Çözümsüzlük ve çaresizlik duygusunu “Teke Tek Bilim” programını izlerken yaşıyorum. Özellikle programda konu tarım olunca, bu duygum katlanarak artıyor. Üzülmemek elde değil. Yaşadığım bu duygular günlerdir yazmamı engelliyor. Yazsam ne olacak, neye yarayacak? Değişen bir şey olacak mı? Sorusunu devamlı kendime soruyorum. “Aynı Fatih, aynı Altaylı ve yine aynı Teke Tek Bilim”. Sonra içimi kemiren başka bir duygu; suskunluğun suçluluk duygusu yaşatması… İnsan bazen suçluluk duyar. Çünkü yazdıkları kadar yaz/amadıklarından, yaptıkları kadar yap/amadıklarından, söyledikleri kadar suskunluğundan da sorumludur. Daha önceden “Bilen bilmeyen herkes tarımı konuşuyor” başlıklı yazımı düşündüm ve vicdanım; yaz, söyle, yanlışa ortak olmadığını haykır diye dürttü beni. Ve oturdum, yazıyorum işte Sevgili Fatih Altaylı.

Sayın Altaylı; buram buram bilim kokan, o çok güzel programınıza TÜBİTAK 0666 No.’lu projemle cevap vermek istiyorum.

Söz konusu “kuraklık” ve hele ki “olağanüstü kuraklık” ise konunun önemi kadar bu konuda bilgi veren “meslek dallarının” da önemi büyüktür. Sevgili Altaylı, kuraklık; meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik olmak üzere 3’e ayrılır. Şayet kuraklıkla ilgili bir program yapılacaksa da, doğal olarak bu üç konuda uzman olan kişilerin programa katılması beklenir, arzu edilir. “Bir meteoroloji mühendisi, bir ziraat mühendisi (tarımsal yapılar ve sulama bölümünden mezun) ve bir de hidrolog (inşaat mühendisi).” Programda ne meteoroloji mühendisi ne de bir ziraat mühendisi vardı.

Programınızda konuklardan birisi “Türkiye’de açık sulama (salma sulama, vahşi sulama) neredeyse yüzde 95 civarında” diye belirtti. Sevgili Fatih Altaylı, üzülerek belirteyim bu doğru değil !..

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından işletilen tesislerde yüzey sulamanın oranı yüzde 62. Türkiye geneli için bir rakam yok ancak, buna yakındır. Hem kullanılan isimler yanlış, hem de oran yanlış! Türkiye’de açık sulama (salma sulama, vahşi sulama) neredeyse yüzde 95 civarında demek çarpıtmadır, tarımı günah keçisi yapmaktır, bütün sorunu tarıma yıkmaktır!

Programınızda yine aynı konuk tarafından yansıda (slayt) “salma/spreyleme su ile sulama; suyun yüzde 95’i tarımda kullanılıyor” diye belirtildi. Üzülerek belirteyim Sevgili Fatih Altaylı bu da doğru değil !...

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından inşa edilerek işletmeye açılan sulama tesislerinin yüzde 72’si açık, yüzde 28’si borulu sistem olup, inşa hâlindeki projelerin yüzde 6’sı açık, yüzde 94’ü ise borulu sistemdir. İzleme ve değerlendirme sonuçlarına göre işletmedeki tesislerde yüzde 62 yüzeysel, yüzde 21 yağmurlama, yüzde 17 damla sulama yöntemi kullanılmaktadır. DSİ dışındaki diğer kamu kurumları tarafından geliştirilen sulama sahalarında ve halk sulamalarında, uygulanan sulama yöntemlerine ilişkin herhangi bir veri olmadığından, bir değerlendirme yapmak mümkün değildir.

Programınızda yine başka bir konuk tarafından “içme amaçlı kullandığımız su yılda 1 metreküp (bir kişi, günde 8 bardak su içse, yılda yaklaşık 1 metreküp yani 1 ton su yapar) kullandığımız su 10 ton. Endüstride kullandığımız 100 ton. Sulamada kullandığımız 1000 ton” diye belirtti.

Üzülerek belirteyim Sevgili Fatih Altaylı “bu hem eksik hem de düpedüz çarpıtma, üstelik yine doğru bir cümle değil !...''

Bir kişi, günde 8 bardak su içse, yılda yaklaşık 1 metreküp yani 1 ton su yapar. Bu açık, buna hiç kimsenin itiraz ettiği yok. Fakat 1 kişinin içtiği su yılda 1 metreküp peki diğer sular da 1 kişiye düşen sular mı? Madem bir kişiyi hesap ediyorsunuz o zaman; bir domatesin, bir biberin veya bir meyve ağacının tükettiği suyla neden kıyaslama yapmıyorsunuz? Mısır bitkisi bir vejetasyon döneminde 400-750 mm su tüketir. Bu bir çarpıtma! Sanki tarımda su kaybı çok algısı yaratılmak isteniyor. Hâlbuki diğer sektörlerde de su kayıpları oldukça fazladır. İçmekullanma şehir içi yer altı su şebekelerinde de kayıplar oldukça fazla.

Programınızda yine aynı konuk tarafından “Konya kapalı havzasındaki su tüketiminin yüzde 90’ından fazlası sulama” olduğunu belirtti.

Peki, yüzde 90’ı sulama ise yüzde 10’u diğer su kullanımlardır (içme, kullanma ve endüstri). Sulamada kullanılan diğer suların toplamının 9 katı oluyor. Buna ne diyeceksiniz? İnsana sormazlar mı hayırdır, neyin peşindesiniz diye?

Toplam su potansiyelinin 2020 yılı gerçekleşmelerine göre 57,44 milyar metreküpünün çeşitli maksatlara yönelik olarak (44.25 milyar metreküpü (yüzde 77) sulama suyu, 13.19 milyar metreküpü (yüzde 23) ise içme-kullanma ve sanayi suyu) kullanıldığı tespit edilmiştir (DSİ 2020 Yılı Faaliyet Raporu, Ankara, 2021).

Sevgili Fatih Altaylı, TÜBİTAK 0666 No.’lu projemde özetle: Ülkemizin nüfusu TÜİK verilerine göre, 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla 83 milyon 614 bin 362 kişi olup, yıllık kullanılabilir su potansiyelinin 112 milyar metreküp üzerinden hesap edilmesi durumunda, ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2020 yılı için 1.339 metreküp olduğu görülecektir (DSİ 2020 Yılı Faaliyet Raporu, Ankara, 2021).

Tarımda kullanılan su, içme-kullanma suyunun 6.7 katıdır. Tarımda kullanılan su, tarım dışı kullanımların 3.35 katıdır. “Tarımda kullanılan suyun içme suyunun 1000 katı demek” çarpıtmadır, tarımı günah keçisi yapmaktır, bütün sorunu tarıma atmaktır.

Hep bir ağızdan dileğimiz ülkemizin daha yaşanabilir, insanlarının daha mutlu ve daha özgür olan bir ülke olmasını istemektir. Bunu isterken de çeşitli sorunlar olduğunu sürekli dile getiririz. Oysaki hiçbir sorun yok gibi; dileyen, isteyen uzman olmadığı konularda dahi istediği gibi görüş ve düşüncelerini söyleyebiliyor. Özellikle isminin önünde ek veya ekler topluluğu varsa…

Unutmayalım ki rakamlar yanlış söylemez ancak rakam söyleyen yanlış söyleyebilir, hele de bilmediği konularda!... Aslında ülkemizin bugün en büyük sorunu akla uygun-mantıklı düşünmemek. Sevgili Fatih Altaylı, akla uygun düşünme diye bir şey kalmadı.

Son söz: Her şey olabiliriz, yeter ki mantıklı olalım, bilimsel konuşalım!... Yeterliliği-liyakati elden bırakmayalım...