Basketbol milli takımımız, Dünya Kupası eleme grubunda facia Belarus yenilgisinden sonra ikinci maçında, oyun olarak göz doldurmasa da Büyük Britanya’yı yenerek zevahiri şimdilik kurtardı.

Bu kez kadroda olan Larkin’in direksiyona geçmesi, ilk maça göre daha iyi bir Buğrahan’la zaman zaman zorlansak da Şubat ayındaki maçlara umutla girme şansı yakaladık. Milli takımlar hem ülkemizin hem federasyonların vitrini. Elbette kazanmak önemli. Ama sadece bununla sınıf atlanmıyor.

Bunu defalarca gördük. Mazeretler sıralayabiliriz. NBA oyuncularımız yoktu. Şut sokamadık, genç takımız gibi. Hiçbiri iki maçtaki oyunumuzun açıklaması olamaz. Hele ki Belarus yenilgisinin. O günkü kadro veya başkası o maçı kaybetmemeliydi. Zorlukla yetişen yetenekleri daha çok oynatabilseydik. Genç ama deneyimli hale getirebilseydik, Avrupa’nın ikinci, üçüncü sınıf takımlarına karşı daha farklı görüntü verebilirdik.

Oyuncu istediği kadar yetenekli olsun. Oynamazsa, oynayabileceği takıma gitmezse gelişemez, figüran kalır. Eksiklerine rağmen Alperen 18 yaşında bu ligin MVP’si olması, NBA’e gitmesi, Şehmuz, Furkan, Emir’in milli takıma kadar yükselmesinin en büyük nedeni bu. Banvit’te de oynadılar. Beşiktaş’ta da. Onlar gibi Banvit alt yapısından çıkan hatta daha yetenekli olan Tolga Geçim de milli takımda. Ama Anadolu Efes’te aldığı süre ve kişisel özellikleri yüzünden beklenen sıçramayı yapamadı.

Yetiştirelim, geliştirelim ama oynatalım. Federasyon bu yolda önlem almalı. Ama kulüpler ve koçlar da adım atmalı. Cesur davranıp gençleri oynatmalı. Alperen, Şehmuz, Furkan, Emir, Tolga Banvit’te o süreleri almasalardı bu seviyeye gelirler miydi?

Hem oyuncuyu hem maçı kazanmanın yolu oynatmaktan geçer. Yoksa devşirmelere bel bağlamak, altın jenerasyonlar beklemekle geçer ömür.