MEHMET AKİF ERSOY’UN EVLİLİĞİ VE AİLESİ-1

EŞİ İSMET ERSOY HANIM (H. 1294/1878-20 NİSAN 1944)

Ersoy, 25 yaşında İsmet Hanım ile evlendi, 6 çocukları oldu. Hayatının en önemli ve verimli yılları Türk milletinin büyük felaketlerle karşı karşıya kaldığı yıllarda geçen Mehmet Akif, devamlı bir mücadele içinde olmuş, son 10 yılını ise gurbette, maddi ve manevi sıkıntılarla geçirmiştir. Bu yüzden ailesi ve çocuklarıyla fazla meşgul olamadı.

MEHMET Akif Ersoy, 1 Eylül 1898’de yirmi beş yaşında iken İsmet Hanım ile evlendi. Tophane-i Amire Veznedarı Mehmet Emin Bey ile Hasibe Hanım’ın kızları ve Hicri: 1294 (1878) doğumlu olan eşi İsmet Hanım (1878-20 Nisan 1944) yirmi yaşında idi. Akif’in kayınvalidesi Hasibe Hanım’ın babası Hamdi Efendi’dir. İsmet Hanım’ın babası Mehmet Emin Bey, hali vakti yerinde, kibar ve değerli bir adamdı. Hırka-i Şerif semtindeki konağı “Veznedar Konağı” diye bilinirdi. Mehmet Akif’le İsmet Hanım’ın düğünleri bu konakta yapılmıştır. Akif ve İsmet Hanım, karı koca olarak bu konakta bir ay kadar yaşamışlar, daha sonra kendi evlerine, yani Emine Şerife Hanım’ın yangından sonra yeniden inşa edilen evine geçmişlerdir. Evliliklerin ilk yılında ilk çocukları olan Cemile burada doğmuştur.

İsmet Hanım, tam manasıyla kibar bir İstanbul kızıydı. Güzel, derin duygulu, ince ruhlu, zeki ve görgülü bir kadındı. Akif’le evlendikten ve çocukları doğduktan sonra, Emine Şerife Hanım’ın küçük evi aileye dar geldiğinden karı koca bu evden ayrılmak zorunda kaldı. Aile bundan sonra İstanbul’un muhtelif semtlerinde ikamet etmişlerdir. Akif, “İstanbul’da ikamet etmediğim bir semt kalmadı” diyerek sık sık ev değiştirdiklerini ifade etmiştir.

Hayatının en önemli ve verimli yılları Türk milletinin büyük felaketlerle karşı karşıya kaldığı yıllarda geçen Mehmet Akif, devamlı bir mücadele içinde olmuş, son on yılını ise gurbette, maddi ve manevi sıkıntılarla geçirmiştir. Bu yüzden ailesi ve çocuklarıyla fazla meşgul olamamıştır. Eşi İsmet Hanım’ın müzmin nefes darlığı ve sinirsel rahatsızlık içinde bulunması da bu güçlüklere eklenmiştir.

İsmet Hanım 20 Nisan 1944’te 66 yaşında vefat etmiştir. Mezarı Topkapı Mezarlığı’ndadır. Akif’in torunu Selma Argon hiç görmediği anneannesi İsmet Hanım’ı annesinden duyduğu kadarıyla şöyle anlatıyor: Anneanneciğim, evet. Annemin güzel anası… Çok zarif, mükemmel, temiz ve asil bir kadınmış annem anlatırken, ‘çok güzeldi’ derdi. Eşine, çocuklarına düşkün, temiz, akıllı, idareli bir kadın… Hayatı boyunca çektiği ‘astım’ hastalığı onu bazen çok yorarmış, dedem onu kucağında yemeğe indirir sevgiyle konuşur, bir şeyler yedirmeye çalışırmış. O zamanlar şimdiki gibi ilaçlar yok, çok sıkıntı çekermiş anneannem…

Anneannem, dedemin Anadolu’da, çöllerde, Berlin’de vazifeli olduğu yıllarda kendi başına çocuklarına bakmış. Bazen mümkün olunca dedemin yanına gitmişler. İstanbul’da o karanlık yıllarda çocuklarıyla yalnız kalmış, kahraman birçok kadın gibi. Birçoğunun eşi, kardeşi, çocuğu cephede ama hepsi direnmiş yokluğa, bazen açlığa… Annem ‘aldığımız ekmekler ıslak olurdu neden yapılırdı bilmezdik ama bulduğumuz zaman sevinirdik.’ Derdi. Yokluk içinde geçen çileli ömürler… Vatan topraklarını kurtarmak için uğraşan insanlardan alınamayan haberler, üzüntü ve merak…

Anneannem Mısır’dayken hep dedemin yanındaydı. Çocuklarını, torunlarını çok özlüyor. Dedemle Mısır’da birlikte senelerce yaşamışlar. Elimizdeki mektuplardan da zaman zaman rahatsızlandığı ama çoğunlukla iyi olduğu anlaşılıyor. Anneannem dedemi kaybettikten sonra Cemile teyzemlerde kalıyor. Bu kayıp çok ama çok sarsmış onu…

Annemin anlattıklarından fevkalade asil bir hanım olduğunu, dedeme bağlı, sevgi dolu bir Anadolu kadını olduğunu biliyorum. Zaten köklü bir aileden geliyor. Dedemle evleniyorlar ve birbirlerini çok seviyorlar, sayıyorlar. Mısır yıllarında hep anlatırdı, rahatsızlandığı zaman dedem onu sırtına, kucağına alıp indirirmiş yemeğe. Çok sevmişler birbirlerini, hemen hemen hiç ayrılmamışlar. Dedem Mısır’a sürgün giderken bile anneannem hiçbir zaman, ‘ben burada kalayım, sen git’ dememiş, beraber gitmişler. Mısır gibi hiç alışık olmadığı bir yerde dedemle, çocuklarıyla beraber bir hayat sürmüş. Anneannem kızlarını çok özlediği zaman ara ara dedem onu İstanbul’a gönderirmiş. İskenderiye’den gemiye binip gelirlermiş. Biraz kalıp, sonra tekrar Mısır’a dönermiş. Annemin Milas’ta bulunduğu zamanlar anneannem ablamı Mısır’a götürmüş, dedem çok mutlu olmuş, ‘bir hazır torunum var. İsmi Fatma Ferda, ne güzelmiş hazır torun sahibi olmak’ diye Eşref Bey’e mektup yazmış. Ablam hayal meyal hatırlıyor, ‘kapıda biri bana telden tekerlekli bir şey yapıyordu, gözümün önüne ara sıra hayal meyal geliyor diyor…” (s. 48-50).

ÇOCUKLARI

Mehmet Akif, İsmet Hanım’ın evliliğinden üçü kız olmak üzere altı çocukları olmuş, dördüncü çocukları bir buçuk yaşında iken vefat etmiştir. Çocukları sırasıyla, Fatma Cemile, Ayşe Feride, Suad, İbrahim Naim, Mehmet Emin ve Mehmet Tahir’dir. Aşağıda Akif’in çocukları hakkında ayrı ayrı bilgi vereceğiz. Burada şunu söyleyelim ki, konuyla ilgili değişik kaynaklarda ve anlatımlarda Akif’in çocuklarının doğumları ile ilgili olarak çok farklı tarihler verildiği görülmektedir. Bizim bu çalışmada esas alacağımız belge aile ilgili olarak çıkarılan bir “vukuatlı nüfus kaydı örneği”dir.

Ayrıca buradaki aile ve akrabalık ilişkileri hakkındaki bilgiler Suad Hanım’ın kızı ve hayattaki tek torun olan Sayın Selma Argon Hanım’a doğrulatılarak derlenmiş bilgilerdir. Bu arada şunu da belirtelim ki, Akif’in çocukları ve torunları konusunda en ciddi çalışmaları yapanlardan birisi Sayın Prof. Dr. Dücane Cündioğlu’dur. Cündioğlu, hem çocukların hem de torunların izini sürmüş, hayattaki çocuklar ve torunlarla görüşmüştür. Onun verdiği bilgiler (bazı yanlışlar bulunsa da) de aşağıda kullanılacaktır. Yine bu bölümde torunlar Ferda ve Selma Hanımların aile fertleri hakkında anlattıkları bilgiler Dedem Mehmet Akif kitabından aktarılmıştır. Anlatıların sonunda parantez içindeki sayfa numaraları bu kitaba aittir.

Aşağıda Mısır hayatının anlatırken bahsedeceğimiz üzere, Akif’in Mısır’a son ve uzun süreli olarak gidişinde (1925-1936) oğlu Emin yanındadır. Sonra eşi İsmet Hanım ile diğer oğlu Tahir’i de yanına aldırmıştır. Oradan 18 Ağustos 1930 (1346)’da ve 25 Eylül 1930’da (3 Cemaziyelevvel 1349) Kuşçubaşı Eşref’e (Sencer) gönderdiği iki mektupta ailesi hakkında şu bilgileri vermektedir: “(…) Tahir, biz Hâil’d (Medine’nin kuzeydoğusunda bir kasabadır. Akif’in Necid yolculuğunun (Mayıs 1915-Ekim 1915) merkezi olmuştur. Akif bu kasabada yaklaşık 1 aya yakın bir zaman kalmıştır.) iken dünyaya gelmişti. Şimdi on dört on beş yaşlarında! Zaman ne süratle ilerliyor değil mi? Üç kızımın üçü de müteehhil (evli). İkisi İstanbul’da, birisi Milas’ta. Şimdilik iyiler. Biri erkek, mütebakisi kız olmak üzere beş torunum var. Biz Mısır’da iki çocuk (Emin ve Tahir’i kastediyor) bir de anneleri olmak üzere dört kişiyiz. Hamdolsun geçinip gidiyoruz. Emin Arapçayı fellah gibi söylüyor. Tahir de fena değil. Mekteplerine gidiyorlar. Şimdilik hallerinden memnunum…” (18 Ağustos 1930).

“(…) Milas’taki kızım üçüncü kızımdır. Zevci (kocası) Baytar (Veteriner Hekim) Yüzbaşılarından Ahmet Ali (Argon) isminde bir gençtir. Karı koca birbirlerinden memnunlar. Damadımın sîret (ahlakı) ve sülûku (manevi yolu) da beni memnun ediyor. Erkek yapılı, erkek tabiatlı bir adam. Fatma Ferda isminde bir de kızları var. Güzel güzel geçinmedeler. Hamdolsun o cihetten bahtiyarım. Büyük kızımın (Cemile’yi kastediyor) kocası kalemiyle geçinir. Adı Ömer Rıza’dır (Doğrul). Belki bu isme aşina çıkarsınız. İkinci damadım (Feride’nin kocası Muhiddin Akçor’u kastediyor) ise Ford müessesesinde oldukça mühim bir vazife sahibidir. Allah’a şükür, şimdiki halde kızlarımın üçü de mesutturlar. İnşallah bütün ümmet-i Muhammed’in kızlarıyla birlikte onlar da ömürlerinin sonuna kadar saadetlerini muhafaza ederler…” (25 Eylül 1930).

FATMA CEMİLE (ERSOY) DOĞRUL HANIM
(R. 1315, H. 1317/1899/1900 - 1981)

Fatma Cemile Hanım, Ersoy ailesinin ilk çocuklarıdır. Nüfus kaydında doğum tarihi yıl olarak Rumi: 1315, Hicri: 1317 (1899/1900) görülmektedir. Cemile Hanım gazeteci-yazar Ömer Rıza Doğrul ile evlenmiştir. Bu evlilikten Nazan (Doğrul), Rezzan (Güler) ve Bülent (Doğrul) isimlerinde üç çocukları olmuştur. Bülent küçükken ölmüş, Nazan Hanım hiç evlenmemiş, Rezzan Hanım ise mesleği uzun yol gemi kaptanlığı olan Dündar Güler ile evlenmiş ve bu evlilikten de üç çocuk olmuştur: Serpil, Ayçin ve Aydemir. Maaş tahsisine ait bir “hüviyet ilmühaberi” belgesinde Ömer Rıza Doğrul Beyin vefat tarihi Mart 1952 olarak verilmektedir. Akif’in adına şiir yazdığı tek torunu olan Ferda Hanım vefatından önce yapılan bir söyleşide Eniştesi Ömer Rıza Doğrul ve Fatma Cemile Hanım hakkında şu bilgileri vermiştir:

“Evet, dedem Mehmet Akif’in ilk damadıdır kendileri. 1883’te Kahire’de doğmuş ama aslen Burdurlu bir ailenin çocuğudur. Aile çok sonraları Mısır’a göç etmiş. Ezher’de hukuk eğitimi görüyordu ancak onun ilgisi gazetecilikti. Ve mesleğine ilk Mısır’da başladı. Dedemle de Mısır’da tanışıyorlar. Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde İstanbul’a geliyor. Amacı dedemle görüşmek, ancak bu gelişi onun aile kurmasıyla sonuçlanıyor. Çünkü dedemle görüşürlerken tanıştıkları teyzemiz Cemile’ye âşık oluyor, burada da evleniyorlar. Hem evlilik hem de Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Ömer Rıza eniştemiz Mısır’a dönmekten vazgeçiyor. İstanbul’da kalıyorlar. Eniştemiz Ömer Rıza Doğrul’un Arapçaya hâkimiyeti mükemmeldi.

Kamuoyu onu, İslamiyet ve dinler tarihi üzerine yaptığı incelemeler ve araştırmalarıyla tanıyor. Ezher Medresesi’nde din öğrenimi gören eniştem 1915’te İstanbul’a geldiğinde sadece evlenip yuva kurmuyor, mesleğini de icra ediyor. Tasvir-i Efkâr’da başladığı yazı hayatının ilk yıllarında İslamcılığı savunan yazılar yazdı. Cumhuriyetin ilanından sonra İkdam, Akşam, Tan, Cumhuriyet gazetelerinde İslam tarihi, dinler tarihi, Türk ve Arap edebiyatıyla ilgili makaleler, siyasi yazılar kaleme aldı. 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Konya Milletvekili seçildi. 1951’de Pakistan’ın başkenti Karaçi’de toplanan İslam Konferansı’nda Türk heyetine başkanlık etti. Kur’an Tanrı Buyruğu (1934), İslam Tarihi (10 Cilt, 1928-1935), Yeryüzündeki Dinlerin Tarihi (1938), İslam’ın Özü ve Kur’an’ın Ruhu (1946) gibi eserleri var.

Onunla çok görüşürdük, sonradan buraya gelip yerleştiğimiz zaman daha çok gelip gittik. Yakın bir yere tayin oldu. Çok gelip gittik, çünkü kuzenimle aşağı yukarı aynı yaşlardaydık, çok iyi anlaşırdık. İki kızı bir oğlu vardı. Büyük kızı Rezzan, diğeri Nazan. İkimiz aynı yaştaydık. Rezzan en yakın arkadaşımdı benim. Yeni yetişme dönemimizdi. O zamanlar bu türlü saç tokaları yoktu. Aksaray, Laleli tarafında otururduk. Evimizin küçük bir balkonu vardı. Banyo yaptığımızda saçlarımızı güneşte kurutur, bir de kâğıtlarla saçlarımızı sarardık. O zaman başka şeyler yoktu. İkimiz yeni yetişkindik. Koca bir ayna vardı oturma odalarında, eniştem yanımızdayken geçerken bakar bakar, ‘Kuzucuklar’ derdi bize, çok severdim.

YARIN: AYŞE FERİDE (ERSOY) AKÇOR HANIM