Milli eğitim, en büyük milli kurum olan devlet eliyle verilir. Okul, hem eğitimin hem de öğrenimin mekânı olarak aynı zamanda milli bir kültür iklimidir. Online eğitim süreci bilginin aktarılması için sınırlı bir yöntemdir ancak bilginin üretilmesi ve denetlenmesi için yetersiz bir süreçtir.

Bundan sonra ne olur?

Bu soru hepimizi meşgul ediyor. Dünya siyaseti, dünya ekonomisi, sosyal hayatımız nasıl seyredecek?

Hangi alışkanlıklarımızı terk edeceğiz ve nelere daha sıkı sarılacağız?

Karantina sürecinde evlerimize kapandığımız için bırakmak durumunda kaldığımız uğraşılarımız tartışmalı hale gelebilir mi? Mesela evde kaldığımız süre içinde ihtiyaç duymadığımız okulda formal eğitim, artık rafa kalkar mı?

Madem öğrenim için binalara ihtiyaç yok, oldu olacak online sistem devam etsin ve devletin eğitim masrafları ortadan kalksın.

Bunu savunanlar var, biliyorum.

Bir zamanlar İvan İlliç’in “Okulsuz Toplum” kitabını az tartışmamıştık. Bakıyorum bu eser bugünlerde yeniden basılıp, üzerinde konuşuluyor. İlliç, kitabında “Okulu neden devlet kurumu olmaktan çıkarmalıyız?” diye soruyor.

Modern toplumu ve sanayileşmeyi eleştiren İlliç’in bakışı bizim gençlik dönemimizde daha çok sosyalist propagandacıların işine yarar ve okulları devletin ideoloji aracı olarak gördüklerinden milli eğitimi yerden yere vururlardı.

Zaman sonra İvan İlliç’in görüşleri devlet kavramının tam karşısında yer alan anarko-kapitalistlerin kullandığı bir argümana dönüştü. Batıda fantastik görüşler öne süren filozoflar daima var olagelmiştir. Bizde de kendilerini bu görüşlerin acentesi olarak görenler bu görüşleri bilip bilmeden savunmayı meşgale edinirler.

Milli eğitim, en büyük milli kurum olan devlet eliyle verilir.

Okulsuz eğitim olmaz.

Okul, hem eğitimin hem de öğrenimin mekânı olarak aynı zamanda milli bir kültür iklimidir. Online eğitim süreci bilginin aktarılması için sınırlı bir yöntemdir ancak bilginin üretilmesi ve denetlenmesi için yetersiz bir süreçtir.

Böyle zamanlarda bomboş gelecek bilim yani fütüristik öngörüler havada uçuşur.

Elon Musk ne dedi?

Bill Gates neyi öngördü?

Yaşasaydı Steve Jobs ne yapardı?

Bu isimlerin hiçbiri bilim insanı değil.

“Alice Harikalar Diyarının sihirbazları..”

Halbuki salgın bize bilim insanlarının kıymetini öğretti.

Her gün dünyadan Kovid-19 aşısının müjdesini alabilir miyiz? Her akşam ajanslardan yeni bir antikor üretildi mi ve ilaçların deneme süresi doldu mu? Diye merak eder olduk. Bunları bize Walt Disney’in sihirli dünyası sağlayamaz.

Bu müjdeyi bilim dünyası verecek.

Bilim dünyası ciddi ve mağrur bir dünyadır. Bilim adamları konularının uzmanıdırlar; bir bilim insanı eğitimini alıp doktorasını yaptığı alanda konuşmayı tercih eder. Bu ağır başlı marifet, son yıllarda süslü kapitalizmin boyalı albenisiyle dekore edilmiş popüler alemde yok farz edildi; seçkin bilim adamları medya kültürünün dışına itildi; bugün o ağırbaşlı marifet darası alınmış sözlerle boy boyluyor ve kapitalizmin süslü dekorasyonunu her biri oturaklı kelimeleriyle yerle yeksan ediyor.

Biz bu pandemi sürecinde okul ile bilimin arasındaki temel ilişkiyi öğrensek yeterli. Bilimin ehemmiyetini ve bilim insanlarının kıymetini de…

Evet öğrenmeliyiz.

Çünkü hayat bir okuldur ve okul milli bir hayattır.