Rusya ve Ukrayna arasında neredeyse bir buçuk yıldan bu yana devam eden sürtüşme ve karşılıklı restleşme iki ülke arasında savaşa evrildi. Rusya’nın Ukrayna’da Ortodoks-Rus nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Donetsk ve Lugansk bölgeleri ile birlikte önemli bir liman şehri olan Herson ve Avrupa’nın en büyük nükleer santralini barındıran Zaporijiya bölgelerini de ilhak etmesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda yeni bir perde açmış oldu. Savaşın yeni bir aşamaya ulaştığı bu gelişmeler neticesinde geçtiğimiz günlerde Rusya’yı Kırım Yarımadası’na bağlayan Kerç köprüsünde bir patlama meydana geldi. Bu patlama ile ilgili Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’yı suçlayan bir açıklama yaptı. Rusya’da kısmi seferberlik ilan edilmesi ve Rusya’nın nükleer silahlara başvurabileceğine yönelik açıklamalar Rusya ve Ukrayna arasındaki krizi çok daha çapraşık bir hale getirdi.

Yukarıda özetlediğimiz hadiseler Rusya-Ukrayna arasındaki krizin giderek derinleştiğini gözler önüne sermekte. Bu süreçte Türkiye’nin sergilediği tavır ülkemizin jeopolitik önemini bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı günden itibaren hem Rusya Devlet Başkanı hem de Ukrayna Devlet Başkanı ile görüşebilen tek lider olması ve iki ülke arasındaki krizin barış yoluyla çözülebilmesi hususunda Türk Devleti’nin attığı adımlar, dünya nizamının sağlanması hedefinde tarihten gelen misyonumuzun bir tezahürü niteliğindedir.

İşte bu gelişmeler doğrultusunda geçtiğimiz günlerde Kazakistan’ın başkenti Astana’da önemli bir zirve gerçekleştirildi. “Türkiye-Kazakistan Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi” ile “Asya’da İş Birliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nın 6. Zirvesi (CICA)” kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir araya geldi. Yaklaşık 1,5 saat süren görüşmede Akkuyu nükleer güç santraline ek olarak Sinop’ta kurulması planlanan nükleer güç santrali gündeme geldi. Tahıl ve gübre sevkiyatının da konuşulduğu görüşmede sevkiyatın sürekliliği ve özellikle az gelişmiş ülkelere tahıl ve gübre sevkiyatının artırılarak Türkiye üzerinden gerçekleştirilmesinin önemi vurgulandı.

Tüm bunlarla birlikte Astana Zirvesi’nin belki de en önemli sonucu Vladimir Putin’in, gaz tedariğinde Türkiye’nin Avrupa Birliği için en güvenli güzergâh olduğuna yönelik açıklamasıydı. Bu açıklamanın ortaya koyduğu sonuç, Türkakımı boru hattının yoğun bir biçimde kullanılacağı, ilerleyen süreçte yeni bir boru hattının yapılması ve bu sayede Türkiye’nin dünyanın en büyük gaz merkezi haline geleceğiydi. Son üç ayda dördüncü kez bir araya gelen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirve sonrası yaptığı açıklamalar tüm dünyada geniş yankı uyandırdı.

Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleştirilen “Asya’da İş Birliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nın (CICA) 6. Zirvesi”nin şüphesiz ki başka hususlar bakımından da önemi büyüktür. Zirvenin sonuç bildirisinde yer alan CICA’nın tam teşekküllü uluslararası örgüte kademeli olarak geçiş sürecini başlatma kararı bu öneme en iyi örnektir. Söz konusu dönüşüm süreci hakkında “güvenli ve müreffeh bir bölge için 21. yüzyılın sorunlarına ortak çözümler aramak ve anlaşmazlıkların Birleşmiş Milletler (BM) şartına uygun olarak barışçıl yollarla çözülmesini sağlamak için teşkilatımızın içinde ortak çalışmalarımızı güçlendireceğiz” ifadeleri yer aldı. Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’nın (AGİT) bir benzerinin Asya’da kurulması amacıyla başlatılan CICA süreci, ekonomi, çevre, beşerî, yeni tehditler, askeri-siyasi olmak üzere beş ana başlıkta faaliyet göstermeyi amaçlamaktadır. Merkezi Kazakistan’ın başkenti Astana’da bulunan CICA’nın 28 tam üyesi ve 9 gözlemci üyesi vardır.

Bununla birlikte son günlerle meydana gelen gelişmeler Türk Dünyası’nı da yakından ilgilendirmektedir. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı ile başlayan gelişmelerin Avrasya coğrafyasında köklü değişikliklere neden olacağı aşikardır. Bu durumun en net yansımasını Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da yapılan zirvesinden itibaren meydana gelen olumlu ve tarihi önem arz eden gelişmelerde görmekteyiz. 8. zirveye gözlemci olarak katılan Türkmenistan’ın önümüzdeki Kasım ayında Türk Devletleri Teşkilatı’nın Özbekistan’ın Semerkant şehrinde gerçekleştirilecek 9. zirvesinde TDT’ye tam üye olarak dahil olması bu gelişmelere en güzel örneklerden biridir. Diğer örnek ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Türk Devletleri Teşkilatı’nın Semerkant’ta gerçekleşecek 9. zirvesine gözlemci statüsünde katılacak olmasıdır. Umudumuz, KKTC’nin de tıpkı Türkmenistan gibi ilerleyen süreçte TDT’ye tam üye olarak dahil olacağı yönündedir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın 2021’deki 8. zirvesinden bu zamana kadar Türk Dünyası’nda birçok olumlu gelişme kaydedilmiştir. Son gelişmelerden biri de Türkistan’da (Orta Asya) Özbekistan ile Kırgızistan arasında Sovyetler Birliği’nden günümüze kadar intikal eden tartışmalı bölgeler ve tatlı su kaynakları hakkındaki anlaşmazlıkların, Özbekistan’ın yüksek bir alicenaplık göstererek tartışmalı bölgeleri Kırgızistan’a devretmesiyle son bulmuş olmasıdır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın önemli faaliyetlerinden bir diğeri de “Türk Devletleri Teşkilatı Ortak Yatırım Fonu”nun kurulması kararıdır. Semerkant’ta Kasım ayında yapılacak zirvede bu fon resmi olarak kurulacaktır. Böylece üye ülkeler arasında ekonomik entegrasyon ve iş birliği tam olarak sağlanacaktır. İlerleyen süreçte askeri iş birliklerine yönelik adımların atılacağını da söyleyebiliriz. Bu hususun işaret fişeği birkaç gün önce Kırgızistan’dan geldi. Kırgızistan Milli Güvenlik Devlet Komitesi Başkanı Kamçıbek Taşiyev, Kırgızistan’ın Türkiye’den Bayraktar Akıncı hava aracı aldığını duyurdu. Ayrıca yine birkaç gün önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 11 Ekim’deki Kırgızistan ziyareti, Semerkant zirvesi öncesi gerçekleşen anlamlı bir ziyarettir. Bu ziyaret Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın resmi düzeydeki ilk Kırgızistan ziyareti olması sebebiyle de dikkat çekicidir. Söz konusu ziyarette Azerbaycan ve Kırgızistan arasında, merkezi Bişkek’te olan “Kırgızistan-Azerbaycan Yatırım Fonu” kurulması kararı alındı. Bu fon sayesinde iki ülke arasında ekonomi, yatırım, ulaşım, kültür ve eğitim konularında iş birlikleri yapılabilecek. Yine, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov 15 Ekim’de Kazakistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretin en dikkat çekici yanı şüphesiz ki iki ülke arasında Cumhurbaşkanı nezdindeki ilk resmi ziyaret olmasıydı. Söz konusu ziyarette Türkmenistan ve Kazakistan arasında iş birliğine yönelik 14 maddelik bir anlaşma imzalandı. Tüm bu ziyaretler ve yapılan iş birliği anlaşmaları geçtiğimiz yıl İstanbul’da gerçekleştirilen Türk Devletleri Teşkilatı’nın 8. zirvesinde alınan 121 maddelik kararların bir yansımasıdır.

Bununla birlikte, geçtiğimiz günlerde Prag’da yapılan “Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi”nde Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan tarafından dile getirilen “Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyoruz” açıklaması Türkiye’nin, Azerbaycan’ın ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın, Karabağ meselesinde tek yumruk oluşunun bir tezahürüdür.

İstanbul’da “Türk Devletleri Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi Olağanüstü Toplantısı” gerçekleştirildi. Semerkant zirvesi öncesinde 17 Ekim günü yapılan bu buluşmanın ana teması Türk Devletleri arasında birlik, beraberlik ve dayanışma idi. 9. zirveye ön hazırlık mahiyetindeki bu toplantının bir benzeri zirveden bir gün önce 10 Kasım 2022 tarihinde yine Semerkant’ta yapılacak. Bu gelişmelerden de anlaşıldığı gibi 11 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştirilecek.

“Türk Devletleri Teşkilatı’nın 9. Zirvesi” hem Türk milleti hem de dünya için tarihi bir anlam taşıyacaktır. Sözün özü; artık mızrak çuvala sığmıyor. Türk Devletleri Avrasya’da ve Asya’da ortaya çıkan yeni konjonktürde mutlaka yerini alacaktır.