Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türk devletleri arasındaki ilişkileri güçlendirmek maksadıyla çeşitli faaliyetler gerçekleştirildi ve nihayet 2009 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyi (Türk Konseyi/Türk Keneşi) Nahçıvan’da imzalanan Nahçıvan Antlaşması ile resmen kuruldu. 12 Kasım 2021 tarihinde Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Macaristan’ın katılımıyla İstanbul’da düzenlenen zirvede alınan kararla örgütün adı “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak belirlendi. Teşkilatın hedefleri; Türk dünyasında iş birliği ve eş güdüm sağlanması, Türk dünyasının değerlerinin ve çıkarlarının bölgesel ve uluslararası camiada daha fazla desteklenmesi, üye devletlerin güvenliğinin ve istikrarının güçlendirilmesi şeklinde ortaya konuldu. 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen Türk Devletleri Teşkilatı’nın 8. Zirvesi’nde bu hedeflere yönelik olarak 121 maddeden oluşan ve Türk devletlerinin gelecek vizyonunu belirleyen önemli kararlar alındı. Bu kararlar; siyasi konular, dış politika ve güvenlik konularında iş birliği, ekonomik ve sektörel iş birliği, halklar arası iş birliği, Türk dünyasında kurumsal iş birliği ve üçüncü taraflarla iş birliği şeklinde tespit edildi.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın 8. Zirvesi gerçekleştirildikten üç ay sonra başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, ilerleyen süreçte Türk dünyası üzerinde yaratacağı etkiler nedeniyle önem arz etmektedir. Doğu-Batı yönünde Asya ile Avrupa arasındaki kara bağlantısını sağlaması, kuzey-güney yönünde ise Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlıyor olması nedeniyle Rusya ve Avrupa arasında stratejik öneme sahip Ukrayna, geçmişten günümüze daima rekabet sahası olagelmiştir. Bu sebeple Ukrayna, Batı ve Rusya arasında tampon olduğu gibi Batı ile Türk dünyası arasında da bir tampon bölge niteliğindedir. Ayrıca Karadeniz’de hâkimiyet kurmak da Rusya’nın öncelikli hedeflerindendir. Bu sebeple Rus Çarı Birinci Petro’dan itibaren (1682-1725) emperyal bir güç olmak isteyen Rusya, ilk olarak güçlü bir donanma kurdu. Hatta Çar Birinci Petro, kılık değiştirerek Avrupa’nın denizci ülkelerine gidip buralardaki tersanelerde işçi olarak çalıştı ve gemi yapımını öğrendi.

Ukrayna savaşı, günümüz Rusya’sının içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında şüphesiz ki Rusya için hayati öneme sahiptir. Tarihindeki en zor dönemlerinden birini yaşayan Rusya’nın hem güneyindeki hem de doğusundaki güvenliği Türkiye’den ve Türkistan’dan (Orta Asya) geçmektedir. Dolayısıyla Rusya, kendi güvenliği için Türk Devletleri Teşkilatı ile çalışmak durumundadır. Bunun en canlı örneği bugünkü Rusya-Ukrayna savaşıdır. Ayrıca Rusya her ne kadar Çin ile müttefik olsa da aynı zamanda Çin ile özellikle Orta Asya’daki ekonomik çıkarlar konusunda rekabet hâlindedir. Günümüz dünyasında ekonominin merkezi Asya’ya kaymaktadır. Kendisine yeni pazarlar arayan Çin için Orta Asya’daki Türk devletleri, ekonomik olarak önemli potansiyele sahiptir. Fakat Çarlık döneminden itibaren Orta Asya’da ağırlık kazanmış Rusya, bu avantajını sürdürebilmek maksadıyla Çin’in Orta Asya üzerinde etkili olmasını istemeyecektir. İşte bu noktada Türk Devletleri Teşkilatı Rusya için çok değerlidir. Hem kendi güvenliği hem de ekonomik çıkarları nedeniyle Rusya, Türk Devletleri Teşkilatı ile birlikte hareket etme yolunu seçecektir. Kaldı ki Ukrayna; Rusya ile savaşından çok önce, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu husustaki öneminin farkına vararak gözlemci statüsünde teşkilata katılma isteğini bildirmiştir. Bu müracaatında Ukrayna; Gagavuz, Karay ve Kırım Tatarlarının ana vatanı olmasını öne sürmüştür.

Bununla birlikte “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” de Türk Devletleri Teşkilatı’nın önemini ortaya çıkartmaktadır. Zira Türk devletleri, kurulu bulundukları coğrafya sebebiyle Kuşak-Yol projesinin kalbinde yer almaktadır. Bu projenin paydaşlarından biri de Rusya’dır. Demir İpek Yolu’nun hayata geçirilmesi şeklinde tanımlayabileceğimiz Kuşak-Yol Projesi’nin güvenliği Türkistan’daki (Orta Asya) Türk devletlerine bağlıdır. Ayrıca; Kars-Tiflis-Bakü Tren Yolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve 1915 Çanakkale Köprüsü, Kuşak-Yol Projesi’nin şah damarları niteliğindedir. Uzun süredir Batı ile özellikle ekonomik açıdan rekabet etmeye çalışan Rusya, Ukrayna savaşının da meydana getireceği yeni düzende, konumunu yeniden dizayn etmeye çalışacaktır. Bu sebeple Rusya, Avrasya’nın “patronu” olmaya çalışmaktan ziyade ileride ortaya çıkacak bölgesel güç merkezinin bir parçası olmayı tercih edebilecektir. Kaldı ki Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluş amaçları arasında, “Türk dili konuşan devletler arasında daha derin ilişkilerin ve dayanışmanın teşviki yoluyla Avrasya kıtasında ve özellikle Orta Asya ve Kafkaslarda yeni bir bölgesel iş birliği mekanizması olarak uluslararası iş birliğini ilerletmek” ilkesi yer almaktadır. Tıpkı Ukrayna’nın Gagavuz, Karay ve Kırım Türklerini öne sürerek Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci statüsü için başvurduğu gibi Rusya da Tataristan, Başkurdistan, Altay, Tuva, Yakutistan ve diğerlerini sebep göstererek Türk Devletleri Teşkilatı ile yakın temas kurmayı tercih edebilir. Çünkü Rusya-Ukrayna savaşının en önemli sonucu belki de Amerika Birleşik Devletleri merkezli, tek kutuplu dünya düzeninin son bulup yerine, bölgesel güç merkezlerinin ortaya çıkacağı çok kutuplu bir yeni dünya düzeninin kurulması olacaktır. Böyle bir ihtimalde ortaya çıkacak bölgesel güç merkezlerinden biri de şüphesiz ki Avrasya coğrafyasıdır. Unutmamalı ki 300 milyonluk nüfusuyla Türk dünyası, bölgedeki en güçlü ekonomik, askeri ve siyasi varlıktır.

Rusya ile Ukrayna arasında karşılıklı restleşme ile başlayan ve 1,5 sene devam eden askeri önlemler ve Rusya’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığı ile sonuçlanan hadiseler iki ülke arasında bir savaşın patlak vereceğinin somut göstergeleriydi. Rusya her ne kadar Ukrayna’nın, başta NATO üyelik talebi olmak üzere Batı ile entegrasyonunu bu savaşın nedeni olarak gösterse de aslında tarihi, demografik ve jeopolitik hususlardan dolayı Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı kaçınılmazdı. Çünkü Ukrayna, mevcut Rus devlet mantalitesine göre “tarihsel olarak Rusya’ya ait olan topraklar” idi. Savaş başlamadan saatler önce Rusya Devlet Başkanı Putin’in canlı yayında Ukrayna’yı Rusya’nın doğal bir parçası olarak nitelendirmesi ve Bolşevik İhtilali’nden hemen sonra Lenin’in burada Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurmuş olması sebebiyle Lenin’i suçlayıcı yorumları, aslında mevcut Rus devlet politikasının Ukrayna’ya bakış açısını gözler önüne sermekteydi. Lenin tarafından vücuda getirilen Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bilindiği gibi 24 Ağustos 1991 tarihinde SSCB’den ayrılarak bağımsız bir ülke hâline geldi.

Tüm bu gelişmeler ışığında Ukrayna- Rusya savaşının Rusya Federasyonu içindeki muhtemel etkileri de Rusya açısından ciddi riskler teşkil etmektedir. Donetsk ve Luhansk bölgelerinde Rus (Ortodoks) nüfusun baskın oluşundan yola çıkarak bu bölgelere müdahale hakkını kendisinde gören Rusya’nın, kendi sınırları içinde benzer durumlara sahip olduğunu görmekteyiz. Örneğin Donetsk ve Luhansk bölgelerinin yukarısında, Rusya Federasyonu içinde yer alan Tataristan bulunmaktadır. Buradaki nüfus oranının; Tatar nüfus lehine, aşağı yukarı Donetsk ve Luhansk’taki durumla benzerlik gösterdiği söylenebilir. Rusya Federasyonu içinde, Rus olmayanların yaşadığı, benzer duruma sahip birçok bölge mevcuttur. Türk Devletleri Teşkilatı bu sebeple de Rusya açısından önemli bir konumda yer almaya başlayacaktır.

Dünyadaki stratejik ve ekonomik rekabetin Doğu Asya’ya kaymasıyla birlikte Türkiye’nin bölgedeki jeostratejik konumu özellikle Amerika Birleşik Devletleri tarafından göz ardı edilmeye başlanmıştı. Bu duruma Suriye’deki PKK/YPG ilişkisinin Türkiye tarafından sıklıkla dile getirilmesine rağmen Amerika Birleşik Devletleri tarafından dikkate alınmaması, F-35 projesinde yaşanan aksaklıklar ve S-400’lere Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği reaksiyon örnek gösterilebilir. Bu süreçte ABD, müttefik olduğu Türkiye’yi kaybetmeyi tolere edebileceğini düşünse de Rusya-Ukrayna savaşı ve Türkiye’nin bu savaşta ortaya koyduğu doğru ve güçlü tutum, Türkiye’nin bölgedeki jeostratejik konumunun önemini Batı’ya bir kez daha göstermiş oldu. Bu noktada Türkiye, Batı ile ilişkilerini yeniden düzene sokmakla birlikte Batı tarafından kuşatılmış Rusya ile iş birliğine yönelik çalışmaları da devam ettirecektir. Bu sebeple Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatı, Avrasya’da gerçekleştirilecek enerji, ekonomi, siyasi ve askeri iş birliklerinde sacayağı olmaya en uygun adaydır. Dünyada meydana gelecek büyük değişimin arifesinde önemi giderek artan Türk dünyası ve dolayısıyla Türk Devletleri Teşkilatı bu fırsatı mutlaka değerlendirecektir.