Kavram kargaşası ile insan kargaşasına kibrit çakıldığı çağlardayız. Bu çağın insanı gerçekler ışığında değil, algılar yanılgısında adalet arıyor…

Adaletin ışığında doğup, zamanın gölgesinde adaletsiz haykırışlara meze olan “özgürlük” kavramı mesela… Huzuru kül eden yangınların ilk kıvılcımını bu kavram üzerinden çakıyorlar, “özgürlük” kavramını canlı bomba gibi kullanıyorlar…

Maalesef çağımızda insanlar sadece bedenen obez değil, ruhu ve arzuları obez hastalıklı insanlar türüyor etrafta… Doyumsuz, saygısız, had bilmez ve “bencil” ... Özgürlüğü bu sanıyorlar.

Tabi bu kavram kargaşası da tıpkı Kovid- 19’un Çin’den yayıldığı gibi, Batı merkezinden yayılıyor dünyaya… Adaleti, adaletsiz uygulamalarına karşı doğan, halkın sert tepkisi ile zoraki öğrenen; insanlığı insaniyetsiz ruhuna maske olarak kullanan Batı cenahı, özgürlüğü de ruh obezitesine çeviren bir doyumsuzluk olarak tanımlıyor ve bir virüs gibi bunu dünyaya yayıyor. Batı, dünyaya yaydığı bu anarşi gebesi kavram kargaşası karşısında, insaniyetten uzak adaletsizliğinin hükmünü sürüyor ve obeziteye yol açan sağlıksız özgürlük(!)lerden besleniyor. Misal namı değmez “özgürlükler ülkesi” olan Amerika; bu kavram üzerinden tiyatro sahnesinde rol alıyor ancak bu tiyatroda görülmesi gerekenler kırmızı perdenin önünde değil tam arkasında duruyor.

Gündemi okuyalım; Amerikalı bir polisin, George Floyd adlı siyahi bir vatandaşı suçsuz yere eziyetle öldürmesi üzerine halk sokaklara indi ve çığ gibi büyüyen tepkiler Batı cephesini dalga dalga etkisi altına aldı. Maalesef, bu ne ilkti ne de son olacak… Özgürlüklerin piri olmayı kendilerine atfeden arsız toplulukların, insanları ten renklerine göre ayırarak yaptığı “barbar” ırkçılık yüzyıllardır devam ediyor. Belki gelişen dünya bu barbarlığın şeklini değiştirdi, ama asla bitirmedi. Bunu şöyle ifade edelim, önceden aleni bir şekilde vahşice katlediyorlardı, yerlerini ve yaşama haklarını gasbediyorlardı. Şimdi vahşiliklerini modern düzlemde ehlileştirerek devam ettiriyorlar. Mesela Amerika’da gelir dağılımına, sosyolojik ötekileştirmenin farkındalığıyla ufak bir göz gezdirildiğinde, siyahi kesimin yüzdelik payındaki küçüklük dikkat çeker, siyahilerin yoksulluk oranı oldukça yüksektir. Aynı şekilde işsizlik oranı arasındaki fark da oldukça yüksek ama çok gariptir ki Kovid-19 salgını sırasında bu fark kapanacak seviyeye gelmiş… Yani siyahileri virüsle burun buruna bırakıp, geri kalanını ayırmışlar… Anlayacağınız çağ gelişirken soykırım arzularına da yeni boyutlar kazandırıyorlar, sonra sahnede özgürlük senfonisini çalıyor, Türk milletini barbarlıkla suçlayarak gösterilerini nihayetlendiriyorlar. Hep aynı tiyatro…

***

Peki bunlara kim inanır..? Elbette ki güzel ülkemizin kendini aydın sanan şizofrenleri, masumların kanıyla propaganda yapan teröristleri ve popüler kültürün emir erleri … Üç maymunu bir bedende birleştirip plaktan konuşan insan(!)ları elimden geldiğince kategorize etmeye çalıştım. Tabi aslında onları ayıracağımız tek grup, insanın ayırıcı özelliği olan aklı kullanmamaları üzerinden olur, ocu bucu değil sadece ezberciler esasında… Özgürlük kavramını katilinin ağzından dinleyip tanımlıyorlar. Irkçılık kelimesine Batı toplumlarının vahşiliğini yüklüyorlar. Sonra dönüp Türkiye’yi suçluyorlar... Gayet organik bir hissiyat olan ırkını sevme ve gözetme tavrını yaftalıyorlar, çünkü memlekete saldıracaklar ya hani, memleketin cansiparane evlatları ilk hedef... Anlayacağınız tiyatroyu izledikleri yer farklı, protesto alkışlarını tuttukları yer farklı… Amerika’dan esen bu rüzgârlarla Türkiye’de yelkenlilerini uçurmaya heveslenenler, sokaklara dökülüp ezberletilmiş sloganlarını heceleyerek atmaya çalıştı… Tabi ki ön saflarda masumların canına, huzuruna, haliyle özgürlüğüne kıyan teröristler ve insancıllığını(!) hainlere yetecek seviyede tutan sempatizanlar var. Arka planda milliyetçi maskelerle altyapı çalışması yapanlar, Atatürk’ün ardına saklanıp milleti kışkırtanlar da var… Hani her fırsatta alakasız yere “vergilerim nerede, o benim vergim…” cümleleriyle saldırıp; milletin Meclisinde masayı, sandalyeyi kıran sahtekârlar…

Elbette insanoğlunun aklı ile yaratılan bir varlık olduğu hesaba katıldığında, sahtekârların hesabı dürülüyor… Cümleleri hakkaniyetle nihayetlendirmek gerekirse; Türk milletinin tarihi bugününe de yarınına da şahittir ve bunun rüştünü cihana mühür vurmuştur. İnsan kendisinde olmayanı icat ettiğini sanır, bu sebeple Batı kendinde olmayan adalet, özgürlük ve benzeri doğal kazanım olan hakları zoraki olarak yürürlüğe soktuğunda, bunu bir icat sandı. Hâlbuki Türk milleti asırlar öncesinde adaleti kazımıştı kör dünyanın göbeğine… Tarih sahnesinde tan yeri ağarırken kitabelerde Türk milletinin adalet öğüdü cihana timsal misali abideleşiyordu…