Herhangi bir krizin ana aktörlerinden biri Rusya olduğunda, akla gelen ilk hususlardan birinin “enerji güvenliği” olması çok doğal. Zira Avrupa gibi sanayi açısından çok gelişmiş olan ve görece kalabalık bir nüfus barındıran Avrupa’nın enerji tedarikçilerinin başında Rusya geliyor. Üstelik Rusya, enerji kaynaklarını sadece ekonomik bir mesele olarak değil siyasi bir araç olarak da gördüğü için Ukrayna krizinin en başından bu yana enerjiye erişim ve enerji güvenliği Avrupa’nın en önemli gündem maddelerinden bir oldu.

Rusya, savaş boyunca Ukrayna’nın en yakın destekçilerine bile enerji kaynağı ihraç ederek, bir yerde savaşın finansmanını esasen Batı’nın yaptığı algısını güçlendirdi. Batılı birçok siyasetçi, Rusya’nın Batıya sattığı enerji sayesinde hazinesini dövizle doldurduğunu ve bu paranın Ukrayna’ya karşı silah olarak geri döndüğünü dile getirdi. Bu kesim, Avrupa’nın en kısa sürede Rusya’ya olan bağımlılıktan kurtulması gerektiğini savunuyor ve bunun için yeni bir stratejiye, yeni politika ve araçlara ihtiyaç olduğunu söylüyordu.

Rusya’nın gaz ve petrol sevkiyatının Avrupa için taşıdığı kritik rol yadsınamaz. Diğer taraftan, Avrupa Birliği’nin Rusya’ya olan ihtiyacını farklı kaynaklar ya da güzergahlar ile en az seviyeye indirmekte kararlı olduğu da inkâr edilemez. Lakin, Rusya’nın Avrupa’ya enerji ihracatının bir çırpıda sonlandırılamayacağı da bir gerçek. AB liderlerinin, Rusya’nın enerji arzındaki ağırlıklı rolünü azaltmak üzere öne sürdükleri planlar, Rusya’ya bağımlılığın bir süre daha süreceğine işaret ediyor. Nüfusu az olup enerji ithalatının diğer ülkelerden temin edilmesi mümkün olan Baltık ülkeleri ise daha büyük oranda bağımlı olsa da şimdiden Rusya’dan gaz ithalatını durdurmuş durumda. 

Kademeli bir şekilde azalarak sonlandırılması hedeflenen bağımlılık, Almanya gibi büyük ithalatçıların enerji politikalarında köklü bir değişik yapılmasını gerekli kılıyor. Nitekim Almanya, Rusya’dan petrol ve kömür alımlarını 2022 içinde, gaz alımlarına ise 2024’ün ortasında son vermeyi amaçladıklarını ilan etti. Bunun gerçekleşebilmesi Almanya’nın enerji kullanımı, arzı ve ithalatında bir dönüşüm geçirmesi gerektiği anlamına geliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji arzındaki payının artması, nükleer santrallerin bir süre daha kullanılması ve enerji verimliliğinin güçlendirilmesiyle ithalat ihtiyacının azaltılması, Almanya için olduğu kadar tüm AB ülkeleri için öncelikli bir hedef olacak gibi görünüyor.

Avrupa Rusya ile enerji alanında zorlu bir bilek güreşi yaparken, Rusya işleri AB açısından daha da zorlaştıracak bir hamle daha attı. Rusya’nın “ruble ile ödeme” zorunluluğu getirmesi ve bu kurala uymayan ülkelere enerji akışının kesileceği politikası, fiilen işlemeye başladı. Polonya ve Bulgaristan’ın ruble ile ödemeye yanaşmamasına cevaben Rusya’nın bu iki ülkeye yönelik gaz sevkiyatını durdurma kararı aldı.

Polonya zaten ruble ile ödemeyeceğini ve bunun sonucunda yaşanabilecek kesintiye karşı hazırlıklı olduklarını duyurmuştu. Bulgaristan yüzde 90 seviyesinde Rus gazına bağımlı olsa da Yunanistan üzerinden Azerbaycan’dan gelen gazı almayı planlıyor. Polonya da Norveç’ten ve ABD’den gelecek kaynaklar ile Rusya’nın boşluğunu doldurabileceğini düşünüyor. Her iki ülkenin de Rusya ile uzun vadeli alım anlaşmalarının bu yıl içinde bitiyor olması da bu ülkelerin Rusya’ya ruble ile ödeme yapmama kararında etkili.

Avrupa ülkeleri Rusya ile olan bağımlılık ilişkisini kendi lehlerine çevirmeye kararlı görünüyor. Bu çabalar sonuç verirse, Rusya için önemli bir silah olan enerji bundan sonraki dönemde Rusya için eskisi kadar önemli ve etkili bir araç olmayacak. Diğer taraftan ise ABD, AB’nin enerji alanındaki dönüşümünü kolaylaştırarak bölge üzerindekini tesirini kuvvetlendirme şansını yakalamış oldu. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması, elindeki önemli bir silahın kaybı anlamına gelecek gibi görünüyor.