemin en üst sırasında oluyor. Dileyelim, ilk yarının bitmesine 6 hafta kalmışken bu hatalar azalsın biraz.