Borsa, ülkemizde geçmişte yaşanan birçok olay sonucu aşırı riskli bir sınıfta değerlendiriliyor. Ancak borsanın en önemli faydalarında birisi, faiz ve geri ödeme yükümlülüğü içeren finansal banka borçlanmalarından çok farklı olarak, şirketlerin paylarının bir kısmını satmaları ve bunun karşılığında kaynak sağlayabilmeleridir. Bu sayede şirketler sağladıkları yeni kaynakla, planladıkları işlerine yatırım yapabilir, var olan işlerinde gerekli olabilecek işletme sermayelerini güçlendirebilir. Bununla beraber, borsa, şirketin yatırımcı kitlesi ve muhtemel müşterileri tarafından da tanınmasını sağlayarak önemli bir pazarlama işlevi de görür.

Bugün bir şirketin halka hisselerini satması yani “halka arzlar” Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenmiş çerçevede yapılıyor. Bu çerçeveye göre halka arz isteyen şirketlerin satış geliri (ciro) ve aktif büyüklük olarak son iki yıl için bazı en az değerlere ulaşmış olması bekleniyor.

Bu değerler yeniden değerleme oranına göre yapılan değişiklikler ile yıldan yıla güncelleniyor. Son yapılan güncellemede ise bu yeniden değerleme oranın (%123) çok daha üzerinde %350 seviyesinde bir artış yapılarak, bir şirketin halka açılması için 2021’de 60 MTL ciro, 100 MTL aktif büyüklük gerekiyorken, 2022 cirosunun 270 MTL, aktif büyüklüğünün de 450 MTL olması kriter olarak belirlenmiş, ayrıca 2021 kriteri de geriye dönük olarak 60/100’den 180/300’e çıkarılmıştır. Yani bugün bir firma halka açılmak istese 2021 ve 2022’nin yeni değerlerini beraber karşılamak zorunda kalacaktır.

2022’de halka arzı yapılan şirketlerin içinde dahi bu 2021 değerlerini karşılayamayanlar mevcut. İşlerin niteliğine göre, ticaret ve emtia tabanlı üretim gibi ciro değil de, fikri mülkiyet ve karlılık odaklı olan, bilgi tabanlı üretim yapan şirketler için durum daha da kötü. Örneğin 2022’de halka açılan iki yazılım firması bu yeni değerler kullanılmış olsa halka açılamayacaklardı. Bir yandan kilo maliyeti düşük ihracat hedeflerken bu şirketlerin sermaye erişimi biraz zorlaşmış olabilir.

Bir başka başlık olarak da yerli üretimin SPK nezdinde ayrıştırılması için gereksinimler. Yani, reel üretim sektörlerindeki üretici firmaların genel limit ve uygulamalarda ticaret ve finans şirketlerinden daha ayrıcalıklı değerlendirilmesi de önemlidir. Yazılım üreticileri için ise bu bir gereksinim gibi görünüyor. Belki de yukarıdaki limit konusuna bir çözüm, yerlilerin ayrıştırılması için bir yöntem olabilir. Bu anlamda üretim ile ilgili Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kıymetli çabalarına SPK’nın da destek vermesini önemsiyorum.

“Yastık altı döviz yastık altından çıksa en çok nasıl fayda üretir” dediğimde, reel sektörde bir yatırıma yönlenebilirse en güçlü faydanın üretilebileceğine inanıyorum. İşte hisse senetleri ve hisse senedi yatırım fonları bunun için çok önemli bir araç. Halkımızın teveccühü de ortada. Borsanın eskiden gelen “yüksek riskli kısa vadeli yatırım” kimliğinden sıyrılması ve orta uzun vadeli bir araç olduğu bilincinin oluşturulması için gereken ne varsa da yapılmalı. Zira tüm istatistikler borsanın getirisine hiçbir yatırımın “uzun vadede” ulaşamadığını gösteriyor.