Başta ABD ve AB olmak üzere dünyadaki tüm merkez bankalarının bu günlerdeki açıklamaları büyük ilgi çekiyor. “Tapering” ismiyle anılan sürecin başlayıp başlamayacağı ile ilgili ipuçları dikkatle gözleniyor. “Tapering”, parasal genişlemenin karşıtı olan bir kelime ve piyasadaki para miktarının azaltılmasını (bazen de artışın azalması) ifade ediyor. Parasal sıkılaşma olarak da ifade edilen bu sürecin ipuçları “genişlemenin hızının azaltılması” mesajları ile verilmeye başlandı.

Merkez bankalarının tahvil alımları yoluyla sektörlere para vermesi, sektörlerin bu para ile yatırımlar yapabilmesi, dolayısıyla ekonominin büyütülmesi, dolayısıyla hasılanın artırılması, işsizliğin azaltılması gibi özetlenebilecek etkiler anlamına geliyor. Tahvil alımları ya da başka yöntemler ile piyasadaki paranın genişlemesi aksiyonu, dünya ekonomisinde payı ne kadar büyük bir aktör merkez bankası tarafından yapılırsa, zincirleme olarak gelişmiş ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeleri de o kadar daha fazla etkileyebilecek bir etki oluşturuyor. Bunun tersi de doğru.

Özellikle salgın döneminde tüm ülkelerin karşılaştığı ve birdenbire olan kapanma döneminde merkez bankaları piyasaları desteklemek üzere parasal genişlemeyi hızlandırmışlardı. Bugün ise büyümüş merkez bankası bilançoları ve biraz hormonlanmış piyasalar elde kaldı. Merkez bankaları, nasıl etsek de tekrar sıkılaştırsak diye düşünüyor. Çünkü kapanma dönemi problemleri hâlen kısmen devam ediyor. Evet, genişleme sürecinde piyasalar büyüdü, borsalar rekorlar üstüne rekorlar kırdı. Ama enflasyon yüksek kaldı, işsizlikte beklenen iyileşme de bir türlü sağlanamadı.

İşte havalar bu şekilde iken merkez bankaları, ABD ve AB başta olmak üzere, yavaş yavaş sıkılaştırmayı ima eden mesajlar vermeye başladı. En son olarak AB Merkez Bankası “sıkılaştırma değil de yeniden kalibre edebiliriz” tonunda bir cümle ile niyetini ifade etti.

Dünya ekonomisindeki büyüklerin parasal genişlemeyi azaltmaları, daha ileride de sıkılaştırmaya ve bilanço küçültmeye gitmeleri kendi paralarının değerinin artması anlamına da gelebilir. Azalan şey kıymetlenir. 2018 yılında dolardaki değer kazanımında o dönem FED tarafından yapılan benzer aktivitelerin etkisi yüksek. 2013’ten sonra dünyada parasal arzın azaldığı, FED’in aşırı geniş bir politika modelinden daha makul genişleme öngören bir modele doğru ilerlediği dönemde ise, dolar endeksi DXY’nin 70’lerden 90’lı rakamlara ulaştığın görmüştük. Yeri gelmişken, bugün dahi bakanlık dönemini bir başarı olarak sunan Babacan’ın yaptığının, özünde tüm dünyada kazanla dağıtılacak yer aranan paradan alarak (elbette bedava değil, faizle borçlanarak) ekonomiye sokması olduğunu, bu aşırı geniş politikaların bittiği, dolar endeksinin 2015’te 90’lara geldiği, paranın azaldığı dönemde de görevi bıraktığını söylemek gerek.

Konuya dönersek, gelişmekte olan ülkelerin tamamının etkileneceği piyasa hareketi yaklaşıyor diyebiliriz. Bu duruma karşı her ülke kendi niteliğine göre bazı aksiyonlar alıyor. Kendi parasının dolara karşı duruşunu kuvvetlendirmek üzere bazıları faiz artırırken, bazıları reel ekonomilerinin sağlığını daha önemseyerek artırım yoluna gitmiyor. Zira faizler yüksekken yatırımlar azalıyor, reel sektör yavaşlıyor, işsizlik azalmıyor.

Ekonomiler açısından bir diğer sorunlu durum da enflasyonun bu seviyelerden düşüş göstermemesi. Dün açıklanan ABD TÜFE %5.3 olarak duruyor.

Gelişmiş ülkelerdeki bu durum tüm diğer ülkeleri etkiliyor. Tüm piyasalar için enflasyon ve faizler ile bunların reel sektöre etkileri kadar önemli bir diğer konu da salgının ekonomilere verdiği zararın bir “olay sonrası analizinin” piyasalar tarafından yapılacak olması. Tam da bu dönemde ABD ve AB merkez bankaları bir sıkılaşmaya doğru daha hızlı ilerler ise tüm dünya ekonomileri bu durumla uğraşmak durumunda kalacak.