Provokasyon kokan hareketler

Abone Ol

Türkiye’nin iyi niyeti yine karşılık bulmamış gibi görünüyor. Türkiye diplomasiye fırsat veren yapıcı yaklaşımıyla, Yunanistan ile istikşafi görüşmelere uzun bir aradan sonra başlamak için adım atmıştı. Bu kapsamda 61. görüşme, 25 Ocak’ta İstanbul’da gerçekleştirilmişti. Hemen ardından yazdığım köşe yazımda, “Yunanistan’ın alışılagelen tavrı göz ardı edilmediği takdirde, ümitvar olmak pek de mümkün görünmüyor” tespitinde bulunmuş ve Atina’nın asıl derdinin uzlaşı değil bahane bulmak olduğunu iddia etmiştim. Görüşmeden tam bir ay sonra dönüp baktığımızda, iddiamın boşa çıkmadığını söylemek mümkün.

Bu süreç içerisinde Yunanistan’dan birçok provokatif eylem sergilendi. Örneğin Yunanistan, İskiri Adası kuzeybatısındaki uluslararası suları da kapsayan alanda 20 gemi ve çok sayıda hava unsurunun katıldığı bir tatbikat gerçekleştirdi. Gayriaskeri statüdeki Bozbaba, Semadirek, Limni, Taşoz, Midilli, Sakız, İpsara ve Sisam Adalarının kara sularını kapsayan sahayı “Denizaltı Tehlike Sahası” olarak ilan etti. 11 Şubat’ta Mısır, Fransa, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve GKRY Dışişleri Bakanlarını Atina’da bir araya getiren Yunanistan, Türkiye muhasımlarını bir cephede buluşturmaya ve safları sıklaştırmaya çalıştı. Yunanistan sınırını geçmek isteyen göçmenlere yönelik geri itme uygulaması devam etti, sadece bu hafta Yunanistan’dan zorla uzaklaştırılan 200 civarında kişi Türk makamları tarafından kurtarıldı. Son olarak, Ege Denizi’nin kuzeyinde bilimsel ve teknik araştırmalar yürüten TCG Çeşme adlı gemimize F-16 uçakları ile tacizde bulunuldu.

Bir yandan diplomasi masasına oturacaksınız, diğer yandan ise muhatabınızın sinirini bozacak, tepkisini çekecek böylesi eylemlerde bulunmaya devam edeceksiniz. Maalesef Yunanistan bu tür eylemlerden uzak durması gerektiğini bir türlü anlayamadı. Bunun iyi komşuluk ilkesi ile bağdaşmadığını, bu zihniyetle müzakere masasında oturmanın da bir anlamı ve faydası olmadığını kim olsa anlar.

Peki, Yunanistan’ın savunma harcamalarını arttırması, Türkiye’ye yönelik tacizlerini hem de müzakere süreci işlerken sürdürmesi nasıl yorumlanmalı?

Yunanistan, Türkiye karşısında aklınca dik durmaya çalışıyor ve kendini ezdirmeyeceğini anlatmaya çalışıyor. Böylesi bir ruh hâlinin ancak Atina’nın yaşadığı aşağılık kompleksinden kaynaklanacağı açık. Belli ki Atina, Ankara ile aşık atmak derdinde. Bir yandan da Yunanistan’daki Türkiye karşıtlarının “Türkiye ile masaya oturdular” şeklindeki eleştirilerini zayıflatmak istiyor olabilirler. Yunan hükümeti, “Türkiye ile masaya oturmamız taviz verdiğimiz anlamına gelmez” mealinde bir mesajla iç kamuoyundaki olası muhalefeti dizginlemek derdinde. Diğer taraftan, Türkiye ile AB arasında gerilimi arttırmak isteyen Atina’nın umduğunu bulamaması, Ankara-Brüksel ilişkilerine ilişkin yapıcı mesajların karşılıklı olarak verilmesi gibi gelişmeler de Yunan-Rum ikilisini tedirgin ediyor. Türkiye ile AB arasında ilişkilerin gelişmesinin kendi çıkarları açısından bir tehdit olarak gören Atina, Türkiye’nin itibarını zedeleyecek, Türkiye’yi saldırgan ve sorunlu taraf olarak gösterecek her türlü tavrı sergiletmek için Ankara’yı provoke ediyor. Bu tavrın Biden’ın ABD Başkanlığına seçilmesiyle daha pervasızlaşması ise “Acaba Atina, Biden’ın Rum lobisiyle yakın ilişkilerinden cesaret mi alıyor” sorusunu akıllara getiriyor.

Kısacası, Yunanistan’ın her yaptığı, her söylediği buram buram husumet kokuyor. “Türkiye ile dostluk” değil “Türkiye’ye husumet” odaklı bir yaklaşımı ısrarla sürdüren Yunanistan’ın bölgede barış, huzur ve istikrar için bir tehdit hâline geldiğini görmemek mümkün değil. Ne var ki Türkiye’nin, Yunanistan’ın Fransa’dan uçak satın alması ya da adaları silahlandırması gibi gelişmeler karşısında hiçbir tedirginlik yaşamayacağı da Atina’nın provokasyonlarına alet olup müzakere masasını deviren taraf olmayacağı da açık. Yunanistan, provokasyon kokan hamleleriyle beyhude uğraşadursun, Türkiye’nin tezlerindeki haklılığı belirginleşmeye devam ediyor.