Geçtiğimiz gün Libya’nın batısında yer alan Vatiyye Askerî Üssü’nün savaş uçakları tarafından hedef alındığı haberleri basına yansıdı. Söz konusu üs, yakın zamanda Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) tarafından kontrol altına alınmış, isyancı Hafter ve avenesi için stratejik bir kayıp olarak değerlendirilmişti. Hava üssünün UMH kontrolünde olması, Libya ordusunun Hafter’e karşı askerî anlamda üstünlük kurmakta olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmişti. Bu stratejik noktanın gece düzenlenen hava saldırısıyla vurulması, Libya’da yaşanan çatışmanın rutin ve olağan gelişmelerinden biri olarak değerlendirilemeyecek kadar önemli.

Zamanlaması açısından bakılırsa, saldırının Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Libya ziyaretinden hemen sonrasında yapılmış olması dikkat çekici. Millî Savunma Bakanı Akar, 3 Temmuz’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile birlikte Kasım 2019’da imzalanan Mutabakat Muhtırası kapsamında yapılan faaliyetleri yerinde incelemek üzere Libya’ya önemli bir ziyaret düzenlemişti. Trablus’ta UMH Başbakanı Fayiz G es-Serrac dâhil birçok üst düzey yetkili ile görüşen Türk heyeti, Misurata’ya geçmiş ve burada Libya UMH İçişleri Bakanı ile birlikte bölgede incelemelerde bulunmuştu. Bu ziyaret, elbette ki Türkiye’nin Libya’daki meşru otorite olan UMH’ye verilen güçlü siyasî ve askerî desteğin bir göstergesi olmuştu.

Bu ziyaretten sadece iki gün sonra savaş uçakları tarafından vurulan Vatiyye Askerî Üssü, Türkiye’nin Libya’ya gönderdiği SİHA ve hava savunma sistemlerinin de konuşlandırıldığı yer olarak da biliniyor. Dolayısıyla saldırının dolaylı olarak Türkiye’ye bir mesaj vermek niyetiyle yapıldığı söylenebilir.

Saldırıyı yapanlar kimliğini gizlemiştir. Yani uçağın kime ait olduğu henüz bilinmiyor. Belli ki Türkiye’den gelen askerî teçhizatı da hedef alma gafletine düşenler, uçağın bayrağını/kimliğini ifşa edemeyecek kadar Türkiye’den korkuyor. Buna rağmen, saldırıda kullanılan uçağın kalkış ve iniş noktalarını tespit etmek teknik olarak mümkün. İlk tahminler, Mısır’dan kalkan Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait Fransız Mirage savaş jetlerinin kullanıldığı yönünde.

Bu tahmin herhalde kimseyi şaşırtacak nitelikte değil. Zira Türkiye’ye düşmanlık etme cüretini kendinde gören bu ülkelerin Libya’daki bozuk sicili herkesçe biliniyor. Mısır’ın darbeyle işbaşına gelen lideri Sisi’nin geçtiğimiz günlerde “askerî müdahalede bulunabiliriz” şeklindeki tehdidi, BAE’nin Türkiye’ye zarar verecek her gelişmede başı çekmesi gibi gerçeklere bakıldığında, bu iki ülkenin “olağan şüpheliler” olmasını kimse yadırgamamalı.

Libya ve Akdeniz’de Türkiye’nin önünü kesmek için ittifak kuran bu ülkeler, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapmaya devam ediyor. Bunu yaparken kimliğini gizlemek zorunda kalan bu korkak hasımlar topluluğu, Libya’nın sömürülmesi planlarını hayata geçirmelerini engelleyen Türkiye’ye haliyle cephe almış durumda.

Türkiye aslında Libya’yı savaş alanına çeviren bu dış güçlerin Libya’yı Libyalılara bırakması için mücadele ediyor. Bunu yaparken de gizlenmeye, gizli ittifaklar peşine düşmeye gerek duymuyor. Ancak karşı taraftakiler Türkiye’yi arkadan vurup kimliklerinin ifşa olmaması için çaba harcıyor. Ancak bu gafiller, Türkiye’nin ne bunlarla yılacak kadar güçsüz ne de bu saldırının arka planını aydınlatmaktan aciz olmadığı gerçeğini anlamamışa benziyor.

Saldırıyı gerçekleştirenler, bu tür tehditlerle Türkiye’nin Libya konusundaki kararlılığını test etmek istiyorlarsa cevabı er geç verilecektir. Türkiye’nin bu gibi saldırılardan çekinip Libya’daki varlığını sona erdireceği sanılıyor ise bu beyhude bir beklentidir. Bilinmelidir ki bu saldırının altında imzası olanlar kimlerse, Türkiye’yi Libya’dan çıkarıp Libya’yı sömürecekleri günlerin hayalini kuranlar da onlardır.