İsrail ve Hamas arasında 7 Ekim tarihinden beri süregelen çatışmalarda İsrail’in aralıksız bombardımanları sebebiyle 6 bin 150’si çocuk, 4 bini kadın olmak üzere 14 bin 854 kişi yaşamını yitirdi. 49 gündür devam eden çatışmalara taraflar arasında varılan esir takası anlaşması kapsamında 4 günlük insani ara verildi. Verilen insani arayı savaş bitti bakış açısıyla yorumlamak elbette yanlış bir görüş olacağı gibi ateşkesin hemen ardından İsrail’in ortaya koyduğu tutum da bunu açıkça göstermiştir. Ateşkese rağmen Gazze şeridinin güneyinden Gazze kenti ve kuzey bölgelerine dönmeye çalışan Filistinlilere İsrail askerleri tarafından ateş açılmıştır.

Türkiye’nin, çatışmaların en başından itibaren insani, vicdani ve tarihi sorumluluklarla ortaya koyduğu duruş; sadece Filistin halkı için değil İsrail halkı ve tüm mazlum coğrafyalar için de umudun temsili olmuştur. Bu kapsamda Türkiye’nin bölge devletlerinden Mısır, Katar ve Lübnan ile yürüttüğü diplomatik faaliyetler, Cuma günü ilan edilen ateşkesin sağlanmasında etkin bir rol oynamıştır. Diğer yandan insani sorumluluk bilinciyle Gazze’de bulunan hastaların Türkiye’de tedavi edilmesi konusunda bulunulan girişimlerle beraber hastaların ülkemize nakledilmesi Türkiye’nin her zaman mazluma el uzatan bir ülke olduğunu tüm çevrelere bir kez daha göstermiştir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Filistinli çocuklarla İsrailli çocuklar arasında hiçbir fark yoktur” yaklaşımı her çevre nazarında örnek teşkil edecek bir tutum olmuştur. Bu kapsamda İsrail yönetiminden umduğunu bulamayan İsrailli aileler Cumhurbaşkanımıza bir mektup göndermiş, "Orta Doğu'da, müslüman dünyasında ve ötesinde geniş nüfuza sahip, bölgenin büyük güçlerinden birinin lideri olarak, bize yardım edebilecek eşsiz bir konumda olduğunuza inanıyoruz. Bu nedenle, esirlerin sağlık durumları ile ilgili bilgi almak, gerekli tıbbi ihtiyaçlarının gecikmeden sağlanmasını kolaylaştırmak ve derhal serbest bırakılmalarını sağlamak için size çağrıda bulunuyoruz." İfadeleriyle yardım talebinde bulunmuşlardır.

Gelinen aşamada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve yönetimin Filistin’de izlediği politikaların İsrail halkı tarafından da kabul görmediği bununla beraber İsrail içinde bölünmelerin yaşanmaya başladığı görülebilmektedir. Mevcut atmosfer, Netanyahu yönetimi ve zulmünün payidar olamayacağını ve Netanyahu’nun “gidici” olduğunu açıkça göstermektedir.

Temennimiz kısa süreli de olsa sağlanan ateşkes ikliminin, çatışmaların son bulduğu diplomatik bir sürece dönüşmesi, Türkiye’nin ısrarla vurguladığı 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin tanınarak kalıcı bir çözümün sağlanmasıdır. Bu kapsamda savaşın en başından itibaren sorumluluk bilinciyle hareket eden Türkiye’nin politikalarının desteklenmesi bölge barışının sağlanmasında önemli bir adım olacaktır.  Özellikle de bölge dışı aktörlerin bölgesel savaş iklimine hizmet eden yanlış ve çarpık anlayışının insanlığa hiçbir faydası olmadığının iyi anlaşılması gerekmektedir. Nitekim Ortadoğu’nun huzuru tüm insanlığın huzurudur.