Fransa'daki genel seçimlerin ikinci turu tamamlanırken, sandık çıkışı anketlerine göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ensemble (Birlikte) ittifakı Ulusal Mecliste salt çoğunluğu elde edemiyor.

Sandık çıkışı anketlerine göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ensemble (Birlikte) ittifakı, Ulusal Meclise 235 ila 240 milletvekilli sokabiliyor. Seçimlerin sonucunda çoğunluk olan 289 milletvekili ve fazlasını alan parti (veya ittifak), hükümeti kurabilecek.

Öte yandan, aşırı solcu Jean-Luc Melenchon'un girişimiyle Boyun Eğmeyen Fransa (LFİ), Yeşiller Partisi (EEVL), Sosyalist Parti (PS) ve Komünist Partiyi (PCF) kapsayan "Sosyal ve Ekolojik Yeni Halk Birliği" (Nupes) ittifakının meclise taşıyacağı milletvekili sayısı 157 ila 163 arasında görünüyor.

Aşırı sağcı Ulusal Birlik'in (RN) mecliste temsil edecek milletvekili sayısı 85 il a 90 arası olurken, merkez sağdaki Cumhuriyetçiler Partisi (LR) ve müttefik partileri toplam 65 ila 70 milletvekili çıkarabiliyor.

Peki, daha birkaç ay önce Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Macron, neden genel seçimlerde istediği sonucu alamadı?


Ukrayna ziyareti sırasında Macron, Fransa halkının mecliste kohabitasyon (Fransa’da Cumhurbaşkanı ile Başbakanın birbirinden farklı siyasi parti ya da gruba mensup olduğu döneme verilen isim) oluşmasına izin vermeyeceğini söylerken, parlamento seçimleri öncesi Fransa’da yayımlanan anketlere göre Macron’un kurduğu ittifakın çoğunluğu elde etmesine yani 577 sandalyeli Ulusal Meclise 289 milletvekili sokabileceğine kesin gözüyle bakılmıyordu.

Ülkede seçim öncesi Le Figaro gazetesi tarafından yapılan ankete göre Fransızların yüzde 70’i, Macron’un partisi LREM öncülüğündeki Ensemble ittifakının mecliste çoğunluğu sağlamasını istemiyordu.

Zira, Fransız halkı Macron’un birinci cumhurbaşkanlığı döneminde Fransa’yı çok da iyi yönettiğini düşünmüyor.

TRT Haber’e konuşan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yunus Emre Akbulut, bu durumu, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de halk kendisini çok sevdiği için değil, diğer rakiplerini daha çok sevmediği için tekrar kazandı. Yani Macron Fransızlar için kötünün iyisiydi diyebiliriz. Parlamento seçimlerini kaybetmesinin en temel nedeni bu olabilir” sözleriyle açıklıyor.

Akbulut, Macron'un seçimlerde istediği zaferi elde edememesinin nedenlerini de sıralıyor.

“Macron, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiği zaferi, parlamento seçimleri için kullanamadı diyebiliriz. Çünkü seçim kampanyası esnasında meydanlara pek çıkmadı, ayrıca başbakan ataması yapmak ve yeni hükümeti kurmak için haftalarca bekledi. Bunların dışında Paris’teki Şampiyonlar Ligi finalinde yaşananlarla ilgili hükümetin Liverpool taraftarlarını suçlaması, Macron’un cumhurbaşkanlığını kazandıktan sonra kurduğu yeni hükümetteki bir bakanın daha önce iki kadına tecavüz ettiği iddiaları da seçmeni Macron aleyhinde etkilemiş olabilir.”

Aşırı sağın yükselişi sürüyor
Öte yandan Fransa’da gerçekleştirilen son genel seçimler, söylemleri sıradanlaşan aşırı sağın yükselişini sürdürdüğünü gösterdi. 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde merkez siyaset anlayışıyla Macron, geleneksel sağ ve sol partilere büyük bir hezimet yaşatarak seçimi kazanmıştı. Daha sonra Fransa’da özellikle merkez sol sosyalist partinin etkisi gittikçe düştü.

Akbulut, aşırı sağın yükselişini sürdürmesine Macron’un da katkı sunduğunu düşünüyor.

Akbulut, “Kasım 2018'de başlayan sarı yelekliler eylemleri, ekonomik sıkıntılar, emeklilik reformuna karşı yapılan grev ve eylemler nedeniyle popülaritesi iyice düşen Macron, Avrupa’da aşırı sağ ve ırkçılığın artarak popülist bir siyaset haline gelmesinden faydalandı. İslam karşıtlığının sağ ve aşırı sağ seçmende prim yaptığını gözlemleyerek 2022'deki cumhurbaşkanı seçiminde oy kazanmak amacıyla bu politikalara yöneldi. Macron’un popülizme kayması sonucu Fransa’da sağ-aşırı sağ siyaset güçlendi” değerlendirmesinde bulunuyor.

Diğer yandan aşırı sağ politikalardan en çok ülkedeki Müslüman azınlık etkileniyor.

Akbulut, ülkede yaşanan gelişmelerin aşırı sağ ve aşırı sol siyaseti kuşattığını belirterek, “Gerçek Fransız halkını ve kimliğini korumaktan yana olanlar aşırı sağda birleşirken, 'ülkede ezilen sınıfın kimliğini' öne çıkaranlar aşırı solda birleşti” diyor.

Zaten, nisan ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda da Fransız seçmenin neredeyse yüzde 60'lık bölümü "sistem-karşıtı" şeklinde tanımlanan sağ ve sol partilerden yana oylarını kullanmıştı. Parlamento seçimlerinde ise aşırı sol mecliste ana muhalefet oldu. Aşırı sağ ise 89 milletvekili ile meclise girerek 36 yıl aradan sonra tarihi bir rekor kırdı.

Aşırı sağ ve aşırı sol ile kuşatılan Fransa’yı bundan sonra neler bekliyor? Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen ülkede, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı yürütmenin başı olsa da parlamento da çok önemli.

Zira, cumhurbaşkanı tarafından oluşturulacak hükümetin meclisten güvenoyu alması gerekiyor. Bu da parlamento seçimlerinin önemini bir hayli artırıyor. Parlamentoda çoğunluğun muhalefette olması durumunda hükümet bile düşebilir.

Bundan sonraki süreçte, mevcut kabinede görev alan bakanlardan, milletvekili adayı olup seçilemeyenler kabineden istifa edecek. Mevcut Başbakan Élisabeth Borne tekrar milletvekili seçildiği için istifa etmesine gerek olmayacak.

Kohabitasyon riski
Akbulut, mecliste çoğunluk muhalefette olduğu için mevcut başbakan ve hükümeti düşürülebileceğini belirtiyor ve süreci şöyle açıklıyor:

“Muhalefet, kendi istediği bir ismin başbakan adayı olmasını sağlayabilir. Bu durumda başbakan Macron’un partisinden olmazsa “kohabitasyon” (cohabitation) dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Kohabitasyon, yönetimde ikili bir durumun ortaya çıkması demek. Anayasaya göre, cumhurbaşkanı daha çok dış işlerine, başbakan iç işlerine bakıyor. Cumhurbaşkanı, iç işlerine nüfuz edemiyor, başbakan cumhurbaşkanından olabildiğince bağımsız oluyor. Benzer br durum 1997 yılında yaşandı. O dönemde parlamento seçimlerini sürpriz şekilde solcular kazanmış, partili cumhurbaşkanı başka partiden bir başbakan ile birlikte çalışmak durumunda kalmıştı. Dönemin muhafazakar cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Lionel Jospin liderliğindeki sosyalist hükümet ile karşı karşıya kalmıştı.”

Tabii bu olasılıkların gerçekleşmesi için, (Başbakan ve hükümetin düşürülebilmesi) parlamentodaki ana muhalefetin, yani aşırı solun, aşırı sağ ve cumhuriyetçilerle birlikte hareket etmesi gerekiyor. Tüm partilerin aşırı sağa karşı olduğunu düşünürsek bu ihtimal biraz zor gözüküyor.

Akbulut’a göre, Macron, hükümeti kurmak için Cumhuriyetçilerle ve bazı sol partilerle bir ittifaka gidebilir.

“Macron Cumhuriyetçilerle ittifak kurmak isterse bunun da kolay olmayacağı açık. Çünkü Cumhuriyetçiler Partisinin Başkanı Christian Jacob seçim sonuçları sonrası yaptığı basın açıklamasında, muhalefet olarak seçim kampanyası yürüttüklerini belirterek, 'Muhalefetteyiz ve öyle de kalacağız' şeklinde bir açıklama yaptı ve ittifaka kapıları kapattı.”

Macron'u zor bir dönem bekliyor
Eğer hükümetin düşürülmesi gündeme gelirse Macron söz konusu partilerle anlaştığı takdirde hükümeti düşmekten de kurtarabilir. Kaldı ki hükümet düşürülse bile muhalif partilerin hepsinin onaylayacağı bir hükümet kurmak da zor gözüküyor. Çünkü her parti doğal olarak kabinede bir bakanlarının olmasını isteyebilir.
Yunus Emre Akbulut, her halükarda Macron’un ilk dönemine göre daha zor bir cumhurbaşkanlığı dönemi geçireceğini söylüyor.

“Macron'un vaatlerini yerine getirebilmesi için parlamento seçimlerinde mecliste salt çoğunluğu sağlayabilmesi ve istediği hükümeti kurabilmesi büyük önem taşıyordu. Bundan sonra meclisteki muhalefet baskısı ve denetimi artacak. Hiç kuşkusuz Macron ilk dönemine göre daha zor bir cumhurbaşkanlığı geçirecek."

Kaynak: Dünya Bülteni

 

Editör: Haber Merkezi