İçeriden ve dışarıdan varlığımıza ve birliğimize yönelik saldırıların bu kadar kesif hale gelmesinin sebebini herkes iyi düşünmeli, doğru değerlendirmeli ve ona göre pozisyon almalıdır. Soru gayet basittir: Bir iddiamız olmasaydı, verilene razı, söylenene amade olup isteneni teslim etseydik, bu kadar hedefte olur muyduk? Önce akılda, sonra da vicdanlarda bu soruya makul ve mantıklı bir cevap vermek, aslında her şeyi anlamaya da, anlatmaya da yetecektir.

BİZDEN NE İSTİYORLAR?

Bizden istenen nedir, biz ne yapıyoruz? Bir iddiada bulunmadan, bütün dünyanın şahit olduğu söz ve gelişmeler üzerinden bir değerlendirme yapalım: Arap Baharı diyerek Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler ve birçok ülkeyi darmadağın ettiler. Bizden de buna seyirci kalmamızı, daha da vahim olanı sıranın bize gelmesine dahi ses çıkarmamamızı istiyorlar. Akdeniz’i parselleyip bütün zenginliklerini paylaşmayı planlıyorlar, bizden de Antalya körfeziyle yetinmemizi talep ediyorlar. Elbette kabul etmiyor ve varlığımızın, hukukumuzun gereği neyse onu yapıyoruz. Sorun da buradan çıkıyor. Libya’da olmasak, Doğu Akdeniz’deki tavizsiz bir duruş ortaya koymasak, Suriye’de, Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü PKK/YPG/ PYD’ye dünyayı zindan etmesek, milli davamız Kıbrıs’ta kararlılık gösterip, eşit ve egemen iki devletten başka bir çıkış yolu kalmadığını ilan etmesek bu kadar üzerimize gelirler miydi? Güney sınırlarımızda uzun yıllardır çabaladıkları bir terör devleti kurmalarını engelleyip, her ne pahasına olursa olsun böyle bir şeye izin vermeyeceğimizi göstermesek, bu kadar saldırırlar mıydı?

VERİLENE RAZI MI OLALIM?

Şu rezilliğe bakar mısınız; ABD dünyanın öbür ucundan gelip bölgemizde her türlü vahşeti sergiliyor, katil İsrail devletinin yaptığı soykırıma yol veriyor. Ama Türkiye’nin kendini savunmak için hem de ABD’den istediği silahları alamayınca başka ülkelerden temin yoluna gitmesinden rahatsız olup, bize yaptırım uyguluyor. Bunu yaparken daha da ileri gidip, bir de Savunma Sanayimizi geliştirmekten vazgeçmemizi utanmaz ve arsız bir şekilde talep ediyor. Fransa, hiçbir ilgisi ve alakası olmadığı halde gelip Doğu Akdeniz’de bize harita çizmeye kalkışıyor ve bir de buna razı olmamızı bekliyor. Diğer vahşi emperyalistlerinde bunlardan bir farkı yok. Tamamı kurdukları kanlı düzene sessiz kalmamızı ve verilene razı olmamızı dayatıyor.

BU NASIL BİR SİYASET?

Akıl, ahlak ve vicdan sahibi hiç kimse bu yazdıklarımıza itiraz edemez. O halde, bu zillet güruhu bütün bu meselelerde Türk milletinin yanında, Türk Devletinin emrinde olmak yerine tamamında karşı tarafa hak verip onaylayarak kime ve neye hizmet ediyor? Bu nasıl bir zulüm, bu nasıl bir siyaset, bu nasıl bir anlayıştır? Hadi, bu kan emicileri anladık. Sayın Bahçeli’nin son grup toplantısında da özellikle belirttiği gibi, boyun eğmediğimiz için, tamam demediğimiz için, alttan almadığımız için, al bayrağın solmasına müsaade etmediğimiz için deliye dönüyorlar, sürekli açığımızı ve zaaf anımızı kolluyorlar. Terörist elebaşları Sofi Nurettin ile Aydın Şimşek’i gömdük ya, işte bunu hazmedemiyorlar. Allah’ın izniyle Kandil’e Türk bayrağını dikeceğiz ya, işte bunun için çıldırıyorlar, çılgınlık peşinde koşuyorlar. Peki, bizim içimizdekilere ne oluyor? Akıl, ahlak ve vicdan sahibi hiç kimse bu yazdıklarımıza itiraz edemez. O halde, bu zillet güruhu bütün bu meselelerde Türk milletinin yanında, Türk Devletinin emrinde olmak yerine tamamında karşı tarafa hak verip onaylayarak kime ve neye hizmet ediyor? Bu nasıl bir zulüm, bu nasıl bir siyaset, bu nasıl bir anlayıştır?

DAHA NE OLMASI GEREKİYOR?

Bugün Türkiye’yi idare eden hükümet, yapılan seçimlerde Türk milletinin hür iradesi ile belirlenmiştir. Cumhur ittifakı Türk milletinin onayı ve teveccühü ile oluşmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına göre kurulmuş her siyasi parti için bu yol açıktır. O halde, bu kadar telaş, bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar gaflet hatta ihanet niye? Buradan nereye varacaksınız? Türk milletinden alamadığınız iktidarı başka yerlerde aramanın izahını nasıl yapacaksınız? Böyle bir zillete düşmeyi nasıl içinize sindiriyorsunuz? Türk milletinin böyle bir siyasete inanmadığını ve hiçbir zaman itibar etmeyeceğini anlamanız için daha ne olması gerekiyor? Hukuk, demokrasi ve Türk milletinin hür iradesini bir kenara bırakıp, yalan ve tezgah üzerinden denemediğiniz yol, başvurmadığınız yöntem kalmadı. Son süreçte servis edilen soysuzlukları yazmaya kalkışsak bile ne zamanımız, ne yerimiz yeter. İtibar suikastı mı yapmadılar? Koronavirüse mi bel bağlamadılar? Karalamanın, kötülemenin, karanlığın zirvelerinde mi dolaşmadılar? Millet iradesini tanımayıp, yalan ve iftiralarla bir kaos ve kiriz ortamı oluşturmayı mı denemediler?

Arka arkaya servis edilen gelişmelerin hepsinde aynı amaç vardır ve aynı hedefe ateş edilmektedir. Hedef Türkiye’dir. Bütün bunlar oluyorken, kenara çekilip seyredemeyiz. Bizim yerimiz de, tarafımız da, duruşumuz da nettir ve hiçbir zaman değişmeyecektir.